Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerine destek eylemlerinde 1 Şubat günü gözaltına alınan ve ertesi gün mahkemenin “ev hapsi” cezası verdiği Devrimci Öğrenci Birliği (DÖB)nden Muhammed Hizmetçi ile süreci konuştuk:

Merhabalar. Öncelikle geçmiş olsun. Boğaziçi eylemlerinden dolayı ev hapsi aldınız. Bu konuda ne söyleyeceksiniz?

 

Merhabalar öncelikle röportaj için teşekkür ederim. Evet, Boğaziçi eylemlerinin başlamasından bu yana toplamda 600’den fazla arkadaşımız gözaltına alındı, 8 arkadaşımız tutuklandı, 24 arkadaşımız ev hapsine alındı, onlarca arkadaşımıza ise imza ve yurtdışı yasağını içeren adli kontrol verildi. Yani gördüğümüz, faşizm resmen sesini çıkaran, sokağa çıkan, düzene karşıt olduğunu gösteren gençliği “hizaya getirmek” için elinden geleni yapıyor. Ben de Boğaziçi ile dayanışma eylemlerine katılan birisi olarak ev hapsi yani onların deyimiyle “konutu terk etmeme” cezası alanlardan birisiyim. Arkadaşlarımızın tutuklanması, bizlere ev hapsi verilmesi, tweet atanların bile gözaltına alınması tamamen devam eden eylemsellik sürecini zayıflatmaya, öğrenci gençliğin geniş kesimlerine hatta öfkeli olan milyonlarca insana gözdağı vermeye yönelik bir uygulamadır.

 

İlk olarak şunu sorayım. Yüksek Lisans hazırlık öğrencisi olarak Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerine destek olmak istediniz. Burjuvazi ilk günden bu yana “Eylemciler Boğaziçi öğrencisi bile değil” diye saldırıyor eylemcilere, öğrencilere. Bu konuda ne söyleyeceksiniz? Öğrenciler ya da gençler hatta son eylemlerde gördüğümüz gibi işçiler birbirlerine destek vermemeli mi?

Çok önemli bir yere değindiniz. Eylemlerin başladığı günden beri dinci-faşizmin temel demagojisi Boğaziçi eylemlerine Boğaziçili olmayıp dışarıdan öğrencilerin neden katıldığı, hatta öğrenci olmayanların eylemlere neden gittiği şeklindeydi. Faşizmin önüne geçmek istediği ilk şey, Boğaziçi eylemlerinin, toplumun öfkesinin ve enerjisinin büyük bir toplumsal harekete dönüşecek bir genel bahaneye dönüşmesine engel olmaktı. Toplumun farklı kesimleri arasında özellikle işçi-emekçilerle öğrenci gençlik arasında kurulacak dayanışma ve birlikte mücadele köprülerini ortadan kaldırmak istiyorlar. Bu yüzden kendi burjuva lağım medyalarında sosyalist öğrencileri hedef alıyorlar, Boğaziçi öğrencisi olmayıp eylemlere katılanları kendilerince “hedef gösteriyorlar”. Aslında böyle yaparak eylemlere destek olan, öğrencilerle dayanışmayı büyüten farklı kesimleri sindirmek ve toplumun geniş kesimlerini süregiden mücadele ile ilgili manipüle etmek istiyorlar.

Emperyalist-kapitalist sistemin dünyada geldiği siyasi ve ekonomik kriz düşünüldüğünde, toplumun bir kesiminin yaşadığı bir sorunun kapitalsit sistem tarafından yaratıldığı ve derinleştirildiği göz önüne alındığında, dünya genelinde de işçilerin öğrenci eylemlerini sahiplendiğini, öğrencilerin işçi eylemlerine koştuğunu, ekoloji için yapılan eylemlerde en önde yer aldığını görebiliyoruz. Çünkü insanlık artık şunun farkında: Sorunlarımızın asıl kaynağı sermaye egemenliği ve onun devletidir. Yaşadığımız topraklarda da tam da bu durum söz konusu. Faşizm üniversiteleri kendi gerici unsurlarıyla, polisiyle, ÖGB’siyle, sivil faşistleriyle, kayyum rekörleri ve gerici yönetmelikleriyle kuşatmışken, süregiden bu baskı dalgasına karşı yükselen her ses, çıplak devlet zoru ile karşı karşıya geliyor.

İşçiler eyleme çıktığında, kadınlar yaşamları için sokağa indiğinde, öğrenciler özerk demokratik üniversite istediğinde, Kürt halkı kendi geleceği için söz söylediğinde, LGBTİ+lar biz varız dediğinde aynı devlet zoru ve baskılarla karşılaşıyor. Bu yüzden sorunlarımız nasıl ortaksa, bizi ezen, sömüren, baskılayan, irademizi yok sayan bu ceberrut düzene karşı kurtuluşumuz da ortak. Bunun için toplumun farklı kesimleri bunu anlıyor ve birbirinin mücadelesini omuzluyor, ona sahip çıkıyor. Boğaziçili veya değil, öğrenci veya işçi, işsiz veya çalışan bir emekçi, artık birbirimizi daha iyi anlıyor ve aramıza konmak istenen toplumsal bariyerleri yıkıyoruz.

 

Birleşik Mücadele hakkında ne söyleyeceksiniz?

