Ben 1985 Van doğumluyum. Malum, Doğunun şartlarını biliyorsunuz yoksulluk ve siyasi rejimin yaşattığı sorunlar, geçim sıkıntısından dolayı göç etmek zorunda kaldık.
Ve 12 yaşından çalışmak zorunda kaldım. Kaçak olarak tekstil atölyelerinden başlayan iş hayatım, tekstilin farklı bölümlerinde devam ediyordu. Fakat gün geçtikçe ücretlerimiz düşmeye, daha çok çalıştırılmaya başlamıştık.
Taşeronlaşma sistemi tekstilde hızla çoğaldı. Ücretlerimizin azalmasını, çalışma saatlerimizin uzatılmasını kabullenmediğimiz için işten ayrılmak zorunda kaldık.
Bu bir çok yerde böyleydi. Bu şekilde geçimimi sağlayamazdım. Bu haksızlıkları da kabul edemezdim. Böyle olunca da inşaat sektörüne yönelmek zorunda kaldım.
İnşaat işçisi olarak çalışmaya başladığım 2006 yılından beri İstanbul'un bir çok bölgelerinde çalıştım. Ve orada da gördüm ki insanlar daha çok sömürülüyordu. Yani hatta inşaat işçileri daha çok sömürülüyordu, mağdur ediliyordu. Gurbetçi olduğumuz için de kaldığımız barınma alanları tamamen hastalık yuvaları...
Ve zamanla anladım ki sistem yanlış...
Bu işin böyle olmayacağını dile getirdiğimiz de tek şey söyleniyordu "Hesabıma gelirse. Burada böyle. Çalışmayacaksan çalışacak çok". Malumunuz bu ülkenin her yerinde böyle. Çoğumuz bunu yaşadık ve yaşıyoruz da.
Bu sistem yanlış diyordum ama ne yapmam lazım, bu haksızlığa nasıl karşı çıkıp önlemek lazım bunu düşünüyordum. Evet, bu sistem yanlış. Ve ben bu sisteme bir şekil başkaldırmam lazımdı.
İstanbul'da çalışırken buna kafa yormaya, araştırmaya başladım.
Ayışığı Ekin Kültür Sanat Merkezi Derneği ile tanıştım. Dernekte bir çok insanın benim gibi bu sistemin değişmesi gerektiğini düşündüğünü ve bunun için mücadele verdiğini gördüm. İşten fırsat bulabildikçe oraya gitmeye başladım. Orada çalışma yapan arkadaşların desteği ile bir çok arkadaşımızla birlikte yeni şeyler öğrenip bilinçlenmeye başladık.
Ve sonra da öğrendim ki, inşaat işçisi olan Mustafa Akyol başkanlığında İnşaat İşçileri sendikasını kurulmuştu.
İnşaat işçilerinin bir araya gelebileceği, birlikte haklarını arayacakları bir sendika olması beni çok sevindirdi.
Ondan sonra İnşaat Sendikası ile bir inşaat işçisinin çalışıp haklarını alamadığı inşaat firmaların önüne dikilip emeğimiz olan hakkımızı almaya başladık. Zamanla daha da çok inşaat işçisi birbirini bulmaya, bir araya gelmeye başladık, çoğaldık. Ve ben inşaat işçisi olarak sendikanın sayesinde biraz daha güvende olduğumu hissettim.
Artık şunu sormaya başlamıştım: Neden bu ülkede krizin mağdurları hep inşaat işçisi? Ve malumunuz Covid-19 hastalığından dolayı kapatılan birçok firma oldu. Birçok firma yine inşaat işçisini mağdur etti. Ülkenin ekonomik krizde olduğunu, söyleyip Covid-19 hastalığı çıktığında da hastalık nedeniyle birçok işçinin hakkı gasp edildi. Çalışma yasağı, iş yapamadıkları bahanesiyle binlerce işçi paraları ödenmeden kapının önüne kondular.
