Ölüler adına / Bizim ölülerimiz adınla / Bir ceza istiyorum / Vatana kan sıçratanlara / Bir ceza istiyorum / Bu ateş emri veren cellatlar için / Bir ceza istiyorum / Bu suçla iktidara gelen hayın için / Bir ceza istiyorum / Can çekişmeyi başlatanlar için / Bir ceza istiyorum / Bu suçu savunanlar için / Bir ceza istiyorum / Kanımızı emmiş ellerini / Bana uzatsınlar istemiyorum / Bir ceza istiyorum... diyen Pablo Neruda’nın dizeleri güne ve hislerimize tercüman olmaya yeterlidir.

Partisinin birinci kongresinde “Komünist Partisi için memlekete musallat olan dış düşmanları kovmak nasıl bir görev ise, içte halkın sırtından geçinen yağmacı, asalak sınıfları da hazır yiyicilik halinden çıkarıp, yumruk altında çalıştırmak da o derece esaslı bir görevdir. Bu iki noktanın sağlanması iledir ki, Komünist Partisi ezilen işçi ve köylü halka karşı hizmetini yapmış ve sınıf farklılıklarını ortadan kaldırarak sosyalizme, gerçek adalete kavuşmuş olacaktır.” diyen Mustafa Suphi 1883 yılında Giresun’da doğmuştur. Babası o dönemlerde üst kademeli memurdur. (Osmanlı Devletinde). Paris’te Sorbonne Üniversitesi Siyasal Bilimler okulunu bitirmiştir.

1912 yılında Mustafa Suphi’nin temel niteliği ittihatçı düşmanı olması ve reformculuğu idi. O dönemde düşünceleri ve çalışmaları dolayısıyla “toplumun huzurunu bozmaya yönelik” hareketlerle hükümetin dikkatini çekmiştir. 1913 yılında bastırılan 31 Mart (13 Nisan) isyanından dolayı tehlikeli görülen Mustafa Suphi, olaylarla ilgili olduğu gerekçesiyle Sinop’a sürgün edilmiştir. Ancak Sinop’ta kalmaya niyetli değildi. Sinop’tan on arkadaşıyla birlikte bir motora el koyarak Rusya’ya, oradan da Sivastopol’a çıktılar. 1914 yılıydı. Mustafa Suphi’nin amacı, Kafkasya’ya geçmek ve kısa sürede de bir gazete çıkarmaktı. Ancak bu mümkün olmadı. İttihatçi hükümet Birinci Emperyalist Paylaşım savaşına dahil oldu.

Mustafa Suphi Kazanlı Bolşeviklerle burada tanışır ve sosyalist düşünceleri burada benimsemeye başlar. 1915’de Uralsk’taki Sosyal Demokrat (Bolşevik) Partiye kabul edilir. Bu bölgedeki Türk esirler arasında etkili bir çalışma yürütür. Moskova, Kazan, Samara, Ufa gibi bölgelerde komünist grupları örgütler. Ekim Devrimi’nin ardından Moskova’da ilk Türk Sosyalistler Konferansı’nı örgütler. Konferansın sonunda Türkiye İştirakkiyyun (Komünist) teşkilatı kurulur ve Merkez Komitesi Başkanlığına Mustafa Suphi getirilir.

Anadolu’da mücadelenin başlaması üzerine Türkiyeli komünistler ülkeye dönmeye karar vermişlerdir. Mustafa Suphi ve yoldaşları Erzurum üzerinden Ankara’ya geçmeyi düşünerek yola çıkarlar. Türkiye burjuvazisi ise gelecek olan Komünistlerin ve Anadolu’daki sol hareketlerin her görünümünü şiddetle dağıtmak istemektedir.

Mustafa Kemal, Fevzi ve Kazım Karabekir paşalarla, Erzurum valisi Hamit arasındaki yazışmalarla, Erzurum’da taşlı sopalı bir karşılama düzenlenmesi, orada alıkonulmaları, geriye dönmeyi reddetmeleri halinde ise zorla Trabzlon’a gönderilmeleri planlanmıştı. Durum planlandığı gibi olur. Trabzon yakınlarına geldiklerinde Mustafa Suphi ve yoldaşları eski Teşkilat-ı Mahsusacı Yahya Kahya’nın adamlarının saldırısına uğrar. Sürmene yakınlarında bir motora bindirilirler. Yahya Kahya ve kalan adamları da başka bir motorla onlara yetişirler.

Biliriz bin kez kırılır en verimli dallarımız. Yeniden çiçeğe dururuz biz inadına, yeniden. Her ölüm, bin doğum üstünedir biliriz. Kölelerin özgürlük savaşına öncülük ederken çarmıha gerilen Spartaküse, Pir Sultana, Denizlere kadar bu böyle süregelmiştir. 28 Ocak 1921’de Mustafa Suphi ve 14 yoldaşı Türkiye burjuvazisi tarafından Karadeniz’de kesilerek, taş bağlanıp denize atılarak katledildiler. Onbeşlerin kemikleri kırılırken, kesilirken etleri, taş bağlanıp denizlere atılırken; bu ölüm yolculuğundan dönen takada yalnızca Mustafa Suphi’nin eşi aynı zamanda yoldaşı Maria kalmıştı.

Maria 1905 devriminde işçi kadınların yanında yer almış, 1917 devriminde örgütlü yapıların içerisinde çalışma yürütmüş bir Sovyet kadınıdır. Mustafa Suphi’yle parti çalışmalarında tanışmış ve yoldaş olmuşlardır. O dönemde devlet tarafından örgütlendirilen, katliamı yapan çetenin başında kumandan olarak görevlendirilen Yahya Kahya, Maria’yı Trabzon’da bir eve kapatır. Maria, kapatıldığı evde gerici, faşist çetelerin günlerce tecavüzlerine, işkencelerine maruz kalarak katledilmiştir. Orada yaşananların tek tanığı olan Maria, Mustafa Suphi’ler bir kez ölürken, binlerce kez öldürülmüştür. Günümüzde de hakim olan zihniyet o dönemde de kadına saldırmış, Maria'nın bedeninde bilinçlenen, aydınlanan ve insanca yaşanacak dünyayı hedefleyen kadını tutsak etmişlerdir. Devrimci mücadelenin militan savaşçıları, insanlık kültürünün, insanlığın tüm kazanımlarının temsilcileridir. Onlar tohum olarak düştüler toprağa. Bugün coğrafyamızın her taşında, her toprağında yeşeren binlerce filiz oldular. Onlar, uğruna savaştıkları komünizme ait değerlerin sahibi ve pratikçisi oldular.