Somut Durumun Somut Anlatımı
Olaylar giderek daha hızlı gelişmekte. Siz daha bir olayın üzerine yoğunlaşamadan, onun nasıl ve niye olduğunu çözümleyemeden bir başka yerde bir başka olay patlak veriyor ve siz kafanızı oraya çevirmek zorunda kalıyorsunuz. Olayların hızlı akışı, onların somut bir şekilde yorumlanmasını ve aralarındaki bağıntıları tüm yönleriyle ortaya koymayı güçleştiriyor. Leninist bir ilke olan "somut durumun somut tahlili"ni anı anına yapmak, politikada sizi hata yapmaktan koruyor; ama bu tahlilden çıkarılan sonuçları kitlelere götürmek, ayrı bir çaba gerektiriyor.
Lenin, İki Taktik'te "somut siyasal amaçlar, somut koşullar içinde belirlenmelidir. Her şey görelidir, her şey akıp gider ve her şey değişir" derken, diyalektik akışın bu hızına dikkat çekiyor ve bizleri her şey hızla değişirken kalıplaşmış düşüncelerden uzak durmaya çağırıyordu. Her genel doğruyu her somut durumda yinelemenin bizi devrimci yapmaya yetmeyeceğini, biz en çok Gezi Ayaklanması sırasında gördük. Verili anda sınıflararası güç ilişkilerini ve dengeleri iyi hesaplayamayan ortalama sol siyasetler, gelişmelerin gerisinde kaldılar ve bırakalım Gezi'den çıkardıkları devrimci sonuçları kitlelere somut olarak götürmeyi, Gezi'den devrimci sonuçlar bile çıkaramadılar. Böyle olduğu, Gezi'nin yarattığı büyük devrimci enerjiyi seçimlere endeksleyerek heba etmelerinden anlaşılabilir.
Olaylara devrimci bir bakış açısıyla yaklaşılmayınca somut durumdan devrimci sonuçlar çıkarmak ve bunları da kitlelere devrimci amaçlar için anlatmak mümkün olmuyor. Her şey lafızda kalıyor; yeri geliyor bolca ayaklanma ve devrim sözleri ediliyor, ama pratikte ekonomizme ve reformizme saplanılıyor. Devrimin pratik olarak örgütlenmesine girişilmediği, bizim devrime pratikte ne öğreteceğimiz, bunu nasıl yapacağımız üzerinde durulmadığı için, iş belagatten öteye geçmiyor. Doğrusunu söylemek gerekirse somut durum anlatılırken, her zaman bir ekonomizme düşme tehlikesi vardır; ya da "insanlara hak alma bilinci vermek gerekir öncelikle" sığlığına...
Neden? Çünkü, bu kitlelere en kolay anlatılacağı varsayılan, onların kafasında en kolay somutlaştırılacağı, bize en çok hak verecekleri varsayılan propaganda şeklidir. “Henüz devrim için, siyasi iktidarı ele geçirmek için hazır olmayan geniş yığınlar, iş nasıl sömürüldükleri, nasıl ezildikleri onlara anlatılmaya gelince hemencecik kavrayacaklardır” yanlış varsayımından yola çıkanlar, ezilen ve sömürülen milyonlarca insanın zaten ezildikleri ve sömürüldüklerinin farkında olduklarını, onlara önderlik iddiasında bulunanların yapması gerekenin, onlara bildikleri, yaşayarak öğrendikleri şeyleri anlatarak onlardan onay beklemek olmadığını, tam tersine onlara bilmedikleri şeyleri, örneğin bu durumdan nasıl kurtulacaklarını anlatmak olduğunu görmezden gelirler. Retoriğe çok önem veren bu kesimler, iş pratiğe gelince "ağaçtan ormanı görememe" yanlışına düşer ve her şeyi basitleştireceğim derken kendileri basitleşirler. Bu yanlışa düşmemek için çıkış noktası olarak alınan işçi sınıfı ve emekçilerin kapitalist sistemde karşı karşıya olabilecekleri her sorunun çözümünün devrimde olduğunun, her devrimin de temel sorununun iktidarın ele geçirilmesi olduğunun bir an bile unutulmaması ve bunun anlaşılır bir şekilde işçi ve emekçi kitlelere aktarılması gerekir.
Şüphesiz bu kolay bir iş değildir; Marksist Leninist doğruların kitlelerin diline çevrilerek anlatılabilmesi, ayrı bir yetenek gerektirir. Sizin yıllardır kullandığınız ve doğruluğundan kesinlikle emin olduğunuz bir slogan o an için kitlelere, onların ruh haline hitap etmeyebilir; işte o an, somut durumun somut tahlilini yaparak üretilecek bir slogan, bir anda tüm kitlenin o sloganı sahiplenmesine ve ileri atılmasına neden olabilir. Bolşeviklerin "Tüm iktidar sovyetlere" sloganı örneğin, böyle bir slogandır. O tarihsel momentte karşılığını bulmuş ve kitlelerin kafasında somutlanmıştır.
