16 Ocak'ta Emek ve Demokrasi Güçleri OHAL karşıtı bir bildiri yayınladı.
23 Aralık’ta Gündoğdu Meydanı’nda düzenlenmek istenen “OHAL Değil Demokrasi’ Mitingi” İzmir Valiliği tarafından, OHAL gerekçe gösterilerek yasaklanmıştı. Yasaklanmanın ardından çeşitli açıklamalar yapılarak hem OHAL hem de OHAL'in yasaklaması protesto edilmişti.
OHAL'in 6. kez uzatılması kararı çıkmadan önce İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri de bir çok yerde olduğu gibi İsmet İnönü Kültür Merkezi'nde de ortak açıklama yaparak OHAL'in kaldırılmasını istediler.
Ortaklaşılan 11 madde açıklandı. Maddeler şöyle; 1- OHAL hukuksuz keyfi ihraçlardır. 2- OHAL hukukun yok edilmesidir. 3- OHAL basının karartılmasıdır. 4- OHAL örgütlenme yasaklarıdır. 5- OHAL emek düşmanlığıdır. 6- OHAL zorbalık düzenidir. 7- OHAL işsizlik yoksulluk pahalılıktır. 8- OHAL tek adam rejimidir. 9- OHAL parlamentonun tasfiyesidir. 10- OHAL halk iradesinin gaspıdır. 11- OHAL kadınların yaşamı ve haklarına saldırıdır.11 maddenin sonunda OHAL derhal kaldırılmalıdır! diyen 46 kurumun isimleri sayıldı. Buraya kadar her şey normal görünüyor.
İmzacı kurumları sıralayalım:
DİSK Ege Bölge Temsilciliği, KESK İzmir Şubeler Platformu, TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu, Türk Tabipleri Birliği, İzmir Gazeteciler Cemiyeti, İzmir Kadın Platformu, İHD, TİHV, ÇHD, İzmir Dayanışma Akademisi, İzmir Dersim Kültür ve Dayanışma Derneği, Alevi Bektaşi Federasyonu İzmir Bileşenleri, İzmir Demokratik Alevi Derneği, ÖV-DER, Onbeşler Birlik Ve Dayanışma Bilim Ve Kültür Derneği, ODTÜ Ege Mezunlar Derneği, Buca Evka-1 Kadın Kültürevi Derneği, EGEÇEP, TJA, Konak Kent Konseyi, Karaburun Kent Konseyi, Buca Kent Konseyi, Narlıdere Kent Konseyi, Çeşme Kent Konseyi, Seferihisar Kent Konseyi, Karşıyaka Kent Konseyi, Bayraklı Kent Konseyi, Gaziemir Kent Konseyi, Selçuk Kent Konseyi, HDP, CHP, HDK, Birleşik Haziran Hareketi, EMEP, SYKP, İzmir Halkevi, ESP, HTKP, SGDF, SKM, Yeşil Sol Parti, Partizan, Kaldıraç, Sosyalist Meclisler Federasyonu, Devrimci Parti, Tutuklu Aileleri.
İmzacıları üçe bölmemiz gerekiyor. Burjuvazinin temsilcisi hatta ta kendisi CHP ve onun Kent Konseylerinin buradaki varlığını tartışmak bile ar meselesi. Burjuva cumhuriyeti tarihinin ve bugünün en kanlı sahibi CHP'nin faşizmin birebir uygulayıcısı ve sorumlusu olarak burada ne işi var, diğer imzacılar bunu nasıl kabul edebiliyorlar cevabı oldukça zor.
İkinci grupta sistem içi mücadele araçları olarak doğmuş ya da kendisini kapitalizmin sınırları içindeki mücadele ile sınırlayan kurumlar var. Reformistler, sendikalar, demokratik kitle örgütleri...
Reformistlerin OHAL'siz faşizmi istemesi faşizme bir geri adım attırması anlamına geleceğinden mücadeleleri açısından bir başarı sayılabilinir. Onlar yaşanabilir bir kapitalizm için mücadele ederler. Burjuva demokrasisi onların kabul edilebilir sınırlarıdır. Bu çıkışsız biteviye dönüş onların makus tarihidir.
