“...Sonra bir gün/ elin değdi güneşe/ sonra incecik bileklerin/ sonra gözlerin değdi/gülüşün sonra/sonra yüreğin değdi/ sardı sarmaladı seni güneş/ sarıydı sıcaktı kolları/ sen sarıya, sıcağa hasret/ sımsıkı sardın onu/ kaçamadı daha/ “Güneş” oldun/ şimdi/ yine haylaz güneş/ yine oyunlar oynuyor havalandırmada/ ve yine sarı/ sıcacık.../ yalnız kocaman bir yüreği var/ iri güzel gözleri/ birde incecik bilekleri.”

Yoldaş; senin yanındayım. Mezarının başında... Toprağın çatlamış, belli ki baharı inatla selamlayacak papatyaların... Güller de çok sarıp sarmaladı seni biraz budasak iyi olacak, sanki ne dersin? Tıpkı senin gibiler dizginlenemez bir asilik ve güzellikte...

Gök çatlıyor yoldaş, en önde ona karşı savaştığın kapitalizm hiç bu kadar çürümüş, bu kadar halkların gözünde hedef noktası seçilmiş miydi ve dünya halkları sosyalist düşüncelere hiç bu kadar yaklaşmış mıydı?

Bir virüs tüm dünyayı kasıp kavurdu yoldaş. Burjuvazinin bentlerinin önünde yığılmış hastalıklı bedenler... Trilyonlarca servet ve bütçeleri olan koca koca ülkeler halklarını ölüme teslim etti. Ama sanma ki kendi kontrollerinde yaşandı her şey. Tam tersine...En tepedekilerin kellelerini almaya hazır bir virüs dolaşıyor . Bu nedenle yoldaş, kontrolsüz ve plansızlığıyla kapitalist ülkeler büyük bir panik içinde.

Devlete ait hiçbir kurumun halklar yararına çalışmadığını, küçücük bir virüs, görmek istemeyenlerin gözlerine işledi. Ceset torbaları yetişmez oldu ölülere. Kapitalizmin merkezlerinden her gün binlerce ölüm haberleri geliyor. Evde kal diyorlar ama yoksul emekçiler üretim tezgahlarında erimeye devam ediyor. Yani yoldaş bu çelişkileri görseydin bunları derinleştirmek için elinden geleni yapacağından eminim. Belki de yere eğilir incecik boynunda atan şah damarının ritmine karışırdı gelmekte olanın ritmi, kulağını toprağa dayar ve savaşçı bir kadın olarak söylediğinin ağırlığı ve coşkusuyla seslenirdin: “geliyorlar” .

Siz yoldaş bize ne uğruna savaşılacağını öğrettiniz, mirasımız bizi güçlendirdi: Tereddüt yok, geri adım atmak yok; “son sözü parti söyler” iradesiyle gözlerimiz gözlerinizde yoldaş... Sevgi ve özlemle...

Yoldaşın

19 Aralık 2000'de öncülerimizi zindanlarda teslim almak için girişilen katliama karşı 4 gün 4 gece eşitsiz koşullarda girişilen savaşta zafer, devrimin ve devrimci tutsakların oldu. Teslim alınamayan devrimci tutsaklar, zorla kapatıldıkları F Tiplerinde bedenlerinden başka hiçbir silahlarının olmadığı koşullarda yiğitçe öne atılıp, Sibel yoldaş gibi “ideallerin için yaşamakla, bu uğurda ölmek arasında bir fark görmüyorum" diyerek bedenlerini ölüme yatırdılar. Sibel Yoldaş 22 Nisan 2001'de, Ölüm Orucu eyleminin 122. gününde  Ölüm Orucu eyleminde bayraklaştı.