“Bu bir türkü
Toprak çanaklarda güneşi içenlerin türküsü…”
Bir hikaye anlatacağım size, tıpkı şiirde söylediği gibi, toprak çanaklarda güneşi içenlerin hikayesini. Sibel’in Sibel’imizin yaşam öyküsünü...
Tokat’ta başlayan ve kavgada son bulan ya da sonsuzlaşan bir hikaye...
Nasıl anlatmalı Sibelimizi... Kocaman yüreğinden mi başlamalı, yoksa baş edilmez direncinden mi. Adını ilk duyduğumda anlatılanlarla gözümde kocaman birini canlandırmıştım. “Sibelimiz” diye bahsediyordu anlatan yoldaş, “Öyle onurluca bir yaşam öyküsü. Daha 16’sında kavgaya atılan, o günden sonra dur durak bilmeyen bir can Sibel...”
Her eylemde en önde. Her işte ilk onun eli havada. Asla geride durmayan duramayan Sibel mücadelede nerede görev verilmişse orada olmuş hep. En çok da gençliğin içinde yer almış, kendi yaşıtları başta olmak üzere, etrafındaki herkesi mücadeleye olan bağlılığı ile etkilemeyi başarmış. Ufak tefek halleri onu zayıf gösterse de, aslında öyle olmadığını her defasında kanıtlamış.
Kısacık yaşamına kocaman bir yürek ve büyük bir mücadele sığdıran Sibel, 23 yaşında tutsak düştüğünde asla yılgınlığa kapılmamış ve zindanda da mücadeleye devam etmiş. 2000 zindan savaşlarında yoldaşlarıyla omuz omuza direnmiş; 4 gün 4 gece süren bu savaşta son ana kadar geride durmamış... Yine zindanda kendini ölüm orucuna gönüllü önerdiğinde küçük çelimsiz hallerinden kaynaklı kabul edilmeyeceğini düşündüğünde üzülmüş, ama kabul edildiğini öğrendiğinde bir düğün müjdesi gibi büyük bir sevinçle karşılamış bu haberi...
Ölüm Orucu eyleminde bedeni gün be gün erise de yüreğini dostları ve yoldaşlarıyla kavgaya olan inancıyla büyütmeye devam etmiş. Müdahale etmek için hastahaneye götürmeye geldiklerinde yoldaşları siper olmuş Sibel’e... bırakmak istememişler. “Ona yoldaşlarından iyi kim bakabilir” diye teslim etmek istememişler düşmana. Zorla çekip aldıklarında yoldaşlarının yanından “sizden asla vazgeçmeyeceğim” diyerek hem yoldaşlarına moral vermiş hem de yaşama olan bağlılığını bir kez daha kanıtlamış Sibel.
Hastanede bilincini her kaybettiğinde zorla müdahale edilmiş ama Sibelimiz uyanır uyanmaz söküp atmış serumları. Asla kabul etmemiş müdahaleyi. Tamı tamına 122 gün hücre hücre ölüme yürümüş. 22 Nisan 2001 sabahı bayraklaştığında yine dimdik gitmiş ölüme.
“Ben Sibel Sürücü 16 yaşında kavgaya atıldım. 23 yaşında tutsak düştüm. 24 yaşında büyük bir zindan katliamına tanık oldum. Yine 24 yaşımda ölüm orucu eyleminde bayraklaştım. Ben Sibel Sürücü ölüm orucu eylemcisi Leninist bir savaşçı!”
Sibel kendisinden sonra bütün genç yoldaşlarına örnek olan bir yaşam öyküsü bıraktı. Mücadeleye bağlılık bunların en başında geliyor. Geçirdiğimiz günler yine kavganın zor ve çetin günlerini içeriyor. Mücadele bizi özellikle de genç kadınları en öne çağırıyor. Mücadelenin her aşamasında Sibel yoldaşın yaşamını örnek almalı ve onun gibi kararlı bir şekilde üzerimize düşenleri yerine getirmeliyiz. Mücadelesi bütün genç kadınlara ışık tutuyor.
Genç Bir Kadın Yoldaşın