Tek bir cümleyle ifade edecek olursam, günün acil ve yakıcı ihtiyacıdır. Bunun önemini nasıl daha iyi anlatırım bilmiyorum, devrimci durumun bu kadar güncel olduğu, milyonlarca insanın istek, özlem ve arzularının bu baskıcı düzenin yıkılmasında bütünleştiği, işsizlik, geleceksizlik, açlık, politik baskılar gibi toplumsal sorunların çözümünün bir halk devriminde somutlandığı böylesi bir ortamda, tüm devrimci güçlerin bir halk devrimi için güçlerini birleştirmesi gerekiyor. Başta gençlik olmak üzere toplumun geniş kesimleri sorunlarına köklü çözümler ve gerçek bir değişim istiyor. İşçi sınıfının, emekçi halkların, gençliğin ileri, devrimci politik güçleri için yan yana gelmekten, birlikte mücadele etmekten, birleşmekten başka yol kalmamıştır.

Bu sadece, “faşizmin saldırıları çok ağır ve sert olduğu için birleşmeliyiz” diye algılanmamalı. Gelişen toplumsal mücadelelere doğru kanalı açmak, doğru ve tutarlı devrimci politikayı taşıyıp devrimci hedefleri göstermek için devrimci bir birlik kurmak zorunluluk halini almıştır. Bu yüzden tüm alanlarda, işçi sınıfı içinde, semtlerde, okullarda, fabrika ve atölyelerde, işsizler arasında, devrimci güçlerin bir devrim için yan yana geldiğini ve hedeflerinin neler olduğunu iki anlama gelmeyecek şekilde, somut, net bir şekilde anlatmalı ve gerçekten ne için mücadele edilmesi gerektiğini başta gençlik olmak üzere herkese anlatmalıyız.

 

Ev hapsi” verildi size ve elektronik kelepçe takıldı. Ne hissettiriyor bu, cezaevini eve taşımak gibi mi?

Ev hapsi cezaevini eve taşımak mı diye sorarsanız, evet benzerlikler var diyebilirim. Ama tam olarak öyle değil, zindanlardaki devrimci tutsakların koşulları ile ev hapsinde olanların koşulları bir değil. Evet ev hapsinde de zindanda da devletin baskısı altındasınız, mesela gelip kelepçe taktılar ve kelepçeyi sinyal olarak takip edebilsin diye modem gibi bir şey taktılar. Kapının önüne bile çıkamıyorum, ne markete ne sokağa hiçbir yere çıkamıyorum. Hastalansanız, bir yakınınıza acil bir durum olsa bile izin almadan gidemezsiniz, bu açıdan benzerlikler var diyebiliriz. Aynı zamanda zindanda da olsak ev hapsinde de olsak mücadele sürüyor, okuyorum, çalışıyorum, yazıyorum, insanlarla iletişimi sürdürüyorum, devrim için yapacak iş her zaman çoktur, zindan da olsak ev hapsinde de beynimizi eğitmeye, spor yapmaya, elimizden geldiğine çalışmalara katılmaya ve interneti iyi kullanmaya çalışıyorum.

Ama cezaevinde olan yoldaşları düşündüğümde oradaki baskı, tecrit, işkence, faşizmin elinde rehin olmak bambaşka bence. Çünkü sizi rehin aldıklarını biliyorlar ve elden geldiği kadar iradenizi kırmaya, sizi teslim almaya çalışıyorlar. Ama zindanda da olsak, ev hapsinde de olsak yaşamını devrime göre ayarlamış, beynini eğiten, iradesini sağlamlaştıran bir devrimci için tüm bu baskılar boşa düşürülebilir. Ev hapsindesiniz; dışarıdasınız ama değilsiniz, psikolojik olarak alışmak biraz zaman alıyor, ama emin olun her türlü zorluğa alışabilirsiniz, ona göre kendinizi şekillendirebilirsiniz, yeter ki bunu isteyelim.

 

Son günlerde sıklaşan bu ev hapsi cezalarının amacı nedir sizce?

Bunun anlamı çok açık. Öğrenciler sokağa çıkmasın, eylem yapmasın, eylemsellikler sona ersin, insanların gözü korksun diye verilmiş cezalar. Bizi dışarıdaki mücadeleden, sokaktan koparmak istiyorlar, bu da ne kadar korktuklarının göstergesidir. Toplumun tüm kesimleri hareket halindeyken, bu kadar saldırganlaşmalarının sebebi, insanları yıldırmaya çalışmak istemeleridir diye düşünüyorum. Çünkü bu kadar gözaltı, baskı, işkence, ev hapsi, tutuklama, ev baskınlarına rağmen kimse kabullenmiyor, vazgeçmiyor, susmuyor, işte asıl önemli olan budur. Bu yüzden bu kadar ev hapsi cezası verilmesinden de artık yeni bir dönemde olduğumuzun, daha güçlü bir toplumsal hareketin geleceğini de görmek gerekiyor, Sermaye sınıfı ve devleti bunu görüyor ve buna karşı kendince önlemler alıyor, o günleri geciktirmeye çalışıyor, ama nafile başaramayacaklar.

 

Son olarak söylemek istedikleriniz var mı?

Sürecin başından beridir gözaltına alınan, evi basılan, imza ve yurtdışı çıkış yasağı alan, ev hapsi cezası verilen, tutuklanan tüm arkadaşlarımıza tekrardan geçmiş olsun diyorum, Boğaziçi eyleminin sadece Boğaziçi ile sınırlı kalmadığını bilmek gerekiyor. Daha güçlü bir toplumsal hareketin bir provasıydı bence bu. Bu zorlu günleri birlikte mücadele ederek, birlikte dayanışarak, umudu büyüterek atlatacağız, zindanda olan arkadaşlarımızı da alacağız. Faşizm yenilecek, biz kazanacağız!

 

Çok teşekkür ediyoruz anlattıklarınız için