< < Uluslararası Lenin Yüzyılı Sempozyumu İkinci Gününde -Güncellendi-

Yeni Dönem Yayıncılık tarafından düzenlenen Uluslararası Lenin Yüzyılı Sempozyumu ikinci gününde Şişli’de Arzu Pasajı’nda bulunan Şişli Tiyatrosu’nda devam ediyor.

 

Bugünkü etkinlik Fikret Başkaya’nın açılış konuşmasıyla başladı. Sempozyumun ikinci gününde yine üç oturum gerçekleştirildi.

I. Oturum Av Esra Yeşilova’nın moderatörlüğünde gerçekleşti, ilk olarak Ergül Çiçekler, “Lenin’de Sosyalizm” başlıklı sunumunu yaptı. 28 yıl tutsaklığın ardından yeni tahliye olan Çiçekler, zindanlardaki tutsakları selamlayarak, devrimcilerin ve duyarlı insanların tutsaklarla dayanışma içinde olması gerektiğini belirtti.

Okuyacağı sunumu hazırlayan kişinin de uzun yıllardır tutsak olan, Tekirdağ F Tipi zindanında bulunan Baki Yaş olduğunu ve onun hazırladığı yazıyı paylaşmaktan onur duyduğunu belirtti.

Ölümünün 100. yılına girilirken, Lenin’in teorik mirasını farklı açılardan kapsamlı biçimde irdeleyen çalışmaların sayısının arttığını, bilgiyi ve karanlık odalara tıkılmış arşiv depolarını sınırsız ölçekte ve dil engeline takılmadan dağıtan bilişim teknolojilerinin, kılı kırk yaran türden araştırmalara ivme katmış göründüğünü, ancak bu çabalarını, özellikle partisiz aydın ve akademisyenlerin ellerinde verimsiz ve dibi görünmez bir “Lenin arkeoloji”sine dönüşme tehlikesi belirdiğini söyleyen Ergül Çiçekler, “Bu tehlikenin kısırlığından kaçınmanın yolu, bilimsel sosyalizmin büyük kurucularının son derece zengin içeriğe sahip bulunan teorik mirasını, günümüze ilişkin sonuçlar çıkarmak üzere ve görevler saptamak için ele almayı bir alışkanlık haline getirmektir” dedi.

Lenin’in teorik mirası denilince, çoğunlukla ilk akla gelenler, emperyalizm, öncü parti ve devrimin stratejik-taktik sorunlarını ilgilendiren teorik yaklaşımları olduğunu, çünkü henüz proleter devrimin zaferine ulaşmamış her ülke komünistinin ilgi alanlarında bu konular bulunduğunu söyleyen Çiçekler, öte yandan, Ekim Devrimi sonrası Lenin’in teorik çabasının ağırlığını, önündeki en acil pratik soruna, sosyalizmin inşasına yönelttiğini, devrim öncesi biriktirdiği teorik cephaneliğin, sosyalist inşa dönemine damgasını vurduğunu ve bu açıdan sosyalist inşa çabalarında, eserin tamamlanışının görüldüğünü vurguladı. “1917 sonrası yazdıkları ve konuşmaları göz önüne alınmadan, Lenin’in teorik mirasının tam anlamıyla kavranamayacağını ileri sürenler haklıdır. Ki bu tez hiç yeni değildir. Lenin’in en yakın izleyicisi Stalin henüz Lenin’in ölümünün üzerinden aylar geçmişken, 1924 yılı içinde, ‘Leninizm nedir?’ sorusuna çok açık bir cevap bulmuştur” dedi.

“Leninizm, genel olarak proleter devrimin teorisi ve taktiği, özel olarak proletarya diktatörlüğünün teorisi ve taktiğidir” diyen Stalin’in, Marx ve Engels’ten farklı olarak Lenin’in proleter devrimin zafer kazandığı, proleter devrimler çağında etkinlik gösterdiğine dikkat çektiğini belirten Çiçekler sonraki yıllarda da, özellikle parti içi tartışmalarda Stalin’in, Leninizmi ele alırken, hep, sosyalist inşa ve proletarya diktatörlüğünün sağlamlaştırılması yönünü öne çıkardığını vurguladı.

Lenin’in Marx ve Engels’in yarattığı teori ve pratiği kavrayışını ve 1917 Ekim Devrimi’ne kadar yaşanan süreci ele alan Çiçekler, Ekim devriminin bugün halen güncelliğini koruduğunu vurguladı.