Biz bugün, somut durumun devrimci olduğunu söylüyoruz; haliyle kitlelere yaşadıkları her sorunun çözümünün devrimde olduğunu gösteren "Şimdi Devrim Zamanı" somut bir slogan oluyor. Ekonomik ve siyasi kriz iyice kökleşmiş durumda; bu koşullarda "krizin faturasını biz ödemeyeceğiz" demek, somut propaganda yapmak anlamına gelmiyor. Tam tersine, ekonomizmin ve reformizmin alameti farikası oluyor. Yoksul insanlar çıkıp da bunlara "iyi de biz her gün zaten bir sürü fatura ödüyoruz; hatta muhtemelen siz de ödüyorsunuz" dese, bu "ortalama sol" siyasetler acaba ne derler doğrusu merak ediyoruz. Bugüne kadar hangi burjuva sınıf ya da siyasi iktidar, "kriz derinleşiyor; insanları mağdur etmeyelim; krizin yükünü biz yüklenelim, karlarımızı biraz düşürelim" demiştir sizce? Tam tersine hepsi krizi fırsata çevirmek için ellerini ovuşturmakla meşguldürler. Dolayısıyla işçi sınıfı ve emekçilere söylenmesi gereken, krizden kurtulmak için burjuvaziye ya da siyasi iktidara nasıl yardımcı olacakları değil, krizden bir devrimle kurtulmak için ne yapacakları olmalıdır.
Somut durumu doğru çözümlemek, bunlardan doğru sonuçlar çıkarmak ve çıkarılan sonuçları doğru bir şekilde işçi ve emekçilere aktarabilmek için, işçi ve emekçilerin, yoksul halkın arasına gitmek, onlarla yaşadıkları yerlerde canlı bağlar kurmak gerekir. Bu bağlar bir kez kurulduğunda sadece kendi kafamızdakileri onlara aktarmak değil, onlardan da öğrenmek, sorunlarının neler olduğunu, bu sorunların çözümü için neler yapmayı düşündüklerini anlamaya çalışmak gerekir.
Kitlelerin nabzını onlardan uzakken tutamayız; kendi dar çevremizde gördüklerimiz, duyduklarımız da bize bir fikir verir; ama bu fikir bütünü görmemiz için yeterli olmaz. Özellikle işsiz, yoksul insanların kendi yaşamlarından yola çıkarak neler düşündüklerini öğrenmek, bizim somutu daha iyi ve gerçeğe yakın şekilde tahlil etmemizi sağlayacaktır. Gyorgy Lukacs, "Lenin'in Düşüncesi / Devrimin Güncelliği" adlı eserinde Lenin'in bunu nasıl yaptığını anlatıyor: "1917 Temmuzu'ndaki olaylardan sonra illegal olarak bir işçinin evinde kalırken onun yemekten önce ekmeği övüşü dikkatini çekmişti: 'Onlar artık bize kötü ekmek vermeye bile cesaret edemiyorlar'. Lenin, Temmuz günlerinin bu sınıfsal değerlendirmesinden dolayı şaşırmış ve hoşnutluk duymuştu. Bu olayın ve bundan doğan görevlerin üzerine yaptığı kendi karmaşık çözümlemelerini düşünmüştü. 'İnsan olarak ekmek ihtiyacı nedir bilmeyen ben, ekmek üzerine hiç düşünmemiştim... Düşünce, her şeyin temeli olan şeye, yani ekmek uğruna verilen sınıf mücadelesine, son derece karmaşık ve dolambaçlı bir yoldan, yani siyasal çözümleme ile erişir.' Hasılı Lenin, yaşantısı boyunca, daima, her yerde öğrenmişti; ister Hegel'in Mantık'ından olsun, isterse bir işçinin ekmek üzerine düşüncelerinden.."
Ajitasyon ve propaganda, teorik ve politik tahlillerimizin kitlelere götürülüşünün iki şeklidir. Dolayısıyla ajitasyon ve propaganda yapmak, her devrimcinin en öncelikli görevleri arasındadır. İnsanları yüreklendirmek (ajitasyon) ve bilgilendirmek/bilinçlendirmek (propaganda) bir devrimin mayalanma aşamasında, patlaması ve sonrasında zafere yürüyüşünde ona eşlik edecek temel unsurlardır. Bu iki unsurun da soyut/genel değil, somut olması gerekiyor. O anki verili durum neyse, zaman ve mekan gözetilerek, insanların bilinç durumu ruh halleri göz önünde bulundurularak, deyim yerindeyse, zincirin ana halkasını tespit edip oradan tutarak tüm zinciri çekerek yapılması gerekiyor.
Bir devrim için koşullar her geçen gün daha da olgunlaşıyor. Toplumun karşıt kutuplara bölünüşü ve her devrim gibi bizim devrimimizin de karşısında bir karşı-devrim örgütleyerek geliştiği açıkça görülüyor. Olayların süreklilik içerisinde bir kopuş noktasına doğru gittiği oldukça somut bir gerçeklik. İşçilerin, emekçilerin dişleriyle tırnaklarıyla çalışarak hak ettikleri kıdem tazminatlarının fona devri ya da önümüzdeki Mart ayında yapılması düşünülen yerel seçimlerin sonuçları üzerine şimdiden ipotek konulması, fitili ateşleyebilir ve tahmin edilenden çok daha büyük bir potansiyeli harekete geçirebilir. Devrim, deyim yerindeyse kuvveden fiile çıkabilir. Burjuvazi bütün hazırlıklarını buna göre yapıyor. Öyleyse devrimin somut ve güncel olduğunu söyleyen devrimci komünistler de tüm hazırlıklarını buna göre yapmalıdır. Somut devrimin geniş yığınlara kavratılması ve kafalarda da somutlaştırılması, bu hazırlıkların başında geliyor.
Ali Varol Günal