Mayıs'ın 6'sı...
Üç cemreydi sabaha karşı,
Üç kor parçası...
Düştüler havaya, suya ve toprağa...
Üç ateş parçası..
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan
İdamlarının 48. yılında, yeniden kurucularının, Denizlerin başucunda idi Devrimci Öğrenci Birliği.
Yüreklerimiz buruk… bu yıl yüzlerle, binlerle değiliz başucunda. Ama oradayız. Denizlerin “Deniz, Yusuf, İnan Savaşa Devam!” diyen yoldaşları, bu sene de mezarları başındaydı.
Kavgalarının bitmediğini, mücadeleyi onların yolunu açtığı devrimci tarzda sürdüreceklerini bir kez daha söyleyen DÖB’lü öğrenciler mezarları başına birer karanfil bırakarak küçük bir anma yaptılar.
“Bugün üç fidanın, Deniz'in Yusuf'un Hüseyin'in idamlarının 48. yılındayız. Bu zor pandemi günlerine bir de yitirdiğimiz yoldaşlarımızı anma zorluğu ekleniyor. Ama bugün bir yandan da bir kez daha burada bulunmanın, Denizlerden aldığımız bayrağı taşımanın sevinci, mutluluğu ve onuruylayız” diyen Devrimci Öğrencilerim açıklaması şöyle:
“Faşizme karşı halkların savaş çağrısı devrimimizin meşaleleri olmuş Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan kavgamızda yaşıyor.
‘Yaşasın Marksizm Leninizmin Yüce İdeolojisi’ Bu sözler idam sehpasında son sözleri söyleyen Deniz Gezmiş'e ait. Okulları sokakları eylem alanlarına çeviren marksizm-leninizm bir eylem kılavuzu olduğunu eylemleri ile ortaya koyan Yusuf Aslan, Hüseyin İnan, Sinan Cemgil gibi gençlik liderlerinin bizlere bıraktıkları eserin en özlü ifadesi ve temelidir. Bu temel ki onları yine aynı sehpada "Yaşasın Türk ve Kürt halklarının birlikte mücadelesi" ifadesiyle pratiklerini özetleyerek Türkiye ve Kürdistan birleşik devrimini hedef göstermiştir.
70'li yılların başında dünyada gelişen devrimlerin etkisiyle, bu topraklarda gelişen mücadeleyi birleştiren alışılagelmiş tüm mücadele araçlarını bir çırpıda kenara atan ve devrimin görevlerini yerine getirmek için ciddi adımlar atan bu genç liderler, bugüne işte en çok bu yanlarını bırakmışlardır.
Devrimci pratiğin sınırları yok, öğrenmenin de. Öyle ki, zora dayalı mücadele tarzını esas alan Denizler, feda birliklerine kadar uzanan bir sürecin parçası olarak Filistin'de dönemin enternasyonal mücadelesinin merkezinde korkusuzca yer almışlardır. Tek bir amaçla, Türkiye ve Kürdistan birleşik devrimini bir adım öteye götürmek, bu toprakların ilk gerilla liderleri ve savaşçıları olmak için. Okul sıralarından gerillaya uzanan bu yolda onlara rehberlik eden tek şey, Deniz Gezmiş'in sözlerinde ifade ettiği marksizm-leninizm olmuştur.
Çünkü o devrimci eylemin kılavuzudur ve devrimci eylemin bu ustalarının eylemlerinin içeriğini belirleyen tek ideoloji olmuştur. Marksist-leninist bilimsel görüşten yoksun olanlar, bugün karaya oturmuş gemilerini Denize döndürmeye çalışıyorlar. Ama bu beyhude bir çabadır. Çünkü Denizler ve Sinanların geniş kitlelere ifade ettiği şey ‘Devrim’di. Tıpkı Che'nin dünya halkları için ifade ettiği gibi. Sözü fazla uzatmaya gerek yok. Onlar bize geliştirip güçlendirilmesi için çok önemli bir miras bıraktılar. Biz, gençler olarak bu mirasa sadece sahip çıkmıyoruz. Eğer öyle olsaydı, güzel masal anlatıcılarına dönüşürdük. Bizler bu mirası bugün de olması gerektiği gibi, devrimci mücadele içerisinde gerçek kılıyoruz; olduğumuz her yerde düşüncelerimizle, sözlerimizle ve elbette devrimci pratiğimizle gerçek kılıyoruz.
Eğer devrimci eylem yoksa ‘Denizlerin yolundan’ demenin de bir anlamı yok. Bunu neden söylüyoruz? Reformist hareket, tarih boyunca komünistlerden belki bir konuda uzunca süre önde olmuştur. Gelişmeler karşısında devrimci politikaları sembolleri sloganları hemen kullanmakta. Ama onlar, tüm bunları emekçileri, gençlik kitlelerini coşkun bir biçimde sermaye sınıfının iktidarını devirmek ve devrimi gerçekleştirmek için değil, bunları düzen içinde kanalize etmek için kullandı ya da kullanıyorlar. Tarihin bütün devrimci liderlerinin başına gelen, bizde de Denizler Hüseyinler Yusuflar ve Sinan Cemgillerin başına geldi. Bugün reformistler ‘Deniz olunmalı’ dediğinde, gençliğin devrim için önemini kendi ağları içinde boğmak için söylüyorlar. Bu nedenle Denizlerin içini boşaltmış oluyorlar. Onların bu çabası bir yana, reformistlerin Denizlere sarılması devrimin güncelliğinin ve gücünün de ifadesidir.
Öyleyse ne yapmalı?
Gençliği Denizleştirmeliyiz. Denizleşen bir gençlik mücadelesi örgütlemeliyiz. Bu, anın devrimci görevlerini korkusuzca önüne koyan ve gerçekleştirmek için amansız bir mücadele eden gençlik demektir. Bu ‘devrimi istemek’ değil, ‘devrim olmak’ demektir. Karşımıza çıkan engeller karşısında gençliğin o bitip tükenmez enerjisi ile çalışmak ve her durumda ilerlemenin bir yolunu bulmak demektir.
Deniz gençliği olmak kolay değil. Bir de onunla tarihsel bağın varsa hiç kolay değil. Her yerde kitleleri yüreklendirmek, faşist saldırıların üstesinden gelmek, zihindeki reformizm prangalarını kırmak, uzmanlık gerektiren alanlarda yetkinleşmek ve devrim mücadelesini yükseltmek, devrimi zafere ulaştırmak demektir.
Deniz, Yusuf, İnan Savaşa Devam!!
Denizleri Anmak Onlar Gibi Savaşmaktır!!
Devrim Savaşçıları Ölümsüzdür!!
İdamlar Bizi Yıldıramaz!!”