Çiçekler’in sunumu, “Lenin, sosyalist inşa teorisiyle, dar anlamda, kendi eserini tamamladı. Fakat sosyalizmin büyük eseri, o henüz tamamlanmış değil. O şimdi, değil milyonlar, milyarlar ölçüsünde emekçi sınıfların acılarından, umutsuzluklarından, hatta mahkum oldukları cehaletten doğacak milyonların kendi eseri olacaktır.” denilerek sona erdi.

Ardından söz alan Dr. Öğr. Üyesi Cihan Cinemre “Türkiye Tarımının Kapitalistleşmesine Rusya’da Kapitalizmin Gelişmesi Yoluyla Bakmak” başlığını taşıyan sunumunu gerçekleştirdi. Lenin’in “Rusya’da Kapitalizmin Gelişmesi” adlı eserinin onun Narodnikler’e karşı politik ve teorik mücadelesinin bir ürünü olduğunu söyleyen Cinemre, Naordniklerin reform sonrası Rusya köylülüğünde meydana gelen kapitalist dönüşümü kavramakta başarısız olduklarını belirterek, bu sunumunda Lenin’in diyalektik kavrayışı dolayısıyla Türkiye tarımında 1990’ların sonundan başlayarak meydana gelen değişimi inceleyeceğini vurguladı.

Türkiye köylülüğünü her an ölen ve piyasa buyruğu yoluyla yeniden doğan bir oluş olarak kavramanın mümkün olduğunu söyleyen Cinemre, sermayenin Türkiye tarımına kapsamlı olarak nüfuz ettiğini ve piyasalaşmanın yaygınlaştığını anlatarak, 90 sonlarında ve 2000 başlarında tarımın, tohumun, üretimin anlaşmalar yoluyla nasıl uluslararası tekellerin egemenliğine girdiğini özetledi.

Oturumun son konuşmacısı, Kıbrıs’tan gelen Devrimci Komünist Birlik Eski Genel Sekreteri, Gelecek Gazetesi Yazarı Yusuf Alkım oldu. İstanbul’a gelir gelmez havalimanında gözaltına alınmış olan Alkım, yaşadığı süreci anlatarak, dayanışma için teşekkür etti. Alkım’ın oturumda sunumunu yaptığı konu “Devrimin Güncelliği ve Leninist Örgütün Gerekliliği” olsa da, gelen sorularla Kıbrıs’ın her iki tarafındaki işçi ve emekçilerin durumu, ortak örgütlenmenin gerekliliği konularına da değindi. DKB’nin kendini feshettiğini ve Kıbrıs Rum Kesimi ile ortak marksist komünist, enternasyonal bir temelde “Kıbrıs Komünist İnisiyatifi”nin kurulduğunu duyurdu. Yusuf Alkım, ülkesinin Ortadoğu halklarına karşı bir saldırı üssü olduğunu, hatta şu sıralarda Kıbrıs halklarının buna karşı bir protesto eylemi düzenlediklerini anlattı.

Verilen aranın ardından 2. oturumda moderatörlüğü Av. Ceyda Gedik yaptı. Ve ilk sunum, Ezgi Yergin’in “Devrimci Öznenin Tarihteki Rolü” başlıklı konuşması oldu. “Marksizm toplumsal maddi yaşamın toplumsal bilinci belirlediği ama maddi yaşama bağlı olarak şekillenen- toplumsal bilinç biçimleri de dahil- üst yapı kurumlarının, insan etkinliği ile bu maddi yaşam koşullarına belli bir etkide bulunduğunu ortaya koyar.” diyen Yergin, Lenin’in usta bir marksist ve diyalektikçi olduğunu hatırlatarak, onun teori ve pratiği yaşamın her anında sürekli doğrulandığını söyledi, Rusya’nın tarihinin de baştan sona bu doğrulamanın pratiği olduğunu vurguladı.

