İzmir Büyükşehir Belediyesi (İBB) ile Genel İş 2 No'lu şube arasında sürmekte olan TİS görüşmeleri, sendikanın KHK ile "kadroya alınan" işçilerin de sendikal haklardan ve toplu sözleşmelerden faydalanmalarını talep ederken İBB’nin KHK'daki bazı maddelerden dolayı bu işçilerin 2020 yılına kadar sendikal haklardan ve toplu sözleşmeden yararlanamayacağını ileri sürmesi nedeniyle tıkanma noktasına getirmişti.
Genel İş 2 No'lu şube yönetimi, KHK'lı 800 civarında işçinin de sözleşmeden yararlanması için 11 Ocak saat 10.00 da İBB önünde basın açıklaması ve yürüyüş kararı aldı. Açıklamaya şube yöneticileri, temsilciler ve az sayıda ileri işçi katıldı. İBB başkanı Aziz Kocaoğlu'nun İBB önünde eylem yapılmasını istemediği, bu nedenle polis yığınağı yapılması tepkiyle karşılandı. İşçiler İBB önünde eylem yapma kararlılığıyla polis barikatına yüklendi, polis gaz ve coplu saldırı gerçekleştirdi. Darp ve biber gazından etkilenip hastaneye gidenler dışında 9 işçi göz altına alındı. Bu noktaya kadar son yıllarda işçi ve emekçilerin neredeyse tüm eylemlerinde karşılaşılan bir sahne burada da tekrarlandı. Patronlar, hükümet ve emniyet işçilere, emekçilere sokağı kapatma derdinde. Maazallah bu tip eylemlerin önü açılırsa nerede duracağını kimse kestiremiyor!
Gözaltılarla işçilerin geri adım atacağını düşünen, İZBAN'daki grevi yasaklayarak işçileri sindireceğini umanlar, yani eylemin ve grevin söneceğini bekleyenler fena halde yanıldılar. Sendika, gözaltılardan sonra işçileri Konak'a çağırdı. Mesajda; "Bugün yapılan basın açıklamasında şube başkanı ve yönetimine yapılan saldırıdan dolayı tüm üyelerimizin İBB önüne iş bırakarak acil olarak gelmeleri gerekmektedir" diyordu. Çağrı, işçiler tarafından coşkuyla karşılandı. Toplanma çağrısı saat 10.22 de gelmiş, 13.00'e çağrı yapılmıştı. Ancak her şubeden toplam üç binin üzerinde işçi 11.00'de işlerini durdurup Konak'ta toplanmışlardı bile.
Gözaltıların duyulması ile birlikte İzmir'deki merkez ilçe belediyelerin neredeyse tamamında iş durduruldu. Otobüs seferleri durdu. Otobüsler garajlara çekildi bazıları ise bulundukları yerlerde bırakıldı. Çöp kamyonları otobanlara, şehir merkezlerine yığılarak trafik tıkandı. Bazı ana arterlerde trafik tamamen kesildi. İşçilerin birkaç TOMA bir kaç otobüs çevik ve sivil polisle durdurulacağını hesaplayanlar için sonuç hayal kırıklığıydı.
İşçilerin eyleme katılmak için işyerinden ayrılmasını engellemek isteyen işveren temsilcileri tehditlerin işe yaramayacağını görünce, Konak Meydanının polis tarafından kuşatıldığı, gidenlerin gözaltına alınacağı yönündeki göz korkutma çabalarına yöneldiler. Eyleme katılımı düşürmeye, sabote etmeye çalışan uzlaşmacı çevrelerin hamleleri de boşa çıktı. Park bahçeler, şantiyeler, tamir atölyeleri, ilçe belediyelerinde iş durduruldu. Çiğli, Buca ve Karabağlar'da çöp kamyonları ile yol kesildi. Yol kesme planlanan bazı yerlerde ise işveren temsilcilerinin tehdidi, uzlaşmacıların geri tavrından kaynaklı yapılamadı. İşçiler akın akın Konak Meydanına koştu. Önce işçilerin kararlı tavrından rahatsız olan uzlaşmacı çevrelerin işçileri yatıştırma çabaları yine öncü işçilerin tepkisiyle karşılandı. Özellikle 11.00'da toplanmanın ilk anlarında öfkeli ancak ne yapacağını bilemeyen belediye işçilerinin önünü birkaç ilerici ve devrimci işçinin açması ve polisin üzerine yürümeleriyle eylemin coşkusu, kararlılığı ve öfkesi katlandı. Eylemde durmaksızın, "Baskılar bizi yıldıramaz”, “Yaşasın sınıf dayanışması”, “Birleşe Birleşe Kazanacağız”, “Faşizme Karşı Omuz Omuza”, “İşçilerin Birliği Sermayeyi Yenecek”, “Bu Daha Başlangıç Mücadeleye Devam”, “İnadına Sendika İnadına DİSK”, “İş Ekmek Yoksa Barış Da Yok" sloganları atılıyordu. Slogan atarken sendika temsilcileri tarafından susturulmaya çalışılan bir işçi, "beni susturmaya çalışacağına, polise yüklen de alandan çekilsin" diye bağırıyordu. Çevik ve sivil polisler işçiler tarafından püskürtüldü. Belediye işçileri İBB'yi kısa sürede abluka altına almış, polis saat kulesine kadar geri çekilmek zorunda kalmıştı.
Bundan önceki pek çok eyleme, sendikaların yasak savma mantığı ile yaptıkları çağrılara az sayıda işçi ya da temsilci katılmaktaydı. Hatta, DİSK Ege Bölge'nin çağrısıyla KESK, TMMOB vb örgütlerin de katılımıyla geçtiğimiz günlerde "krizin faturasını ödemeyeceğiz" demek için yaptıkları eyleme katılım çok düşüktü. Oysa eyleme pek çok reformist hareket de çalışma yapıp, çağrı yapmıştı. Öyle ki işçi sınıfına ve emekçilere güvensizliğini kusmak için fırsat kollayan pek çok kişiden eylem sırasında "bu halktan bir şey olmaz, bu işçilerden bir şey olmaz, bak şu eylem bile onlar için o kadar önemli fakat gelmiyorlar" benzeri sözleri duymuştuk.
İlk saldırıda hastanelere götürülen işçiler tedavilerinin ardından soluğu yeniden, coşkuyla eylem alanında yer aldılar. Bir işçi arkadaş saldırıyı anlatırken "copları yedim ama ben de boş durmadım, onlardan birini fena indirdim yere" diyordu. Saldırıya uğrayan işçilerin pek çoğu kaçmak yerine karşılık vermeyi tercih etmişti. Eylemdeki başka bir işçi arkadaş polisi kastederek, "o faşistler buradan gidecekler, gözaltındaki arkadaşlarımızı alacağız, kimse bizi durdurmaya kalkışmasın, durmak yok" diyordu. Bir diğer işçi ise eylemden sonra, "bugünkü eylemimiz işçinin sendikal mücadelesini aşarak bizzat olayın öznesi haline geldiği eylem oldu. İzmir'in her köşesine işçinin gücünü gösterdik. Bu bir devrim provası oldu, ne yapabileceğimizi gösterdik. Yol kapatmalarla, karşı saldırılarla refleksimizin ve bilincimizin ne boyutta olduğunu gördük" diyordu.
Eylemden sonra bir sendika yöneticisi devrimci bir işçi arkadaşımızı arayarak, "devrim mi yapacaksınız" diye soruyor, cevabını alıyordu: "evet devrim yapıyoruz, siz daha hiçbir şey görmediniz."
İzmir'den Mücadele Birliği Okuru Belediye İşçileri