Bugün Söylediğimizi Yarın Gerçekleştireceğiz

Komünistler bugün ne söylüyorlarsa, iktidara geldiklerinde söylediklerini gerçekleştirecektir. Kadınların kurtuluşuna yönelik teori ve pratikleri bu anlayışla uyumlu olacaktır. Proletarya, kadınların kurtuluşunu gerçekleştirmeden, sosyalizmin kuruluşuna girişemez. Kadınların gerçek eşitliği ve gerçek özgürlüğü zamana bırakılamaz, sosyalizmin inşasının ön koşuludur.

Proletarya, kendi iktidarını yıkmadan, kadınların özgürlüğünü ve eşitliğini tehlikeye atamaz. Kadınların tam kurtuluşunu tehlikeye atması, kendi kurtuluşunu olanaksızlaştırması demektir. Çünkü, proletarya, tüm ezilenleri kurtarmadan kendini kurtaramaz. Bu, devrimci sınıfın, kendi tarihsel görevlerinden vazgeçmesidir. Proletarya bugünden, kadınların kurtuluşunu benimsememişse, kabul etmiyorsa ve savunmuyorsa, kendini kurtaracak kadar olgunlaşmamış demektir. Kadınların özgürleşmesine yaklaşımı, proletaryanın devrimciliğinin dünyayı değiştirmede olgunlaşmasının ölçütüdür.


Mücadelede Yeni İlişkiler Doğuyor

Şu an konumuz burjuva toplumdur. Bu toplumdan kurtuluştur. Burjuva toplum, sömürü ve baskı toplumu olarak, yozlaşan bir toplumdur. Yozlaşma bu toplumun ömrünü doldurmasıyla ortaya çıkmadı. Toplumun bir grup insanın emeğine dayanmasından ileri geliyor. Sermayenin büyümesiyle birlikte, yozlaşma, çürüme toplumsal ve siyasal yaşamın her alanında egemen oldu. Bir insan bu toplumda yaşıyorsa, onun sosyal ilişkilerinin dışında kalamaz. Kadınlar, toplumun yozlaşmasının dışında değildir. Dolaysıyla, kendi aralarında bir “kızkardeşlik” uyumundan söz edilemez. Yozlaşma kadınların kendi aralarında da sürüyor.

Feminizm tarafından ileri sürülen “kızkardeşlik” kadınların kendi aralarındaki ilişkilerin yozlaşması nedeniyle ve sınıf mücadelesi nedeniyle havada kalan bir kavramdır. Sadece kafalarda vardır. Bu kavram, kadınları sınıf mücadelesi dışında tutmaktır. Bu ise toplumsal yaşama aykırıdır.

Kadınlar, kadınların özgürleşmesi ve sosyalizm hedefiyle, kapitalizme karşı mücadelede birlik oluştururlar. Bu süreçte yeni bir sosyal ilişki doğar. Bu, ortak amaçlı bir ilişkidir.

Kadınların kurtuluşunun gerçek olacağı yeni toplum, kendi içinde uyum olan (kızkardeşlik) insanlar tarafından değil, bu toplumun çizgilerini taşıyan, bu toplumun kültürünü almış insanlar tarafından kurulacaktır. Tam da bu yoğun devrimci süreçte dövüşmüş ve dövüşürken, dönüştürürken dönüşmüş insanlar biçimlenecektir. Devrimde, insanlarla koşullar aynı anda değişir. Yeni insan ilişkileri, kapitalizme karşı mücadelede ortaya çıkar, yeni toplumda tam haliyle biçimlenir.


Tehlike Var Ama Olanaklar da Var

Bugünkü özel mülkiyet toplumu, kadın ve erkek arasındaki yeni ilişkinin hem olanaklarını içinde barındırıyor, hem de tehlikeleri. Kadınlarla erkeklerin aynı işyerlerinde çalışması, cinsler arasında daha yüksek bir ilişkinin imkanlarının doğması demektir. Doğmuş olan olanaklar, kendi akışı içinde, yüksek bir ilişki biçimine varmaz. Bunun için mücadele edilmelidir. Bu maddi ortamda, kadınlar erkeklerle birlikte örgütlenir ve kurtuluşa giden yol bu ortak mücadeleyle açılır. Kadınların kurtuluşu açısından önemli olan, sermayenin, kadınlarla erkekleri aynı işyerlerinde bir araya toplayarak, bunun koşullarını oluşturmasıdır.


Kadının Konumu Toplumsal Koşullardan Ayrı Değildir

Kadının bu toplumdaki konumu, toplumsal koşulların bir parçasıdır. Dolaysıyla, kadının konumu, toplumsal koşulların dönüşüme uğramasıyla değişime uğrar. Ya da daha çarpıcı bir ifadeyle söylemek gerekirse, kadınların bu toplumdaki konumunda radikal bir değişiklik olmadan, toplumun gerçek bir dönüşümünden söz edilemez.

