Bu ara "Krizin faturası kapitalistler ödesin, krizin faturasını ödemeyeceğiz, krizin faturasını çıkaranlar ödesin." şeklinde yazıp çizmek bayağı moda. “Tamam, acı faturayı ödemeyelim ama nasıl” diye sormadan edemiyor insan. Bir de bu krizin faturasını nasıl hazırlamışlar ki! Ciddi bir istatistik bilgisine ihtiyaç duymuş olmalılar!

Kendilerini işçi ve emekçilerin temsilcisi olarak ifade edenlerin bu konuda yaptıkları çalışmalar gerçekten takdire şayan. Zira, özellikle biz işçilere böylesi konularla ilgili bilgilendirme yapmaları çok güzel. Günde on bir saat çalışan ve sömürülen bir işçi olarak bu satırları yazıyorum. Bu çağrıları yapan arkadaşlara sadece şunu söylemek istiyorum. Yazdınız, çizdiniz, anlattınız. Biz de okuduk, dinledik. Ama sanki bir şeyi kaçırıyormuşuz gibi geliyor.

Oldum olası krizler olmakta ve bunun sonuçlarıyla biz işçi emekçiler karşılaşmaktayız. İşten atılmaları, mobbingi, geçim araçlarındaki artışı, iş bulamamayı vs. Son krizden yola çıkarak düşünüyorum örneğin, dolar altı liranın altına bir daha düşmez. Et, süt, ekmek gibi pek çok temel gıda maddesi daha "dolar krizi"nden önce yaklaşık %20 ile 25 arasında zamlanmıştı. Yani demem o ki krizin sonuçları bunlar faturayı ödemeyelim de nasıl? Temel gıdaları mı almayalım? Hiçbir şey almadan boykot mu edelim? Sahi bu arada, madem bu tür şeyler yapabilecek durumumuz var ve krizin sadece bir kaç sonucu bile bizim için felaket madem, "fırsattan istifade eden" kapitalistlerden kurtulmayı en başa koysak diyorum. Nasıl olur?

İşçi sınıfı bundan 150 yıl önce çalışma saatleri için mücadele ederken bu topraklarda insanlar türlü ekonomik sebeplerle yoğun ve uzun süreler boyunca çalışmak zorunda kalıyor. Bu bir gerçeklik fakat elbette kabul edilmemesi ve karşısında mücadele edilmesi gereken bir gerçeklik. İşçiler bu kadar saat çalıştıktan sonra değil kitap okumaya neredeyse konuşmaya derman bulamıyor. Çalışma saatleri bu fabrikada düştü; peki yan tarafta? Ya da güç dengeleri değişince ne olacak? Bizi ömür boyunca bu "mücadele barikatını" örmeye mi çağıracaksınız?

Neden bizi hep sonuçlarla uğraşmaya çağırıyorsunuz? Öyle strateji, taktik falan yazınca bir şeyleri sosyalist devrime bağlı ele alıyoruz demekle devrimci konumu kazanamıyorsunuz. Bize öyle hedefler gösterin ki, biz de uğrunda yürünecek ve ölünecek bir mücadeleye katılalım. Sürekli direnmekten bahsetmek yerine değiştirmekten ve savaşmaktan da bahsetseniz keşke.

Bu tartışmayı sürdürmek gerekiyor. Çünkü biz işçilerin kendi mücadelemizi doğru bir perspektifle ele alması ve bu mücadeleyi doğru temellere oturtması gerekiyor. Yıllar yılı "Acı faturayı ödemeyeceğiz", "krizin faturası kapitalistlere" vs sloganları duyduk. Bizi zamlara, işten atmalara karşı; sigorta, sendika, ücret hakkımıza sahip çıkmaya vs çağırıp durdular. Fakat bir şarkı sözünde ne güzel söylüyor: "inecez, dönecez, yine aynı yere gelecez." Herhalde daha iyi anlatılamazdı. Elbette aynı yere gelmedik. Çünkü her seferinde daha kötü hallere düşüyor, daha geleceksiz, umutsuz, çaresiz ve borçlu oluyoruz.

Buradan bir kısım burjuvalar kazançlı çıkıyor, bir kısmı mahvoluyor; hayat devam ediyor. Bırakın kıdem tazminatına sahip çıkmayı kiralık işçi bürolarıyla karşı karşıyayız. Güvencesizlik, kayıtsızlık, örgütsüzlük, iş kazaları ve cinayetler, düşük ücretler, uzun çalışma saatleri falan. Çünkü oldum olası bize kısmi haklar uğruna eylem yapmamız için sokağa çağrıldık. Bunlar değersiz mi? Asla değil. Sınıfımızın değişik bölüklerini, çeşitli şekillerde eğitti bu mücadeleler. Milyonlarca işçi ve emekçinin içinde yer aldığı, dayanıştığı TEKEL eylemini kim yok sayabilir? Sayılamayacak kadar katkıları oldu bu eylemlerin bize.

