“Biz yarını düşünmüyoruz. Bugün yaşayalım yeter bize, başka bir şey istemiyoruz.”
Bir kadın işçinin dudaklarından dökülüyor bu sözler. Şu anda işçi sınıfının, emekçi ailelerin içinde bulunduğu korkunç yokluğu özetleyen sözler...
Belki abartı gelir kimilerine. Tahayyül etmesi zor bir yokluk zira. Öyle “askıda ekmek” ile “askıda fatura” ile geçiştirilecek bir yokluk değil artık sözkonusu olan. Ne de yardım kolileriyle...
“Virüs belki, açlık kesin” diyen, bu yüzden aşağılık patronların “kar savaşlarına” sürülmeye razı olan bu sınıfın kaybedecek neyi kaldı artık?
Bu sözleri sarfeden bir insanın kaybedecek neyi kalmıştır artık? Çocuklarına verebilecek bir dilim ekmeğin hesabını yapan bir sınıfın korkacak, kaybedecek neyi kalmıştır başka?
Sahi bu acı yokluk olmasa, dipçik zoruyla dahi gönderebilir miydiniz işçileri madenlere, tersanelere, fabrikalara? Zonguldak’ta olduğu gibi aileleriyle birlikte 800 işçiyi (sekiz yüz aile!) toplama kampı misali polis-asker eşliğinde karantinada tutabilir miydiniz?
Yarını düşünemeyecek hale geldiyse insanlar... sadece “bugün, bu akşam ne vereceğim çocuklarıma” diyorsa... bıçak gerçekten kemiktedir artık. Patlama noktasına gelmiş dayanmıştır tüm acılarla birlikte biriken öfke. Sadece bir adım, bir olay, bir genel bahane...
Artık iş, bardağı taşıracak o son damlaya kalmış demektir.