Ezgi Yergin konuşmasında devrimci öznenin yani işçi sınıfının partisinin Rusya’da tarihin dümenini eline almamış olsaydı, bugün oldukça başka bir 20. yüzyıl tarihine bakıyor olabileceğimizi söyleyerek, “Ama bu tarih yaşandı. 17 Ekim Devrimi ile yepyeni bir çağın, kapitalizmden sosyalizme geçiş çağının perdesi açıldı. Kapitalizmden sosyalizme geçiş, bu çağ boyunca sürecek ve gelecek sınıfsız toplumun kurulması olacaktır. Devrimci Marksistlerin, devrimci öznenin bu geçiş çağındaki rolü ise bu geçiş süresini ortaya koyacakları teori, politika ve pratikleriyle olabildiğince kısaltmak, ‘gelecekte bir gün’ değil, sosyalizmi ‘bugün’ kurmak olacaktır. Bolşeviklerin yüzyıl önce başardığını, yüzyıllık deneyim ve birikimin ilerlettiği daha elverişli koşullarda başarmak olacaktır.” diyerek konuşmasını sonlandırdı.

Antropolog ve yazar Sibel Özbudun ise “Lenin ve Kadınların Kurtuluşu Üzerine” konusuyla sempozyumda yer aldı. Dünyada büyük dönüşümlere öncülük etmiş liderler arasında kadınların özgürleşmesine Lenin kadar önem vermiş olanın olmadığını söyleyen Özbudun, O’nun kadınların özgürleşmesi perspektifini bir an olsun gözden yitirmediğini, hep gündemde tuttuğunu, devrim için savaşan kadın işçilerin taleplerinin de Ekim Devrimi’ni izleyen birkaç ay içerisinde Parti programında karşılığını bulduğunu hatırlattı.

Kadınların erkeklerle hem yasalarda, hem yaşamın içinde gerçek hak eşitliğine nasıl kavuştuğunu tarihi olarak da anlatan Özbudun, Lenin’in kadınlar konusundaki düşünce ve eylemlerini dört noktada topladı.

1. Kadınların yığınsal olarak katılmadığı bir devrim mümkün değildir. Ve kadınların kendilerini ataerkil köleliğe mahkûm eden koşullardan kurtulmaları da ancak bir sosyalist devrimle mümkün olabilir

2. Kadınların toplumsal yaşamın her alanında tam bir hak eşitliğine ve özgürlüğe kavuşması, sosyalist devrimin birincil, vazgeçilmez, ertelenmez görevleri arasındaydı.

3. Kadın-erkek eşitliğini kağıt üzerinde olmaktan çıkartıp hayata geçmesini sağlayacak belirleyici adım ise, “yeniden üretim” faaliyetlerini neredeyse münhasıran kadının sırtına yükleyen geleneksel işbölümünü tasfiye edecek önlemleri yürürlüğe sokmaktı.

4. Cinsel özgürlük… Bir başka deyişle, kadınların baba, papaz, hoca, ahlâk polisi, istenmeyen gebelik korkusu, maddi kaygılar olmaksızın, sadece sevgi nedeniyle ve sadece sevgi karşılığında partneriyle tümüyle eşit bir ilişki kurabilmesi...

Emekçi Kadınlar (EKA) adına katılan Fatma Yıldırım ise “Bir Demokrasi Sorunu olarak Kadın ‘Sorunu’” başlıklı sunumunu yaptı. Kapitalizmin biçimsel eşitliğinin toplumsal eşitsizlik üzerine olduğunu, ancak bunun bile “insan soyunun kadın yarısına” tanınmadığını söyleyerek, kapitalist ülkelerde kadınların “oy hakkı” gibi basit, kısıtlı bir hak için mücadele ettiğini, oysa aynı tarihlerde Sovyet iktidarının tüm halklardan ezilenlere ve her iki cinsiyete de “tüm devlet yaşamına etkin katılımın” yolunu açtığını hatırlattı.

Evet, bir ülkenin sosyalist olmasıyla kadınlar, bugünü ve geleceği üzerinde hakim olmaya başlarlar. Fakat bir ülkenin sosyalist olmasıyla “kadın sorununa” içkin tüm her şeyin bir çırpıda ortadan kalkacağı anlamına gelmez. Sonuç olarak 1917 Ekim Devrimiyle, kadın özgürlüğü açısından dünya çapında yeni ve üstün bir değişim başlamıştır. Bugün dünya çapında yaşanan devrimci koşullar, kadınların gerçek kurtuluşunun, özgürlüğünün yolunu yeni devrimlerle açmaktadır.

