Türkiye’ye, 2018’de İngiltere’den 27 bin 34 ton, Almanya’dan 50 bin ton plastik atık geldiğini duyurdu. Artan atık ithalatı çevreye zarar veriyor ve sağlık açısından tehlikelere yol açıyor. Türkiye Kimyasallar ve Atık Sektör Yöneticileri "1950’lerden günümüze üretilen 8 milyar ton plastiğin sadece 1 milyar tonu geri dönüştürülmüş, kalan 7 milyar ton ise atık olarak doğada bulunmaya devam etmekte” diyor.
Dünyamızda plastik dağları hızla yükseliyor. Bugüne kadar üretilen plastiğin %90’ı geri dönüşüme sokulmadı. Dünya Ekonomi Forumu, 2050 yılına kadar plastiği 4 kat arttırılacağını ‘müjdeliyor’.
Plastiği kendi halinde -iklimin en sert geçtiği bölgelerde açık alanda- bıraktığınızda dahi bir poşet 20 yılda, bir plastik şişe 450 yılda doğaya karışıyor.
Gezegenimizin en güzel yerlerinde çöp dağları olacağını bilerek neden üretiyoruz? Biz işçi sınıfı emek gücümüzden başka satacak bir şeyimiz olmadığı için açlıkla karşı karşıya kalmamak adına, insanlığa zararlı üretimleri kendi ellerimizle yapıyoruz. Sermaye sahipleri ise elbette daha az bir zamanda daha düşük maliyetle, daha zahmetsiz şekilde üretildiğinden bunu tercih ediyorlar. Yani dünyamızın plastik deposu olması biz işçi sınıfının değil, kapitalist sınıfın suçudur. Sermaye sahipleri plastik üretmeye artan oranlı devam ediyor. Biz ise bu plastikleri kullanarak sağlığımızdan olmaya devam edeceğiz.
Neden plastik kullanım tercih ediyoruz?
Yarım litre plastik şişe suyu 1,25 kuruş iken, yarım litre cam şişe suyu 3,5 tl. Nedeni yeterince açık değil mi?
Mikroplastiği hiç duydunuz mu?
5 milimetreden daha küçük tanecikler, plastiğin aşınma ve sürtünmesi sonucu açığa çıkıyor. Diş macunundan, tekstile geniş bir yelpazede kullanılıyor.
İpek elbisenin yumuşacık dokusunu bırakıp plastiğin kullanıldığı sentetik ürünleri tercih etmemizin tek nedeni ekonomik kaygılardır yine. Sentetik ürünlerinde yoğun şekilde mikro plastik bulunur. Avrupa’ da her yıl yaklaşık 30 bin ton elyaf lağım sularına karışıyor. Bu sular okyanuslarda buluşuyor; yediğimiz balıktan, içtiğimiz suya bize geri dönüyor. 2018 yılında ABD’li araştırmacılar 5 kıtada 150 musluktan aldıkları örnekleri inceliyor: Sonuç nedir dersiniz? Muslukların%83’ünde mikroplastik tespit ediliyor. Bu küçük plastik tozu zerrecikler, nefes alırken, yemek yerken -yemek sularımız genellikle musluk suyudur değil mi?- araçta ilerlerken, suda yüzüyorken vücudumuza, organlarımıza yapışır.
Sanıldığının aksine oksijen kaynağımızın ağaçlar değil su yosunları olduğunu da düşünürsek; okyanus kirliliği sadece kirlilik değil yok oluş anlamına gelir. Sualtı belgeselcilerinin kameralarında, deniz canlılarının plastikle danslarını izlersiniz. Bu acı, yakıcı tablo önümüzdeyken doğa sevgisiyle yetişen bizlerin misyonu dünyadaki çöpü toplamak değil, çöplüğün kaynağı kapitalizme yönelmektir. Çelişkiler ve verilere herkes ulaşabilir ama doğru çözümü yalnızca komünistler gösterebilir.
Ne kadar plastiğe ihtiyacımız var toplumlar olarak yahut bu plastiğin içinden canlı sağlığına zararlı bileşenleri ayıklayabilir miyiz, ya da plastik kullanımının sonunda geri dönüşümünü sağlayabilir miyiz?
Tüm bu sorulara uzmanlar “evet ama..” ile devam ediyor Çünkü onlar da biliyor ki plastiğin binlerce tonunu büyük tekeller üretiyor, geri dönüştürmek yerine okyanus içlerine borular yardımıyla üfürüyor ve her geçen gün çevre temizliğine ayırdıkları fonlarıyla vergi indirimlerinden yararlanıyor, teşvik primleri alıyorlar. Kapitalist iki yüzlü çevreci platformlar bizim sorunlarımızı çözmeyecek.
Sosyalist sistemde, kar hırsımız olmayacağı için telefondan tutun, diş macununa, plastiğe değin geniş bir ürün ağını, bilim insanlarımızın yönlendirmeleriyle insan sağlığına zarar vermeyecek biçimlerde üreteceğiz. Bilimsel bir buluş doğaya derin tahribatlar yaratacaksa, o projeleri hayata geçirmeyeceğiz örneğin. Her şeyin kıstasını insanlığın gelişimi ve doğayla uyumunda arayacağız. Bu küçük anahtar bizim kılavuzumuz olacak. Yaşamak için çok az şeye ihtiyacımız var: Ürettiğimiz her şeye sahip olduğumuz, dileyenin yeteneği ölçüsünde dilediği işi yaptığı, insan ilişkileri arasında maddi hiçbir çıkarın olmadığı bir dünya.
Sağlığımız dahil her şeyimizi elimizden aldılar. Şimdi hesaplaşma zamanı…