İzmir'de ÇHD, ÖHD, İHD, TİHV tarafından Mustafa Koçak'ın ailesinin de katıldığı, Mustafa Koçak'a yapılan zorla müdahale ile ilgili ortak basın toplantısı gerçekleştirildi.
Basın toplantısında okunan metinde Mustafa Koçak'a Ölüm Orucunun 255. gününde yapılan zorla müdahaleden bahsedilerek sağlık durumunun kritik olduğu belirtildi.
"DTB Malta Bildirgesi ve beraberinde Tokyo Bildirgesi; hekimlerin bağlı kalmak zorunda oldukları ilkeleri sıralamaktadır. Bu anlamda, bir kişi - açlık grevcisi de dâhil olmak üzere- müdahaleyi reddettiği koşulda, hekimin görevi kişinin bu iradesine saygı göstermektir. Tokyo Bildirgesinde; 'Bir hükümlü beslenmeyi reddettiğinde, eğer hekim, beslenmeyi gönüllü olarak reddetmenin yol açacağı sonuçlar üzerinde kişinin tam ve doğru bir yargıya varacak yetenekte olduğu kanısında ise, bu kişiyi damardan beslemeyecektir ' denilmektedir.
Yine Malta Bildirgesi’nde; açlık grevi-ölüm orucu yapan kişi ve hekim arasındaki sadakat, hekim-açlık grevci ilişkisinin gizliliği, güven, yarar-zarar ve etik kurallar belirlenmiştir. Malta bildirgesinde yaşam hakkına saygı etik bir kuralken, ölüm orucu yapan kişinin kendi kararına uyulması etik bir ‘zorunluluk’ olarak tarif edilmektedir. Eylemcinin bilinci açıkken verdiği karar, bilinci kapandığında da aynen geçerlidir. Hekimin etik sorumluluğu ancak bu çerçevede tartışılabilir. Türk Tabipler Birliği de bu esasları aynen benimsemiştir ve bu yönde uygulanmasını sağlama yükümlülüğü içerisindedir" denilen açıklamada Koçak'ın hastaneye götürüldüğü günden bu yana sağlık durumu hakkında bilgi alınamadığı vurgulandı.
"En temel hasta haklarının dahi açıkça ihlal edildiği bu süreçte; yapılan Aliağa Ceza İnfaz Kurumunun çevresinde güvenlik tedbirleri almak, aileyi ve sevdiklerini cezaevine yaklaştırmamak olmuştur. Dayatılan fiili ve keyfi engellemeler nedeniyle avukatlarının dahi Cezaevi Kampusuna girmekte zorlandığı koşullarda; avukatlar bizzat Cezaevi Müdürü tarafından kampus ortasında tehdit edilmiş, üzerilerine yürünmüş, avukatların vermek istedikleri dilekçe dahi saatlerce alınmak istenmemiştir. Yaklaşık 6 saat boyunca alınmayan dilekçe, Başsavcılık tarafından cezaevi idaresinin aranmasının ardından alınmış, ancak tüm taleplere rağmen dilekçenin alındığına dair bir kayıt/belge avukatlara verilmemiştir.
Oysa belirtmek gerekir ki; 3071 Sayılı Dilekçe Hakkının Kullanmasına Dair Kanunu’na göre; dilekçe vermek bir haktır ve idari makamların dilekçe alması zorunludur. 2004/12 sayılı Başbakanlık Genelgesine göre; alınan dilekçeye ilişkin alındı belgesi vermek zorunludur. Ancak cezaevi idaresi usul ve yasaya açıkça aykırı davranmıştır" denilerek avukatların görüş talebine izin verilmemesine tepki gösterildi. Ölüm orucu yapan kişilerin zorla besleme sonrasında sakat kaldıkları, hafızalarını kaybettikleri, Wernicke-Korsakoff oldukları hatta yaşamlarını yitirdikleri, bunun başlıca nedeninin hızlı, yoğun glikoz yüklemesi olduğu belirtilirken "Mustafa Koçak yaşatılabilir. Ancak bunun yolu bedenine iradesi dışında bir müdahale değil, ancak ve ancak son derece meşru taleplerinin kabulü ile mümkündür. Gözaltında fiziksel ve psikolojik işkenceye maruz bırakılan, tutuklandıktan sonra yalnızca bir itirafçının üzerine verdiği beyanla hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilen, yargılama sırasında savunma hakkı kısıtlanan Mustafa Koçak’ın 'adil yargılanma' talebi görmezden gelinemez.
Esasında adil yargılanma hakkından söz edemediğimiz, sansürün, yasağın, baskı ve zorun gündelik hale geldiği Türkiye'de Mustafa Koçak’ın ölümü göze alarak dile getirdiği 'adil yargılanma' isteği, adalet ve özgürlük isteyen tüm kesimlerin de talebidir. Kritik aşamayı çoktan geçmiş, bugün ölümle karşı karşıya olan Mustafa Koçak, bu kadar meşru olan talebi kabul edilmediği için yaşamını kaybettiği koşulda, sorumlusu, açık ki bugün bu zor ve baskıyı sistematik olarak derinleştiren ve üreten siyasal iktidardır. Bu anlamda öncelikle ölüm orucu eylemi yapan Mustafa Koçak’ın haklı ve meşru talebinin kabulü gerektiği ortadadır" denilerek tüm kamuoyuna Mustafa Koçak'ın taleplerini sahiplenme ve Mustafa Koçak'ı yaşatma çağrısı yapıldı. Cezaevi İdaresinin avukatlara parmak salladığı, "görürsünüz siz" biçiminde söylemlerde bulunduğu söylenerek avukatlara ve aileye parmak sallamak arasında bir fark olmadığı vurgulandı.
Açıklamanın ardından konuşan Koçak'ın babası Hasan Koçak, Mustafa'ya yapılan zorla müdahalenin cinayet olduğunu, oğlunun buna karşı direndiğinden emin olduğunu, Mustafa'nın bağımsız hekim talebinin karşılanması gerektiğini, Kampüs Hastanesi'ndeki doktorlara güvenmediklerini, farklı bir hastaneye götürülmesinin zorunlu olduğunu söylerken, anne Zeynep Koçak, Mustafa'nın işlemediği bir suç yüzünden bir itirafçı ifadesiyle bu cezaya mahkum edildiğini, oğlunun dirisini veya ölüsünü almak için elinden geleni yapacağını, direnmeye devam edeceğini, oğlunun talebinin sonuna kadar arkasında olduğunu söyledi.
TİHV doktorlarından Habibe Güneş de 2019 Açlık Grevleri sürecinde Cumhuriyet Başsavcılığı kanalıyla hapishane doktorlarına Meslek Etiği konusunda kitapçıklar gönderdiklerini ve bunun uygulanmamasının suç olduğunu belirtti.
Mücadele Birliği İzmir