Sana Sözümüz Var Yoldaş… BİTMEDİ…

 

2013 Eylül veya Ekim ayındayız… Gezi Ayaklanmasında ölümsüzleşen Ahmet Atakan için yapılacak anmaya Antakya Ayışığı’nda toplanmıştık. İlk kez orada karşılaşıp, tanışmıştık onunla. İlk gördüğümde “bu o” demiştim. Sanat merkezinde adından sıkça bahsedilen “Bilge” adam… VEFA…

Görünüşü gerçek bir devrimci, mücadele adamı… Biraz çekinmelerden sonra onunla yoldaş olarak sohbet etmeye başlamıştım. “Bilge adam” ile çoğu zaman mücadele üzerine sohbetler ederdik. Antakya’da neleri daha iyi yapmamız ve nelere dikkat etmemiz gerektiğinden bahsederdi. O, büyük tecrübelerini bize aktarırdı. Tanıştığım günden beri ona tek bir soru sormak için kendimle cebelleşip durdum. “Bu soruyu nasıl sormam gerekiyor? Cümleleri nasıl bir araya getirip birleştirmeliyim” diye. Ama o soruyu sormam lazım. “O anlarda neler yaşadılar? Ellerinde hiçbir silah olmamasına rağmen, silahlı canavarlara karşı nasıl savaştılar?”… Sonunda toparlayıp sordum. Saatlerce anlatarak bana o günleri yaşattı. O anları bir filmi anlatır gibi anlattı. Ve bir kez daha neden onunla omuz omuza savaşmam gerektiğini anladım.

Bizim söyleyeceklerimiz var yoldaş, bitmedi daha…

Bir dönem Antakya’da yaşamaya karar verdi. “İşte” dedim, “Bilge adam” ile aynı toprakta yaşayacaktım. İlk defa benim sanata dair ilgim olduğunu öğrendi. Onunla bu zamana kadar hep politik mücadeleden konuşurduk. Bunu öğrenince karşıma birden “Nazım” çıktı: “Nazım Akarsu”… Sanat yönünü duymuştum ama hiç üzerine konuşmamıştık. Artık onu her noktadan tanıma fırsatına erişmiştim. Buradan da etkileşime girdik. Antakya’da Nâzım Hikmet oyunu için hazırlıklar başlamıştı. Harıl harıl Nâzım’ı okuyorum. Yaşamı, sürgünlükleri, hapishane süreçleri ve şiirleri… Nâzım’ı bir de onun gözünden dinledim, araştırdım. Nazım ile Nâzım’ı konuşuyorum. Ne büyük bir olay…

O gün geldi, oyun günü… Oyun başlamadan Nazım Akarsu sahnede, Nâzım Hikmet’i seyircilere anlatıyor. Ben içerde “yeter artık, anlatma bu kadar, bize de bir şeyler bırak” diye kıvranıyorum. Sonunda sahneye çıktık ve onun istediği gibi sonlandırdık. Oyun sonrasını hayatım boyunca hiçbir zaman unutmayacağım. Saatler 23.00’ı gösteriyor ve biz bütün oyun ekibi Samandağ’ın merkezinden sahile doğru şarkılarla, türkülerle, bazen sloganlarla yürüyerek, bazen koşar adım gidiyoruz. Giderken balkonlardan “hayırdır, eylem mi var gençler?” diye soranlara “evet, Nâzım’ı anmadan geliyoruz” cevabı ile Samandağ sahiline kadar gittik. Sabaha kadar şarkılar, şiirler okuduk.

Sözümüz sanatla da bitmedi yoldaş…

Sonra tekrar sevdiğin hep anlattığın Adalar’a dönmen gerekti. Araya belli zaman girse de onun ne yaptığını, nasıl olduğunun hep haberini aldım.

Ve bu yılın başındaki haberle dondum. Ama durup düşündükten sonra “bunu da atlatacak, o koca yürek faşizmin zindanlarıyla başa çıktı, bu onun için çocuk oyuncağı” dedim. Günler senden güzel bir haber almak için geçmek bilmedi. O haber kötü geldi. Ama bir an olsun senin yanımızdan gittiğini, bizi bıraktığını düşünmedim. Çünkü bir sözümüz var yoldaş, sen bunu hep söylerdin; “DEVRİMCİNİN GÖREVİ DEVRİM YAPMAKTIR, BİZ DE ONU YAPMADAN GİTMEYECEĞİZ”

Sana sözümüz var yoldaş… BİTMEDİ…

Antakya’dan Yoldaşı…