Dostumun tarif ettiği gibi, öksüz kalmış bir çocuk gibiyiz...
Türkiye devrimci hareketi içinde parmakla gösterilecek kadrolardan biriydi. O bizim abimiz, öğretmenimiz, annemiz, babamızdı, zorda kaldığımda aklıma getirdiğim simgeleşmiş bir insandı...
Vefa Serdar, Türkiye işçi sınıfı için hayatını kavgaya adamış, bu uğurda 19 Aralık zindan katliamında bir kolu kaybetmiş, arkadaşlarının gözleri önünde öldürülmesine tanıklık etmiş, yıllarca cezaevinde kalmış, dışarıda olduğu dönemlerde ise meydanları ve eylem alanlarını bir gün olsun bile terk etmemiş bir kavga adamıydı.
ODTÜ İşletme öğrencisiydi, para içinde yüzeceği bir kariyeri olabilirdi, o yaşamını hiç tanımadığı çocukların gülüşüne adadı.
“1 Mayıs Alanı Taksim Meydanıdır” deme cüretini gösterebilen, katıldığı bir 1 Mayıs eylemi sonrası, polislerin tekmeleriyle ciğeri patlayan, bu hasarı ile covid sürecinde virüse yakalanan Vefa Serdar, virüs ile olan mücadelesini kaybetti.
Ardında ise benim gibi onunla zamanı, kavgayı, kuru simitleri, dostluğu ve yoldaşlığı paylaşmış yüzlerce insan, binlerce ders niteliğinde anı bıraktı...
İçinde olduğum sıkışıklığı anlatmam güç.
Toplumsal gerçeklik temalı romanlardaki ikonik karakterlere nasıl bakarız? Ya romantik buluruz onları ya da çok idealize edilmiş deriz, yazar tarafından.
Vefa, yaşamının tüm dönemeçleriyle algılarınızı yıkacak türden bir insandı. Toplumun, özel mülk kültürünün tortularını üzerinde taşıyan insanın reddiyesi idi.
O romanlarda gördüğümüz ve hadi be oradan diyeceğimiz karakterlerin yazarları, Vefa Serdar gibi şahsiyetlerle hemhal oldukları için bunları yazabildi.
Ve ben bu yaşamın sadece bir kısmına tanıklık etmiş halimle diyebilirim ki, Vefa Serdar insanlık tarihinin tekerleğini iyiye doğru döndürmekte gerçek bir karakterdi, tanınması gereken bir kişilikti. Romanlardaki o “yeni insan”ın cisimleşmiş hali, gerçek hali o idi.
Yoldaşı