Oturumun son konuşmacısı Mücadele Birliği Platformu Temsilcisi Muhammed Hizmetçi ve “Lenin’de Devrimci Gençlik Örgütlenmesi” adlı sunumu oldu. Lenin ve devrimi gerçekleştiren ekibin de gençlik mücadelesi ile örgütlendiklerini anlatan Muhammed Hizmetçi, “Lenin'in seçme eserlerine, birçok kitap ve makalesine baktığımız zaman gençliğin örgütlenmesine özel bir önem verdiğini görebiliriz” diyerek Bolşeviklerin her zaman öğrenci gençliğin önemsiz görülmemesi ve devrime kazanılması gerektiğini söyledi.

Ekim Devriminde gençliğin aldığı rolü anlatan Hizmetçi, devrim sürecinde ve sonrasında gençliğin Komsomol örgütlenmesini dile getirerek, dünya çapında gençliğin sosyalizmin yükselişine katkıları, Türkiye ve Kürdistan’da da gençlik örgütlenmelerinden gelen Denizlerin, Mahirlerin devrimi nasıl örgütlediklerine değindi. Konuşmasını “genç işçilerin, yoksul semt gençliğinin, öğrenci gençliğin ve genç kadınların aklını bulandıran sosyalizm düşmanı, burjuvazi yardakçısı tüm post ideolojilere karşı Leninizm’in bayrağını kuşanalım! Lenin yaşadı, Lenin yaşıyor ve Lenin yaşayacak” diyerek bitirdi.

3. ve son oturum, Delal Erol moderatörlüğünde gerçekleşti. Enternasyonal dayanışmanın damgasını vurduğu bir oturum oldu. İlk olarak ABD’de Workers World Parti’den Richard Merino’nun yolladığı video izletildi. Workers World Parti’nin aynı tarihte aynı konulu bir panel düzenlemesi sebebiyle sempozyuma katılamayan Merino, Filistin kefiyesi ile kamera karşısına geçerek soykırıma uğrayan Filistin halkıyla dayanışma mesajı iletti, “ABD/Batı hegemonyasının düşüşüne tanık oluyoruz, bu nedenle devrimci iyimserliğimizi koruyoruz. Lenin'in dediği gibi, "emperyalizm dönemi sosyalist devrimin arifesidir." Açık olalım, emperyalizm düşecektir. Onun yerini neyin alacağını belirlemek artık bizim elimizde. Mücadelemiz direnişten, tüm insanların refahını merkeze alan, sömürüden arınmış bir işçi dünyası yaratmaya doğru evrilmelidir.” dedi. Merino konuşmasını, “Bütün İktidar Emeğin Olacak” diyerek bitirdi.

Daha sonra, ABD Komünistler Partisi Uluslararası İlişkiler Sekreteri Christopher Helali’nin Sempozyuma gönderdiği mesaj okundu. Amerikalı yoldaşlar da “Lenin'in ölüm yıldönümü, bize, geçtiğimiz yüzyılda sosyalizmin kaydettiği ilerlemeler üzerine düşünme ve bu yolda yapılan hatalara eleştirel bir gözle bakma fırsatı sunuyor. Bilimsel sosyalist perspektife sahip komünistler olarak, özellikle kapitalist sistemin çelişkilerinin olgunlaşmaya devam ettiği ve ABD-AB-NATO emperyalizmi ile Siyonizme karşı mücadelenin yeni boyutlara ulaştığı günümüzde, uluslararası durumu çözümlemeye devam ediyoruz. Filistin, Sahra, Türk ve Kürt halklarının düşmana karşı silahlı mücadeleye giriştiği bir dönemde, [bir yandan] emperyalizm ve onu takip eden sosyalist toplum sorununda teorik olarak ilerleme kaydederken, direnişe destek vermeye devam etmeliyiz.

Devam eden çalışmalarımızı, kardeşlik bağlarımızı güçlendirmeyi ve emperyalist güçlerin yenilgisini dört gözle bekliyoruz! Sosyalizmin yüce ve ölümsüz bayrağını yükseklerde tutmaya devam edelim!

Lenin yaşadı, Lenin yaşıyor, Lenin sonsuza kadar yaşayacak!” dediler.

Bu esnada Sempozyumun ilk gününün katılımcılarından İngiltere’den Joti Brar’ın yoldaşlarından Büyük Britanya Komünist Partisi/ML’den 4 kişinin, Filistin’e destek eylemleri nedeniyle “nefret suçu”işledikleri gerekçesi ile gözaltına alındığı haberi gelince, kürsüden topluca türkçe-ingilizce dayanıma mesajı okunarak, videosu İngiliz yoldaşlara iletildi.

