< "İtirafa Rağmen Suçlular Neden Hala Yargılanmıyor?"

 

Cumartesi Anneleri 982. Hafta eyleminde 1996 yılında gözaltında kaybedilen Abdullah Canan'ın akıbetini sordu. Cumartesi İnsanları 28 yıldır yakınlarını gözaltında katledenlerin yargılanması mücadelesini verirken faşist Akşener'in "mertçe cinayetler" ifadesine de tepki gösterdi.

Cumartesi Anneleri / İnsanları 972. kez Galatasaray Meydanı'nda gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini öğrenmek ve sorumluların yargılanması için yakınlarının fotoğrafları ve karanfillerle bir araya geldi. Basın açıklamasını bu hafta İHD İstanbul Şubesi Başkanı Avukat Gülseren Yoleri okudu.

 

"Bu Sözler Suçla Övünmek Ve Suçun İtirafıdır"

Yoleri, Meral Akşener'in 90'lı yıllarda işlenen siyasi cinayetler için "mertçe cinayetler" ifadesini kullandığına dikkat çekti "Biz bu açıklamanın bir suç itirafı olduğunun altını çizmek istiyoruz. O günkü karanlık içerisinde, karanlık güçler tarafından yapıldığı iddia edilen, bugüne kadar sürekli bu şekilde açıklanan bu siyasi cinayetlerin, gözaltında kayıpların mertçe işlendiğini söylemek, o gün işlenen bu suçların övünmesidir" dedi.

 

"Neden Hala Suçlular Yargılanmıyor?"

'Yoleri, "Eğer 'mertçe' işlendiyse bu suçlar neden hala karanlıkta? Neden hala failler kendilerini açıklamaktan korkuyorlar? Neden hala yargılanmaktan korkuyorlar? Neden biz 28 yıldır halen, gözaltında kayıplarla ilgili hakikatlerin ortaya çıkması, adaletin sağlanması için mücadele etmek zorunda kalıyoruz? Neden biz her hafta hakikatleri, katilleri kamuoyu önünde açıkladığımız için yasaklamalarla, baskılarla susturulmaya çalışılıyoruz?" diye sordu.

 

"Cezasızlık Devam Ediyor!"

Bu topraklarda yaşanan gözaltında kaybetmelere ve bu suça eşlik eden cezasızlık olgusuna karşı kamuoyunu bilgilendirmek ve haklı taleplerimizi duyurmak amacıyla 982 haftadır Galatasaray Meydanı'nda buluştuklarını belirten Yoleri, "Cezasızlık, suç işleyen kişilerin işledikleri suçun hukuki sonuçlarından muaf tutulması durumu olarak karşımıza çıkmakta ve adalet sisteminin zayıf bir halkası olarak hukuku etkisizleştirmeye, Türkiye’yi evrensel demokrasi ilkelerinden uzaklaştırmaya devam etmektedir" dedi.

Hukukun temel değerlerine olan inancı sarsan, toplumun huzur ve barışını tehdit eden cezasızlık son bulmadan hukukun üstünlüğünün korunamayacağını ve herkes için adil bir yargı sisteminin sağlanamayacağını vurgulayan Yoleri 982. haftada bilinen failleri cezasız bırakılan Abdullah Canan için adalet adalet talebiyle bir araya geldiklerini belirterek, Canan'ın gözaltına alınma ve ailesinin arayış sürecini aktardı.

 

Ağır İşkence Gören Canan'ın Cansız Bedeni Köylüler Tarafından Bulundu

43 yaşındaki Abdullah Canan, Yüksekova’da yaşayan bir iş insanıydı. 17 Ocak 1996 sabahı Hakkâri’ye gitmek üzere Yüksekova’daki evinden ayrıldı. Tanık beyanlarına göre Yüksekova - Van karayolunda askerler tarafından otomobili durdurularak gözaltına alındı. Askeri bir araçla Yüksekova Dağ Komando Taburu'na götürüldü. Ailesi yerel ve ulusal tüm makamlara başvurarak Canan’ın bulunmasını istedi. Ancak Canan’ın gözaltına alındığı inkâr edildi. 21 Şubat 1996 tarihinde Abdullah Canan’ın ağır işkence görmüş cansız bedeni köylüler tarafından bulundu.