Ama iş olan şantiyelerde de işçiler çok daha düşük ücretlerle Covid-19 için hiç bir önlem alınmadan yüzlerce kişi bir arada çalıştı. Devletin yetkilileri bütün bunları görmezden geldiler.
Ve ben en son 2020 1 Mart'tan itibaren Mersin Akkuyu Nükleer Santralinde çalışmaya başladım. Ve dışarıdan baktığında gerçekten sağlam ve güvenilir görünüyordu. Lakin sahaya çıktığım zaman... Gördüm ki, dışarıda bize anlatılan işle hiçbir alakası yoktu.
Ve bizim bildiğimiz gözü doymak bilmeyen şirketler, taşeronlar ve yancıları kalfalar yine değirmenin başına oturmuşlardı.
Covid-19 hastalığını fırsat bilip işlerin az olduğunu söyleyerek en az paraya daha çok çalıştırmak derdindeler.
Evet, gerçekten de işler çok azaldı bu doğru. Ve az olduğu için de inşaat işçisi ne iş bulabilirse çalışmak zorunda kaldı. İnşaat işçileri orada yine mağdur edilmeye başlandı. 90-100-110 liraya çalışmaya başlatmıştı inşaat işçileri.
Ben bu düzeni yanlış olduğunu ve bu hastalıkla ilgili hiçbir önlemin alınmadığını asıl firma ve taşeron firma yetkililerine bildirmeme rağmen hiç bir değişiklik yapılmadı.
En son ücretlerimizin az olduğunu maaşlarımızın geç yatırıldığını söyledik. Emek hırsızı taşeron firma ve kalfalar "Şartlar bunlardır kabul edenler çalışır, kabul etmeyene kapı orada" dediler.
Bu böyle gitmez diyerek başkaldırdık. İş bırakma eylemleri yapıldı, siz de duymuşsunuzdur. Durumu ana firmaya bildirdik "Burada taşeron firmalar tarafından işçiler mağdur ediliyoruz. Buna bir çözüm getirin" dedik.
Talebimizin cevabı ana firmadan iki gün sonra geldi. "Taşeron firma ile yapılan bir anlaşma var ve şu an için bir şey yapamayacağız" diye bildirdiler.
"Çıkış yapıp gitmek isteyenler varsa sadece ücretlerini karşılarız" dediler. Biz de "Mesailerimiz, AGİ'lerimiz, resmi tatillerimiz ve tazminatlarımız... Onlar ne olacak?" diye talep ettiğimizde "Onları biz taşeron firmaya vermişiz bizlik bir durum değildir" diye cevap verildi.
Şantiyede yaptığımız araştırmaların sonucu, şirketlerin çoğunun işçilere "Sizler günlük yevmiyeci olduğunuz için bunlardan faydalanamıyorsunuz" diyerek bir çok haklarını gasp ediyor.
Ve maalesef bir çok kişi işsiz kalmamak için taşeron firmanın şartlarını kabul edip çalışmak zorunda kalıyor.
Biz bir grup inşaat işçisi bir araya gelip bu emek hırsızlığına başkaldırdık. Ve baş kaldırdığımız için çeşitli bahanelerle işten ayrılmamızı sağladılar.
Biz de gidip firmanın muhasebesine oturarak "Yasal olan haklarımızı bir şekilde alacağız. Ya bizim haklarımızı verin ya da biz almak için her ne gerekiyorsa yapacağız" diyerek kararlılığımızı gösterdik .
İnşaat İşçileri Sendikası'ndan arkadaşlara, Emeğini Gücü Derneği'nden arkadaşlara bildirdik. Ve onların da destekleriyle alınterimizin, emeğimizin karşılığını aldık.
Burada daha fazla çalışamayacağımı anlayınca iş bakmaya başladım. Şu an yurtdışında çalışıyorum. Buradan tüm arkadaşlarıma selamlarımı gönderiyorum.
Bir İnşaat İşçisi