Bahar havasında başlayan 25 Ocak sabahı, erken saatlerde Flormar yolculuğumuz başlıyor. Eylem çadırına yaklaştığımızda, önceki ziyaretlerimizde sohbet ettiğimiz bazı kadın işçilerle göz göze geliyoruz. Sıcak bir selamlaşmanın ardından, lavaboya girmek üzere epey uzaklıkta bulunan AVM ye gittiklerini öğreniyoruz. Havanın yumuşaklığı uzun bir yürüyüşe davet etmiş Flormar kadınlarını.

Onlardan öğreniyoruz ki lavabo ihtiyaçları için sendikanın ayarladığı servis aracıyla sürekli bir sirkülasyon yaşanıyormuş AVM’ye. İlerde iki kadın hararetle bir şeyler konuşuyor. Gazetemizi uzatarak önceki gelişimizden notları içeren günceyi gösteriyoruz. Bu süreçte mücadelelerini anlatan yayınları saklayıp torunlarına göstereceğinden bahsediyor bir kadın. İzocam direnişine desteğe gidişlerinden bahsederek, Flormar –İzocam karşılaştırması yapıyorlar. “Onlar dönüşümlü grev yapıyorlar içerdeki fırının çalışması gerekiyormuş. Fırın durduğunda fabrika kapanırmış bunun yüzünden dönüşümlü yapıyorlar. Çadırları sabit. Bizimkini ise sabah kurup akşam söküyorlar. Onların elektrikleri var her şeyleri sabit. Gece bile kalıyorlar. Talepleri kabul edilir. Ablam yemekhanede çalışıyordu iki sene direndiler ama haklarını aldılar fazlasıyla. Bizde kazanacağımızı biliyoruz sekiz ay değil bir senede sürse hakkımızı alana kadar buradan ayrılmayacağız. Biz pes etsek içerdekileri de kovacaklar. İşçi sınıfı bir sokağa dökülse iş değişir dünyanın polisi de gelse durduramaz.

Baştaki adam herkesi fişliyor. Bize terörist diyor işçiler birleşse hesap sormaz mı? ‘Sen kime terörist diyorsun’ demezler mi? Biz çalışıyoruz, biz vergi veriyoruz terörist oluyoruz sen kahraman oluyorsun. Bir çağrı yapsak tüm işçi sınıfını buraya bekliyoruz desek, bak o zaman iş nasıl değişir. Bizim çocuklarımız aç, sen saraylarda güzel güzel otur... İnsanlar açlık korkusundan tuvalete gitmiyor acıkırım diye. Ayaklanma olmadığı sürece bizi kimse umursamaz. Bir elin sesi var mı? Yok! İşçi senin halkın, işçi deyip geçmeyeceksin benim dedelerim atalarım bu vatan için kan döktü. Cahil de değiliz aptal da değiliz. Bizi kimse küçümsemesin… Bu vatan uğruna can veririz biz, niye peşkeş çekiliyor yabancılara bizim vatanımız. Özelleştirmeler ilk başladığında dedim ki; ‘kiraya veriliyor bunu parası halka dönecektir.’ Nerede hani yok öyle olsa biz bu hale gelir miydik? Patatesin kilosu on lira olur muydu? Sıkılı yumruğunu savurarak konuşmaya devam ediyor kadın; ‘Çiftçiye destek versene sen önce! Saman, yem alamadığı için satıyor hayvanını’.”

Başka bir kadın araya giriyor hemen, “küfretme sakın”. “Ne küfredeceğim” derken bir küfür savuruyor anlatıcımız. Hararetle anlatmaya devam ediyor; “Çiftçinin harcadığı kadar verim alması lazım. Amcam 1 tır saman almış 7,5 milyara. Bu saman en fazla 2 ay yeter. Bizim oralarda yaz gelmez ki. Haziran’da başlar, Eylül’de biter. Etrafı biçemiyor mazot pahalı motora kilit vurulmuş. Bütün kışı nasıl çıkaracak besiciler. Sadece biz değil ki tüm üreticilerin, işçilerin sorunları bir”.