Canan Ailesi, Yüksekova Cumhuriyet Başsavcılığı'na başvurarak, Abdullah Canan’ın öldürülmesinden sorumlu olduğu gerekçesiyle Yüksekova Dağ Komando Tabur Komutanı Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul aleyhine suç duyurusunda bulundu.

 

"Tanıklıklar Yeterli Bulunmadı Suçlular Beraat Ettirildi"

Yüksekova taburunda görev yapan itirafçı Kahraman Bilgiç, savcıya verdiği ifadede; Abdullah Canan'ın taburda işkence ile sorgulandığını, Tabur Komutanı Binbaşı Yurdakul’un talimatı ile Bölük Komutanı Yüzbaşı Nihat Yiğiter tarafından silahla öldürüldüğünü detaylarıyla anlattı. Albay Kamber Oğur, Yüksekova Savcılığına başvurarak, gözaltına alındığı inkar edilen Abdullah Canan’ı o dönem tabur karargâhındaki revirde gördüğünü söyledi. Kahraman Bilgiç, Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul, Yüzbaşı Nihat Yiğiter ve Üsteğmen Bülent Yetüt hakkında Diyarbakır DGM Savcılığı’nca soruşturma açıldı. Bu kişiler, Abdullah Canan’ı tasarlayarak öldürmekle suçlandı.

Hakkâri Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davada, ailenin ve tanıkların iddiaları yeterli ve inandırıcı bulunmadı. 12 Kasım 1999 tarihinde sanıklar hakkında beraat kararı verildi. 2 Nisan 2001 tarihinde de Yargıtay 1. Ceza Dairesi beraat kararını onadı. (Karar No: 2001/1226)

 

"AİHM Türkiye'ye Mahkumiyet Kararı Verdi"

Bunun üzerine Canan Ailesi, 1 Aralık 1997 tarihinde AİHM’e başvurdu. AİHM, "Aralarında askeri personelin de yer aldığı tanık beyanlarından da anlaşılacağı üzere Abdullah Canan'ın gözaltında öldürüldüğü mahkememizce saptanmıştır." tespitinde bulundu. Türkiye'nin iç hukuktaki yaklaşımını şaşkınlık verici olarak değerlendirip oy birliği ile mahkumiyet kararı verdi. (Başvuru No:39436/98)

 

"Fail Ve Sorumlular Yargılanıp Cezalandırılmalı"

Abdullah Canan'ın gözaltında kaybedilişinin 28. yılında bir kez daha yetkililere seslenen Yoleri "Savcılık ifadelerinde, mahkeme tutanaklarında, TBMM Araştırma Komisyonu Raporu’nda, Yargıtay Başsavcısı’nın Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na yaptığı itiraz yazısında, AİHM kararında Abdullah Canan’ı gözaltına alanlar, işkence ile katleden ve kaybedenlerin isimleri yazılıdır.

Devlet, Abdullah Canan’ın gözaltında kaybedilmesindeki sorumluluğunu üstlenmeli, fail ve sorumlular üzerindeki koruma kalkanı kaldırılarak yeniden yargılanıp cezalandırılmaları sağlanmalıdır" dedi

 

"Kaç Yıl Geçerse Geçsin Vazgeçmeyeceğiz"

Yoleri "Kaç yıl geçerse geçsin Abdullah Canan için, tüm kayıplarımız için adalet istemekten; devletin evrensel hukuk normları içinde hareket etmek zorunda olduğunu hatırlatmaktan vazgeçmeyeceğiz" diye vurguladı.

Cumartesi İnsanları yakınlarını anısına karanfiller bırakarak Galatasaray Meydanı'ndan ayrıldı.