Sendikaların ve meslek odalarının İşçi sınıfı ve emekçilerle burjuvazi arasındaki yine sistem içi mücadele araçları olduklarını düşünürsek burada da bir çelişki yok. Ancak devrimcilerin onları devrimin aracı yapamamalının özeleştirisi verilebilir. Sendikalar kendiliğinden devrimin araçları olamazlar. Devrimci işçi ve emekçilerin yönlendirmesiyle devrimin araçları olabilirler. İşbirlikçi ve burjuva sendikacılığın geldiği durumda burada olmasında yadırganacak bir şey yok.
İHD, ÇHD vb kurumların "insan hakları" ve "evrensel hukuk" konusundaki samimi mücadeleleri anlaşılır bir durum. Hiçbir mücadelenin sınıflar mücadelesinin dışında olamayacağını dostlarımıza hatırlatmaktan vazgeçmeyeceğiz.
Üçüncü gruba geldiğimizde durum oldukça vahim. Che'nin dediği gibi "Devrimciler devrim yapar"sa devrimcilerin burjuvalarla ve reformistlerle sistemi onarmak üzere ortaklaşması nasıl açıklanır.
Türkiye ve K.Kürdistan'da çok uzun süredir sürmekte olan devrimci durum ve iç savaş tahlilini paylaştığımız, faşizmden ancak bir devrimle kurtulunabileceğinde hemfikir olduğumuz dostlarımız ne yapmaya çalışıyorlar. Kendilerinin dile getirdiği kaygılar "saldırılar karşısında en geniş birliği oluşturmak" da birleşiyor. Devrimciler reformizmi kitlelerin içinde teşhir ve tecrit için mücadele ederler. Dahası emekçi kitleleri burjuvaziyle aynı safta birleştirilmesine asla izin vermezler. Devrimci kitlelerin bizlere baktığı, bizleri sınadığı böylesi bir dönemde reformizmle ve hatta geçmişi kanlı ve şoven burjuvaziyle aynı safları tutmak devrimcilere bir şey kazandırmaz kaybettirir.
Bütün bunlar bizlerin ekonomik ve demokratik haklar için mücadele etmeyeceğimiz anlamına gelmesin. Devrim hedefimizi ikinci sıraya atmadan elbette ki açık alan mücadelesinde en militan tavrımızla bulunacağız. Bulunduğumuz her yerde de "şimdi devrim zamanı" demekten vazgeçmeyeceğiz. Yukarıdaki OHAL ile ilgili tespitlerden ibaret maddelere baktığımızda bunların her birisinin faşizmin uygulamaları olduğunu bildiğimizi söylemeliyiz. 46 kurumun bir araya gelip sadece tespit yapan ama bir mücadele perspektifi ortaya koymayan bu deklarasyon faşizmin katliamları ve saldırıları karşısında bir anlam ifade etmiyor.
Hatırlatalım, Gezi ayaklanmasında OHAL yoktu ya da 19 Aralık katliamında ya da Özgecan katledildiğinde, Kürdistan'ın illeri yerle bir edilip binlerce insan katledildiğinde de OHAL yoktu. Yukarıdaki her bir maddeye bakın burjuvazinin tarihinde her biriyle ilgili hayli bir sicil göreceksiniz. Bugün OHAL'e karşı çıktığımızda bunun faşizmin bir sonucu olduğunu gizlememeliyiz. OHAL kalkmalıdır derken OHAL öncesi tekelci burjuvazinin en kanlı, en şoven, en gerici yönetim biçimi olan faşizmi yıkma düşüncemizi inkar etmiş olmamalıyız. Dahası burjuvazinin en kanlı uygulayıcısını kitlelerin gözünde aklamamalıyız.
Devrimci kitlelerin sokaklara çıkmamasından yakınanlar, emekçilerin bizleri izlediğini görmeliler. Faşizmi geriletmek ve yıkmak arasında yaşanan çelişki emekçilerin sokağa adım atmasının arkasındaki çelişkidir. Emekçi kitleler yarın tekrar güçlenip var gücüyle tüm hakları silip süpürecek bir faşizmin birkaç adım geri atması için hayatlarını ortaya koymayacaklar.
Onlar nihai çarpışmayı ve bunun için tutarlı devrimci adımları bekliyorlar.