Tüm bu değişim ve dönüşüm süreci, kadınların gerçek özgürlük ve eşitliğinin gerçekleşeceği, aynı zamanda kadınlarla erkekler arasındaki ilişkilerin, yeni bir temelde ve yeni bir anlayışla şekilleneceği bir süreç olarak gelişecektir. Kadın ve erkek kendi tarihlerini, bilinçlice, kendileri yapacaktır.


Yeni Bir Tarihsel Dönemin Eşiğinde Değil, İçindeyiz

Toplumsal koşulların ve kadının konumunun devrimci, köklü, nitel değişimi için maddi ve entelektüel koşullar var, gerçekten yeterince var. Sınıf mücadelesini gelişmiş tarihsel koşullarda sürdürüyoruz. Sosyalizm ve kadınların kurtuluşu ileri (tarihsel) aşamada gerçekleşecektir. Bu şartlarda devrimi gerçekleştiren bireyler, kendilerini çok yönlü, gerçek, tam, eksiksiz ve kendi içinde uyumlu bir gelişme gösterebilecektir.

Sorunun çözümünün gündeme geldiği bu dönem, tarihin en devrimci dönemidir. Tarihin en büyük toplumsal dönüşümü, bugüne kadarki en büyük ve en derine giden devrimi olan komünist devrim tarafından gerçekleştirilecektir.

Büyük dönüşümle birlikte toplumsallaşmış insanın yarattığı tüm olanaklardan herkes yararlanacaktır. Böylesi bir dönem, proletaryanın toplumsal devrimleriyle başladı.

Dünya burjuvazisi, insanlığın önünde açılan yeni tarihsel dönemi kapatmak ve ondan sonsuzca kurtulmak umuduyla, doksanlarda ortaya çıkan durumdan sonuna kadar yararlanmak istedi. Tam da kapitalizmin sonsuzluğunu ilan ettiği bir sırada, yeni bir toplumsal devrimler çağı başladı. 2008’de başlayan şiddetli, derin ve büyük kriz onun tüm umudunu kırdı. Pandeminin doğurduğu yıkıcı sonuçlardan sonra daha çok insan, dünyayı değiştirmenin insanlığın geleceği için bir zorunluluk olduğunu kabul etmeye başladı. Yeni bir dünya mücadelesi önlenemez bir güçle her yerde ilerliyor.


Sorunun Gerçek Çözümü

Özel mülkiyet toplumu ne yaparsa yapsın, toplumsal üretici güçleri, kendi dar toplumsal yapısına sığdıramaz. Toplumsallaşan insanlık bu dar yapıya sığmaz. Kadınlar ailenin ve toplumun bu dar yapısına sığmaz. Arada karşıtlık ve çatışma var. Çatışma giderek daha şiddetli hale geldi. Çatışma, toplumun tüm yüzeyinde sürüyor.

Çatışma aynı zamanda sorunun çözümüdür. Çatışma, en ileri, en keskin noktasında devrime dönüşür. Sorunun çözümü, geleceğin sorunu değil, bugünün bir sorunudur. Devrim, işi zamana bırakmadan en kısa yoldan, en kesin çözümünü gerçekleştirir. Sorunun köklü çözümü, kadının konumunun temelden çözümü demektir.

Toplumsal devrim, sorunun köklü, kesin çözümü olduğu halde, siyasal olarak örgütlenmemek, devrimci mücadeleden uzak kalmak, devrim uğruna savaşmamak, kadınlara karşı uygulanan baskının, aşağılanmanın ve şiddetin suç ortağı olmaktır. Sessizlik ve eylemsizlik, suç ortaklığıdır. Bu baskı ve sömürü toplumu varlığını sürdürdükçe, baskı, saldırı, şiddet iyice artacak, devrimci eylemlere katılmazsak, bizim de suç ortağı olmamız da artmış olacaktır.


Meydan Okuyan Bir Mücadele

Devrimci nitelikli siyasi mücadele ve siyasal örgütlenme, egemen toplumsal sisteme meydan okuyan bir mücadeleye girişmeksizin devrimci olamaz. Kapitalistlerin sınıf egemenliğine ve sınıf düzenine meydan okumayanlara devrimci denmez.

Emeğin kurtuluşu ve kadınların kurtuluşu radikal bir devrim gerektirir. Toplumsal devrim radikal bir devrimdir ve özel mülkiyetin temellerine kadar iner.

