Ayışığımız, Aysunumuz ölüm orucunda ölümsüzleşeli tamı tamına 19 yıl oldu...

Onun tüm yaşamı kavga idi. Önce devrimci bir öğrenci, sonra Genç Ekin Sanat Merkezinin kurucusu ve emekçisi, işçi-emekçi mahallelerinin sevilen yüzü ve zindanlarda yılmaz bir savaşçı, Ölüm Oruçlarında fedakar bir komünist...

99 Aralık’ında tutsak edilen yoldaşımız Aysun Bozdoğan, 19 Aralık Zindan katliamlarını Ümraniye Cezaevi’nde karşılamış, 4 gün süren zindan savaşı sonrasında götürüldüğü Kartal Zindanı’nda F tipi cezaevlerine karşı başlatılan Ölüm Orucu eyleminin ilk gönüllülerinden olmuştu.

O fiziki olarak aramızdan ayrılığı 19 yıl içinde, o yıl doğan bebeklerin büyüyüp birer genç oldukları bu süreçte, dünya büyük alt üst oluşlar yaşadı.

Ölüm orucunun 183. gününde zorla müdahale edilerek ölümsüzleştiği 26 Haziran 2001’den hemen birkaç ay sonra, ABD’nin tüm dünya emekçi halklarına 3. Dünya Savaşını ilan ettiği 11 Eylül saldırıları yaşandı. Ve topraklarımızda Ölüm Orucu eylemleri devam ediyor, emekçi mahallelerde, büyük şehirlerin büyük meydanlarında, Boğaz Köprülerinde ölüm oruçlarının, devrimci tutsakların sesleri yankılanıyordu. İşçi ve emekçilerin giderek büyüyen eylemleri, faşizmin her saldırısını daha da büyüyen eylemlerle yanıtlıyordu.

95 1 Mayısı’nda eylem yaptığın için tutuklandığın Taksim Meydanı, onbinlerce kişinin çıkmak için çatıştığı; ve sonunda milyonluk dev kitlelerle kızıl bayraklarla yürüdüğümüzde gerçek bir “Kızıl Meydan” olduğunu tam anlamıyla gösterdi. Başkentin göbeğinde kurulan Tekel işçi çadırları, tüm işçi sınıfı ve emekçilere yaşam enerjisi verdi.

Ve her saldırı, her eylem büyüyerek genel bahanesini üç-beş ağaçtan bulan Gezi Ayaklanması’na dönüştü. Ve Kürdistan’da IŞİD barbarlığına karşı mücadele eden Kürt halkı Rojava’da özgür bir yaşam kurdu; Arap Baharı ile birlikte ayaklanmış olan Ortadoğu’da tüm dünya halklarına umut oldu. Rojava’da, Bakur’da ve Başur’da Kürt halkına yönelen saldırılar yeni ayaklanmaları getirdi topraklarımızda. Kürdistan’da yaratılan özgür alanlar, Türkiye’de de işçi ve emekçilerin gittikçe büyüyen eylemlerine yol açtı.

Ve 2015’ten sonra dinci faşizmin artan baskıları, saldırıları, tutuklama, yasaklama kapatma saldırıları... İşçilerin, emekçilerin, öğrencilerin, kadınların, safını emekten yana belirlemiş tüm kesimlerin dalga dalga yükselen, geri çekilen, tekrar yükselen eylemleri...

Ve Türkiye ve Kürdistan’daki devrim güçlerinin kalplerinin birlikte atması; Rojava’ya, özgür topraklara Kürt halkının mücadelesinde destek olmaya giden canlarımız... Kürt ve Türk halklarının birlikte mücadelesi için Rojava’da savaşan ve canlarını kanlarını oradaki mücadeleye katan yoldaşlarımız...

Evet Aysun yoldaş... Seni ve Sibel yoldaşı güneşe uğurlamamızın üzerinden geçen 19 yılda en özet haliyle bunlar yaşandı. Ve her bir olayda, her bir an’da yanımızda idiniz. Adlarınız yol gösteren, önümüzü aydınlatan oldu. Ve adlarınızın, Denizlerin bayrağının ışığında yürüyüşümüze devam ediyoruz. Hasta La Victoria Siempre!

“Sevgi umuttu yüreğimizde

Umut silah oldu ellerimizde,

Silah isyandı geleceğe dair uzun yürüyüşümüzde

Yürüyüş sürmekte.

Karanlıkları aydınlıkla yakarak

İşkenceyi onurla yıkarak

Can suyumuzu devrimin harcına katarak

Tarihe Leninistçe ad koyarak

Yürüyoruz geleceğe”

Yoldaşın