1 Mayıs günü İstanbul valisi buyurmuştu: “Devlet yarına bırakır, yanına bırakmaz”! Kameralar karşısında böyle tehdit etmişti cümle emekçileri.
Saldıracaklarının, kendi yasalarını, anayasalarını, her tür hukuk kırıntısını ayaklar altına aldıklarının ve almaya devam edeceklerinin açık ilanıydı bu.
1 Mayıs’ın hemen ertesinde başladı gözaltı furyası. “Yumuşama”, “normalleşme” gevelemeleri eşliğinde faşist devlet terörü hız kesmeden devam etti. “Dalgalar halinde” baskınlar düzenliyorlar devrimci ve demokratların, sendikacıların, sınıf bilinçli işçilerin evlerine!
Diğer taraftan dinci faşist iktidarın küçük ortağı, meclis grup kürsüsünden, HDP ve DEM’in kapatılması tehditlerini savurup duruyor ağzından salyalar akıtarak.
Bizi gözaltılarla, baskınlarla, zindanlarla, çeşitli “adli kontrol” saldırılarıyla sindireceklerini, geri adım attıracaklarını sanıyorlar.
Yarım asırdır bastırmak için denemedikleri hiçbir yol ve yöntem kalmayan birleşik devrimin toplumsal güçlerine bu tehditlerle boyun eğdireceklerini düşünüyorlar.
Ah şu zavallı zabit kafalı ahmaklar sürüsü!
Düşünün. Genç nüfus arasındaki işsizlik oranında Avrupa birincisiyiz! Genç işsizlik oranı yüzde 35!.. Bu oran genç kadınlar arasında yüzde 43’e ulaşıyor! Yani bu düzende gençler için gelecek yok; umut yok!.. Onlarsa çıkmış üç beş tehditle, sabahın kör karanlıklarında kapılarımıza dayandıkları “operasyonlar” ile bizi teslim alacaklarına inanıyorlar!
Birleşik devrimin kökleri derinde, çok derinde. Bu kapitalist toplumun genetik yapısında. Gözaltılarla, zindanlarla, sokak ortasına taşıdığınız işkencelerle engelleyemezsiniz. Ne kapısına kilit vurduğunuz ve vuracağınız partilerle sınırlı o, ne gün aşırı baskınlarla susturmaya çalıştığınız sosyalist basınla ve örgütlerle, ne de sendikalarla...
Sınıf bilinçli işçileri, öne çıkan doğal önderleri, devrimcileri, sosyalist basın üyelerini... binlerce ve binlerce insanı gözaltına alıyorsunuz, işkenceden geçiriyorsunuz, tutukluyorsunuz, ne değişiyor! Bakın korkutmaya çalıştığınız sınıfın kararlı unsurlarını bağrında toplamaya başlayan “mücadeleci sendikalar” tüm bu azgın faşist terörünüze meydan okuyor:
"Onlar ‘normalleşme’ desin, biz mücadeleye devam diyeceğiz!”
Bizzat işçi sendikalarının faşist devlet terörüne cephe aldığı, meydan okuduğu koşullarda, bir fiske vuruşluk ömrünüz kalmış demektir.
Şimdi biz size söylüyoruz: Ne yarına bırakacağız, ne de yanınıza bırakacağız!