Merhaba ben 24 yıldır bilfiil çalışan bir işçiyim. Beş ayrı sektörde çalıştım. Tekstil, alüminyum döküm, şoförlük, bahçıvanlık. Şu an bahçıvanım, park ve bahçelerde çalışıyorum;
Her mesleğin zorlukları var. Alüminyum döküm işi, ağır bir işti mesela. 9 sene yaptım o işi. Fabrika kurduk. Kurduğumuz fabrikada işçi servisi ağır geliyor diye, ilk çıkarılan işçilerden oldum. Evet, fabrika kurmuştuk ustayla beraber. Tek başıma bir ay çalıştım, sonra yavaş yavaş eleman almaya başladık. 30 kişi zamanla 50 kişiye çıktı. İşi büyüteceğiz dediler, ama en ufak bir iş aksamasında; 8. ayımda, İstanbul servisi mali anlamda ağır geliyor diye çıkarılan işçilerin başında oldum. Mecbur olduklarını söyleyerek, özürler dileyerek çıkardılar beni işimden.
Başka alanlarda çalıştım. 2004’de alüminyum döküm işinden kaynaklı astım hastası oldum ve o sektörü bırakmak zorunda kaldım. Bir fabrikada kaynakçılık yaptım 6 sene. Kaynakçılık yaparken amatör sendikacılık yaptım arkadaşların önerisiyle. Denizin altından girip tüp geçidi yapan firmaydık. Firma, proje bittikten sonra 2017’nin başında kapanış verdiği için, 130 kişi kapı dışarı edildik. Tazminatımızı alabildik.
Sonrasında 8 ay işsizlik maaşı aldığım dönemde okullarda akıllı tahta işi yaptım. 2017 yılı 9. ayında komşumun tavsiyesiyle belediyeye girdim. Girdiğimde fark ettim ki, hiçbir şey dışardan göründüğü gibi değilmiş. Adamı olduğu için işe alınanlar, kayırılanlar daha neler neler. Yapılan tüm haksızlıkları gördük.
2018'de belediye kadrosuna geçtik. Yani özel taşerondan belediyenin kendi taşeronuna geçmiş olduk. Belediye taşerona verirken işçinin akıbeti ile ilgili şöyle bir sözleşme yapmamış, "paran var mı ben vermezsem sen verebilecek misin maaşı" dememiş. Taşeron kafasına göre -ki zaten o da belediyenin yandaşı olduğu için maaşları kafasına göre üç ay sonra vermiş- bazen ayın 9’unda bazen 15’inde, 20’sinde vermiş. Bunun gibi durumlar yaşanmış. 2 Nisan 2018 itibariyle belediyenin kendi şirketine geçtiğimizde, bize bir sözleşme imzalatmaya çalıştılar. Sözleşmenin içeriği işçi açısından o kadar kötüydü ki, kabul etmemiz mümkün değildi o dönemde. Sendikaya üye olmuştuk. Ama sendika faal olmadığı için arkadaşlar ben de dahil üç kişiyi çağırıp, bu kağıtlara imza atmamız gerektiği söylediler. Avukatlara, uzmanlara danıştık. Bu sözleşmenin imzalanacak bir tarafı olmadığına karar verdik, imza atmadık.
Belediye de şöyle oluyor. Önceden var olan bir şirket belediyenin işini aldıysa, sen sendikanın yetkisini istiyorsun. Eğer belediye 2 Nisan’dan sonra kendi şirketini kurmuşsa, senin sözleşme hakkının doğması için bu şirkete yeni bir işçi alması gerekiyor. Sözleşme hakkı tanımamak için belediye bu şirketi bilinçli kurmuştu.. Ta ki engelli açığı olup da devlet buna baskı yapana kadar sendikayı almadı. En sonunda engelli açığı olduğunu devlet beyan edince, iki tane işçi alınması durumunda sözleşme hakkımız doğdu. Ankara’dan da yetki belgesi geldi. Şu anda da şube seçimleri var. Şimdi iki aday var. Önceki dönem şube yöneticileri görevlerini yapmadıkları için, şu anda yeni bir oluşum var. Bizim tarafımız taşeron adaydan yana. İşçinin adına kazanımlarını en iyi şekilde var etmenin adımlarını atıyoruz.
Antep işçilerinin mücadelelerini selamlıyorum. Türkiye’nin her yanı kaynıyor. Özel şirketlerin bazıları işçilere asgari ücreti bankadan, geri kalanını elden vererek sigorta primini düşük göstermeye çalışıyor. Çalışırken yaşadığımız bütün haksızlıklarda bireysel hareket edersen işten çıkma ihtimalin var. Örgütlü hareket edersen işverenden haklarını alma ihtimalin var. Fabrikalarda komiteler şeklinde örgütlenin işçi kardeşlerim. Komitelerinizi kurun. Kendi temsilcilerinizi seçerek, diğer fabrikadan gelen temsilcilerle birlikte hareket etmelisiniz.