Oturum konuklarından ilk sözü Gürcistan Sosyalist Platformu’ndan İlia Lobjanidze aldı “Sovyetler Sonrası Dönemde Gürcistan’da Anti-Komünizm” konusuna değindi. Gürcistan’a bağımsızlık verildiğini ve o dönemde iktidarda menşeviklerin olduğunu hatırlatan Lobjanidze, daha sonra da iktidara küçük burjuvaların geldiğini, Anavatan Savunması döneminde de anti komünizm propagandalarının fazlasıyla yapıldığını, o dönem yürütülen bu propagandanın, bugün de etkisini gösterdiğini, neredeyse “Naziler kazansaydı daha iyi olurdu” denilecek bir noktaya gelindiğini anlattı, “kendilerine liderlik edecek gerçek bir proleter parti ve insanların inşa ettiği her şeyi yıkmaya başlayan eski komünistler tarafından lekelenmiş bir ideoloji olmadan, işçiler yeni saldırgan düzene karşı direnişi örgütleyemediler, gururlu endüstriyel-tarımsal ekonomi bir kez sanayisizleştirildiğinde ve gelecek nesillerine fayda sağlamak için onu inşa eden erkekler ve kadınlar sınıfsızlaştırıldı ve yoksullaştırıldı, tüm birikimler kaybedildi ve korunan endüstriler özelleştirildi.” dedi.

Hemşehrileri Stalin'in popülaritesinin bugün tüm zamanların en yüksek seviyesinde olduğunu ve bunun sadece Gürcistan'da değil, dünyanın en uzak köşelerindeki madencilerin dahi Lenin, Materyalizm ve Ampirio-kristizim okuduğuna, Batı Avrupa'daki gençlerin kimlik politikalarından kurtulup Marx okumaya başladığına da dikkat çeken Lobjanidze sözlerini “Ve bu konudaki misyonumuz, örgütlerimizde yeni üyeleri kucaklamaya hazır olmak, uluslararası yoldaşlarla bağlantılar kurmak ve derinleştirmek, yeni yoldaşlara rehberlik etmek için kendimizi ve birbirimizi geliştirmek ve hazırlamak ve Büyük Devrimci ve insanlığın bildiği en büyük devletin kurucusu Vladimir Ilyich Lenin'in sözlerini takip ederek ve yaşayarak, Sermayenin tiranlığına karşı Proletaryanın bir silahı ve sütunu olarak bizim için uzun süredir belirlenmiş rolü üstlenmektir: Öğren, Öğren, Öğren” diyerek bitirdi. Ilia kendisine yöneltilen sorularda da ülkesinde komünistlere yönelik çok fazla baskı olduğunu, sol-sosyalist yayın çıkarılamadığını, eski sovyet klasiklerinin de yeni baskılarının yapılmadığı için ancak sahaflardan 2. el temin edebildiklerini anlattı.

Bir diğer konuk ise Rusya’dan Moskova Komünist Uluslararası Tugay Koordinatörü, Rusya Federasyonu Komünist Parti üyesi Tatiana Desiatova oldu. Tatiana yoldaş Rus komünistleri ve yurtsever güçlerin, adil bir dünya ve toplumsal ilerleme için burjuva gericiliğine karşı mücadele etmeye devam etmekte olduğunu söyleyerek temel görevlerinin ülkedeki güç dengesini sosyalizm lehine değiştirmek olduğunu vurguladı.

Görevlerinin olup bitenleri Marksist-Leninist pozisyonlardan analiz etmek olduğunu; zor durumlarda cevapların öncelikle Lenin'in ideolojik mirasında aranması gerektiğini, Lenin'in gücünün hala güncelliğini koruduğuna değinen Desiatova, “Geçtiğimiz on yıllar, Rus dış politikasının Ukrayna yönündeki tam bir başarısızlığı olarak kabul edilmelidir. Batı'nın yüzyıllık rüyası gerçek oldu: Slav halklarını, Rusları ve Ukraynalıları karşı karşıya getirmek, onları savaştırmak.

Kapitalizm altında ve özellikle de emperyalist aşamasında savaşlar kaçınılmazdır.