Fakat esas olan, işçi sınıfının politik iktidarı ele geçirme sorunu, hep yok sayıldı. Sadece ekonomik mücadele mi vereceğiz? Sadece çalışma şartlarımızın iyileştirilmesi meselesine mi yoğunlaşacağız? İşçiler olarak sadece bizim sınıfın sorunlarına mı odaklanacağız? Bize sunduğunuz nedir? "Kıdem tazminatı genel grev meselesidir", "Genel grev, genel direniş" gibi etkileyici sloganlar öne sürüyorsunuz, krizin faturası kapitalistlere diyorsunuz. Hepsi bu mu? En ufak hak eyleminde bile gözaltına alınıyoruz, tutuklanıyoruz. Genel grev çağrınıza uyduğumuzda nelerle karşılaşacağız? Burnumuzun ötesindeki yaşam konusunda, ülke ve dünya sorunları konusunda düşünmemizin hiçbir önemi yok mu? Yoksa o kısım sandığa, oy kullanmaya ait bir alan mı! Sahi toplumların ilerlemesinde, geleceğinde biz işçilerin rolü nedir? Tarih hep bizim dışımızdaki kesimlere mi görev veriyor? Siyaset ve teori hep başkalarının işi olsa gerek, bize bunlardan hiç bahsetmediğinize göre!

Ekonomik mücadeleden, sendikacılıktan başka bir diyeceğiniz yok anlaşılan. Kapitalizmi, yaşadığımız acıların nedenini yok etmek yerine ısrarla ve inatla ekonomik sorunlara karşı mücadele etmenin gereğini anlatıyorsunuz bize. Gıda fiyatlarının bile alıp başını gittiği koşullarda ücretlerin artması, bir takım iyileştirmeler sadece geçici kazanımlardan başka bir şey olmayacağı açık değil mi? Yıllardır yapıp durduğumuz bu değil mi? Hani bizim zincirlerimizden başka kaybedecek bir şeyimiz yoktu, kazanacağımız bir dünya vardı! Bunun yolu nereden geçiyor? Ne yapmamız gerekiyor o dünyayı kazanmak için?

Ey sosyalist arkadaşlar, bizi neden bu kadar küçümsüyorsunuz? Tarihsel görevlerden bahsederseniz anlayamaz mıyız sanıyorsunuz sizleri? Sendikacıların ağzında bile bizim için bıktırıcı olan gevezelikleri sizden de duymamızın sebebi nedir? 15-16 Haziran bizim eserimiz değil mi? İrili ufaklı eylemlerle ülkeyi her defasında sarsan biz değil miyiz? Siz söyleseniz de söylemeseniz de canımızı yakan sorunlar yüzünden harekete geçmiyor muyuz? Yüzümüze her defasında sıralayıp durduğunuz, artık ezbere bildiğimiz çalışma şartlarından, aylıklarımızın yetersizliğinden, paramızı alamamamızdan ötürü zaten kendi başımıza eylemler yapıyoruz. Bunun için sizin sözlerinize ihtiyacımız yok ki? Bakın 3. Havalimanındaki arkadaşlarımıza. Binlerce göçmen işçi var orda. Bir o kadar gurbette çalışan arkadaşımız. Bıçak kemiğe dayanınca göçmeni de kalktı ayağa, gurbetçisi de. Bize bizim zaten yaptıklarımızı anlatıp durmayın artık. Bize bu cehennemden kurtuluşun yolunu gösterin. Tekrar tekrar başladığımız noktaya dönmemek için ne yapmamız gerektiğini anlatın. Bize bizim ufkumuzun hemen ötesinde ne olduğunu, oraya nasıl gideceğimizi anlatın.

Açık ve net olan şu çeşitli mücadeleler yoluyla kapitalistlerin yol açtığı sorunları hafifletebiliriz. Fakat bunalım ve krizlerden kesin bir biçimde kurtulmak bu sistem sınırları içinde mümkün değil. Sefaletin ve yoksulluğun böylesi yaygınlaştığı ve derinleştiği, milyonlarca insanın 'sosyal yardım'a muhtaç olduğu bu topraklarda, kitlelerin yaşadığı derin ve çözülmez sorunlara cevap olacak devrim mücadelesinin ta kendisidir. Ya sosyalizm, ya barbarlık diye haykırmıştı yürekli bir kadın yüzyıl önce. Artık sosyalizmi gerçek kılmanın zamanı gelmedi mi sizce de?

Devrimci Bir İşçi