Söylediklerim kolay şeyler değil biliyorum alttan alta yapılacak şeyler bunlar. Sizi satan işçiler olduğunda, gerektiğinde disiplin cezası vermeyi bileceksiniz. Hep birlikte hareket etmeyi eylem içinde tecrübe ettik biz de. İş kollarınız uyuyorsa sendikaya üye olun, ama üye olsalar da olmasalar da kendi komitelerinizi kurmanız gerekiyor. Biz sendikalıyız, şube yönetimlerinde insanlarımız olduğu halde komitemizi var etmeye çalışıyoruz.
Komite dediğin az buz bir şey değil. Yarın görevini yapmayan sendikacıyı diz üstü getirir. Bir işçi olarak bizim olmazsa olmaz çalışmamız, komitelerdir. Komitelere her önüne geleni almamalısınız. Söz sahibi olacak, onurlu, işinin ekmeğinin hesabını sorabilecek bireylerden oluşacak. Politik olmaları önemlidir, güvenilir olmaları daha önemlidir. 10-15 kişiye kadar çıkabilir komite üyeleri. Bir fabrikada 5-10 kişidir. Bu 5-10 işçi herkese sözü geçen işçiyse herkese hitap eder. 15-20 kişi olsun kimseye sözü geçmiyorsa bu insanların, hiçbir şey ifade etmez.
Komitelerin mutlaka sağlam kişilerden olması gerekiyor. Disiplinli olmanız gerekiyor. Diyorum ya sendikalı olsun sendikasız olsun kendi kararlarını kendi veren komiteleriniz olmalıdır. Sorgulayan denetleyen olmanız lazım... Çıkarlarına ters bir şey olduğunda masaya vuracak yumruğunuz olsun. Sendikalı olup kenara çekilmesinler. Tekstil işçisiyken sendikanın bizi sattığı durumları da gördük. Para karşılığı yapmayacağı üç kağıt yok sendikacıların. Kendi çoğunluğunu oluşturup sendika da kurabilirler. Sendikalı olmak önemli, ama diri durmadıktan sonra sendikalı olmanın da bir anlamı yok ki. Şimdi diri durabilecek sendika da yok. Biz çalıştığımız yerde komitemizi kurduk. Kendi kararlarımızı kendimiz alıyoruz sendikaya ihtiyaç bu yüzden kalmıyor.
Farkındayım komite kurmak kolay değil. Komiteye seçilen işçi işten çıkarılmaktan korkmayacak. Bedel ödemekten korkmayacak. Çıkmak küçük bir bedel ödemektir. Bir bedelden bahsedeceksek, Buca cezavinde idam edilen işçi yoldaşlarımızdan bahsederiz. Eskiden sendikacılık, örgütlülük bedel isteyen durumlardı. Şimdi öyle değil ki, en fazla işten çıkıyorsun. İşte, birlik olunacak ki çıkartamayacak. Yoksa yarı yolda satar seni yanındaki.
Sana çıkış verdiklerinde "komite olarak bizim ne yapmamız gerekiyor" diye bir araya gelecek komite. Bütün çalışanları örgütleyip sana destek olmalarını sağlayacak. Ya da teker teker çıkarılmayı bekleyecekler.
Komite oluşturulduğunda bir kişiye zarar geldiğinde ortalığı ayaklandırmazsa, o komite değil zaten. Böyle çalışmaların içinde olmak onur verici, guru vericidir. Mücadeleyi gösterebilecek insanlar; ailelerinden, zamanlarından ödün verebilecek fedakarlıkta olanlardır. Devrimci olup olmaması önemli değil, ben sana öyle işçiler gösteririm ki, politika yapmaz ama kimseyi de satmaz. İşçiler, nasıl sömürüldüklerini- kendi emekleri karşılığında zamanlarını ve geleceklerini nasıl sattıklarını- bilen işçiler, bu işi çok sağlam yapıyorlar. Diyorlar ya " sigortalı bir maaş için geleceğimi sattım"… aynen öyle. İşçiler sınıf bilinci almadıkları için bireysel çıkarı olduğunda birbirini satabiliyorlar. Bu eğitimi almamız gerekiyor. Sendika bürokrasisine bıraktığında onlar koltuk savaşları verirken, olan yine bize oluyor. Bizim aslında sadece sermaye ile savaşmamız gerekiyor, başkalarıyla değil. Nerede haksızlık varsa, işçiler kapı dışarı edilmişse orada olmak gerektiğini düşünüyorum. Medyanın yansıtmadığı birçok alanda eylemler var. Çoğundan haberimiz bile yok. Duyduğun her yerde bu işçilere destek olunması gerekiyor. Boykot edilecekse boykot edilmesi gerekiyor. Tepki verilmesi gereken yerlere tepki vermek gerekiyor.
Devlet bugün yasal olmayan her şeyin altına imza atmış. İyi bir insan, iyi bir işçi olduklarını hatırlarsa insanlar, kendi topraklarını cennete çevireceklerdir. İşçi sınıfının kurtuluşu sosyalizm ile mümkündür. İşçi sınıfı var olan silah araçlarını üretebiliyorsa onu kullanmayı da bilmelidir. İşçinin silahı üretmektir. Beyni, elleri ve yüreği ile bunu kendisi için var etmesi gerekiyor.
Bir İşçi