Kadın hareketi, bu düzene başkaldırmadan, isyan etmeden, ayaklanmadan, tek kelimeyle meydan okumadan, kadınların geniş kesimlerini yanına çekemez. Çünkü kadınlar kurtuluşlarının, emeğin kurtuluşunun bu sömürü ve baskı düzenine karşı meydan okuyan devrimci bir mücadeleyle gerçekleşeceğini çok iyi biliyorlar. Meydan okumak, saldırıcı, hücumcu bir anlayışla eylem yapmaktır. Kadın hareketi, dünya genelinde son yıllarda tam da bu anlayışla hareket ediyor. Kadın hareketinin mücadele deneyimi, kadınlar ne zamanki meydan okuyucu, başkaldırıcı bir anlayış ve pratik sergilerse, o dönem, ilerleme sağladıklarını gösteriyor. Kurulu düzene, erkek egemenliğine, sonuna kadar meydan okumak, mücadeleyi en uç noktaya kadar götürmektir. Yani onu devrime kadar vardırmaktır. Devrimci ve genel ayaklanma mücadeleyi tam da bu noktaya kadar vardıracaktır. Ki temel devrimci hedefler bu yolla çözülür.


Sıçramanın Tarihsel Sonuçları Ortadan Kaldırılamaz

Doksanlara doğru Doğu Avrupa ve Rusya’da yaşananlar, kapitalizmden sosyalizme geçiş çağını başlatan tarihsel sıçramanın sonuçlarını ortadan kaldıramaz ve kaldıramadı. Doksanlı yıllar aynı zamanda tüm kapitalist dünyayı altüst eden yeni bir devrimci mücadele dalgasına tanık oldu. Yükselişe geçen devrimci mücadele yeni bir toplumsal devrimler çağını başlattı. Tam da bu dönemde kadın kurtuluş hareketi, dünyada bir kasırga gibi esti. Bunun yarattığı sonuçlar, yıllardır, kadın hareketini ve tüm ezilenlerin, sömürülenlerin mücadelesini etkilemeye devam ediyor.


Yalnızca Sorun Değil Çözümü de Gösterilmelidir

Toplumun önüne çıkan sorundan söz edip, ama bunun çözümünün üstünden atlamak, gerçeğin bütünlüğünü ortaya koymamaktır. Çünkü, sorunun kendisi, çözümü de içinde taşır. Mesele toplumsal olayları, kendi gelişmesi içinde ele almakta. Çünkü, toplumsal olgunun gelişmesi, kendi yerini alacak daha yüksek toplumsal biçimi kendi içinde taşır. Kapitalist toplumsal koşullar, kendini ortadan kaldıracak çözüm gücünü de beraberinde yaratır. Sorun, kendi çözümünü ve çözecek güçleri yaratacak kadar olgunlaşmamışsa, hiçbir uğraşı sonuç vermez. Ancak çözümün koşulları oluşmuşsa, bir kıvılcım yangın çıkartır.

Kadınların gerçek, tam, eksiksiz kurtuluşu bu toplumun içinde gerçekleşmez. Sorunun gerçek çözümü, yeni ve daha yüksek bir topluma geçişte. Kapitalizm, kadın ve erkek arasındaki ilişkinin daha yüksek biçiminin koşullarını yaratmıştır. Bunlar, daha üstün bir topluma geçişin koşullarıdır. Kısmi çözüm, sorunu çözmez. Bütünsel, köklü, nitel çözümü önümüze koymalıyız. Bu çözüm, sosyalizm ve kadınların kurtuluşudur. Çözüm, pratik olarak, tarihin en derine giden devrimiyle sağlanır.


Kadınlar Bu Toplumu Dinlemeyecektir

Kapitalist toplum, kadınların ezilmesini ve eşitsizliğini devam ettirdi. Bu, sömürü ve baskı toplumudur, sınıflı bir toplumdur. Dolayısıyla kadınların toplumsal konumu bu toplumda değişmesi olanaksızdır. Kadınlar, kendi gelecekleri hakkında, bu toplumu dinlemeyecektir ve dinlememelidir. Kadınların gerçek kurtuluşu, bu toplumu yıkmakla, onu yerle bir etmekten geçer.

Kadın özgürlük hareketinin bu toplum karşısındaki tavrı, yıkıcı ve devrimci olmak zorundadır. Çünkü, egemen sınıf, ya da onun sınıf egemenliği ve sınıf düzeni, ancak devrimle yıkılır. Radikal bir devrim ancak sorunu kökten çözebilir. Kadınların ezilmişliği ve eşitsizliği özel mülkiyetin varlığına bağlı olduğundan özel mülkiyet temellerine kadar inen bir devrim, çözüm getirebilir.

Bu toplumu dinlemek, ona teslim olmaktır. Başeğmektir. Özgürlükse, teslim alınamaz ve başeğmez mücadeleyle kazanılır.

Başeğmez mücadele özgürleştirir.