“Ne yapmalı” diye sorduğumuzda anlatıyor; “Ben başta olsam, örgütleyen kısımda olsam yani; sana yemin ediyorum bütün işçisinden, çiftçisine, borcu olandan tut herkese derim ki, ‘kardeşim bize bu hükümet bunları mı yapıyor. Elinizi masaya vurun. Dur deyin. Biz henüz sağız’. Bu vatanı bu milleti bölmeye hakkın yoktur senin. Bunca milleti açlığa sefalete yoksulluğa itemezsin. Vicdan yok, kafire satmış her yeri. Bu başa gelenler demiyor mu sultan süleymana kalmayan bana mı kalacak diye. İşçi olsun emekçi olsun herkes ayaklansın. Kardeşim sen tek kişisin, biz milyonlarız. Bana bu hakareti yapamazsın soframdan rızkımı alamazsın. Beni dolandırıp yaşayamazsın. Bana gelmiş 380 lira doğalgaz. 310 lirası tüketim. Gerisi nerde. Sen bana ne veriyorsun ki neyin vergisini alıyorsun. TRT’nin kamerası geldi, bizi çekmeden gitti. Kendi içimizde haksızlık yaparsak, devlet ne yapmaz ki bize öyle değil mi?”

İşçi Kadın kurultayından bahsediyoruz. “Bu sorunlarınızı ve çözüm önerilerinizi orda da dile getirmenizi istiyoruz” diyoruz. Emekçi Kadınlar (EKA) dan bir kadın, işçi kadınlar için hazırlanan anket anketi yapmaya koyuluyor.

10 senenin üzerinde işçilik yaşamı olan bir kadına soruyoruz, greve başladıklarında eşinin destekçi olmadığından bahsediyor. “ben olmasam o ev geçinmez ki. Evin tüm yükü benim omuzlarımda. Müdürlere soruyordum; ‘zam gelecek mi?’ dalga geçiyorlar bizimle. ‘Sürpriz’ diyorlardı. Öyle bir çalışıyordum ki, makinede 13 bin çıkaracağıma 23 bine çıkarıyordum.. 10 lira yirmi lira zam yaptılar. Flormar kimin dersen, aslında bizim. Emek veren biziz çünkü müdür geliyor elleri cebinde bize diyor ki; ‘siz sürüsünüz biz çobanız’. Ne aşağılanmalar oluyordu bir bilsen. Mart’ta kurultay olacaksa, emek mücadelesini konuşsunlar. İşçi ve çiftçiler için önü açılsın isterdim. İlk başlarda çadıra gizli gizli geliyordum. ‘Yeter’ dedim, ‘ben gidiyorum’ dedim ve geldim. Mahallede ben yürüdüğümde; ‘direnişçi gidiyor yine’ diyorlar.

Arçelik işçileri grevdeyken bir öğle molamda onların yürüyüşünü görmüştüm, ıslık çalmıştım, ‘İnşallah kazanırsınız’ diye bağırmıştım. Neyi hak etmişsek onu ver allahım, fazlasını istemiyorum diye dualar ediyorum sürekli. Şu davayı kazanayım, çok sevdiğim bir cüzdanım var içine hiç para koyamadım. Diyorum ki üç bin lirayı koyayım içinde öylece kalsın.”

Deniz Gezmişlerden açılıyor sohbetimiz, “hayranıyım. Kardeşimi o kadar sevemem. Asıl mücadeleci onlardı. Ahh! Onlar şimdi olacaklardı ki” diye hayıflanıyor anlatıcımız.

Çadırın içi bir hayli soğuk. Öğreniyoruz ki tüplerle ısınmaları valilikçe yasaklanmış. “Bir hafta ısındık gelip kapattırdılar” diyor ve ekliyor “Kış geçirdik, yağmur geçirdik, şimdi vazgeçecek değiliz”. Bazı kadınlar sürecin uzamasından şikayetçi, neden sekiz aydır çözemiyoruz. Kendi önerilerimizi sunuyoruz elbette ki. Mücadeleyi nasıl büyütebileceklerine dair fikirlerimizi sunuyoruz, “Flormar kadınları işçileri yanlarına, gelemeyenleri bulundukları yerde şarteli indirmeye çağırsa nasıl olurdu” diyoruz. Gözleri parıldıyor bir kadının, yılgın omuzları dikleşiyor, “İşçi sınıfı birleşmeli, geri dönmeden yürümesi lazım” diyor.

Çadırın içinde bere yapan kadınların yanına uğrayarak örgülerini dayanışma amaçlı internette sattıklarını öğreniyoruz. Güzeliz çünkü direnişteyken bile üretiyoruz diyor bir kadın.

Kadınlar öğle yemeği sonrası lösemi hastası Öykü ARİN’e bir donör bulabileceklerinden bahsediyorlar ve Türkiye çapında verilen kampanyaya Flormar kadınları olarak destek olacaklarını duyuruyorlar. Gebze Merkezi’ndeki kan merkezine geçiyor, sabırla sıralarının gelmesini bekliyorlar. Biz de sohbetimize kısa bir süre daha devam ettikten sonra yeniden görüşme temennileri ile ayrılıyoruz yanlarından.