Tıpkı 100 yıl önce olduğu gibi, savaşın zorlukları ve sonuçları halkın omuzlarına yükleniyor. Muhtemelen bu durum pek çok kişiyi Rusya'da kapitalizmin tam ve nihai bir iflas olduğunu anlamaya zorlayacaktır. Sosyalizm olmadan ve Rusya, Belarus ve Ukrayna halklarının birliği olmadan, tarihsel olarak hayatta kalma şansımız çok azdır.

Halkların kalıcı ve adil bir barışa ihtiyacı vardır: bu da ancak bitmek bilmeyen çatışma ve çelişkileriyle kapitalizmin terk edilmesi, asalak sınıfların ortadan kaldırılması ve emekçilerin çıkarları doğrultusunda eşit fırsatlara sahip bir toplumun yaratılmasıyla mümkündür. Sosyalizm için mücadele barış için mücadeledir! Çok yaşa Lenin! Yaşasın sosyalizm!” diyerek bitirdi konuşmasını.

Sözü, Avukat Seher Dursun aldı ve “Bolşevik Partiye Dair Değerlendirmeler” başlıklı sunumunu yaptı. Seher Dursun “Lenin yaşamı boyunca tüm politik ve bilimsel faaliyetini Marksizmin teorisi ve yöntemi üzerinden yükseltmekle kalma, bu temele sıkı sıkıya basarak onu geliştirdi. Proletaryaya, burjuvaziyle giriştiği savaştan zaferle çıkmasını sağlayacak eserler verdi. Ve bu nedenle de, uluslararası komünist hareket tarafından emperyalizm ve proleter devrimler çağının Marksizmi olarak kabul gördü.

Lenin’in verdiği eserler, nihai zaferi kazanacak insanal bir toplum kurmak isteyen, istemenin de ötesinde bunu yapma göreviyle de yükümlü olan devrimci proletaryaya ve bu ideali paylaşan herkese bugün de yol göstermeye devam ediyor.

Dünya kapitalist sisteminin tam bir çürüme ve çöküş içinde kıvrandığı günümüzde nihai zaferi kazanmak için koşulların her zamankinden daha olgun olduğu tarihin bu yeni evresinde Lenin’in eserlerinin daha fazla ele alınması, incelenmesi ve bilince çıkarılması gerektiği açıktır. Lenin’in en önemli eserlerinden biri de Bolşevik Parti’dir.” dedi.

Bolşevik Parti’nin inşaası konusunda da “Bolşevik Parti’nin inşasından bahsedildiğinde, genelde partinin kurulması anlaşılmaktadır. Oysa ki bu, partinin inşası yolunda ilk temelin atılmasıdır. Bolşevik Parti’nin inşa faaliyeti, kuruluşundan iktidarı almasına kadar geçen tüm süreç boyunca devam eden bir faaliyettir. Ve aslında bu da, Bolşevik Parti’nin inşa sürecinin birinci aşamasıdır. İktidar olduktan sonra ortaya çıkan yeni koşullara göre, inşa sürecinin yeni aşamasına geçilir.

Geçen yüzyıl içinde, bütün ülkelerde şu veya bu düzeyde Bolşevik Partiler kurulmuş, temelleri atılmıştır. Bizde de. Dolayısıyla Bolşevik Parti’nin inşası söyleminden bugün için anlaşılması gereken, kuruluşuyla birlikte atılan temel niteliklerinin sağlamlaştırılıp, güçlendirilmesidir. Geliştirilmesidir. Bu nedenle Lenin’in ‘Ne Yapmalı?’da inşaya dair anlattığı bu durum dikkate alarak okunmalıdır.” diyen Dursun, Bolşevik Parti ve kadrolarının tarihsel dönüm noktasına hazırlıksız girmek istemediklerini, tarihsel sorumluluklarını yerine getirmek için var güçleriyle hazırlanmaları gerektiğinin bilincinde olduklarını da vurguladı.

Oturum sona ererken, Tatiana Desiatova Rusya’dan bizlere getirdiği armağanları getirdi. Sovyet bayrağı, atkısı ve RFKP’nin takvimleri ile Rus tatlıları getiren Tatiana yoldaş, Sempozyumun sonunda hep birlikte söylenen Katyuşa parçasında da dansetmeyi ihmal etmedi.

Sempozyum, hep birlikte söylenen Venceremos ve Söz Veriyoruz Marşları ile kızıl sovyet bayrakları ile sona erdi.