2018 yılı henüz başlamışken yılın ikinci ayında en az 123 işçi kar uğruna iş cinayetlerinde katledildi.
İSTANBUL - İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi'nin yüzde 86'sını ulusal ve yerel basından; yüzde 14'ünü işçilerin mesai arkadaşları, aileleri, iş güvenliği uzmanları, iş yeri hekimleri ve sendikalardan aldığı bilgilere dayanarak tespit edebildiği kadarıyla 2018 yılının Şubat ayında en az 123 işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi.
Şubat Ayında En Az 123 İşçi İş Cinayetlerinde Yaşamını Yitirdi
İSİGM raporunda Şubat ayına ilişkin meslek hastalığı nedeniyle gerçekleşen iş cinayeti bulunmadığı belirtilirken. ILO ve WHO verilerine göre ise 1 "iş kazası sonucu ölüm" karşılığında yaklaşık 6 "meslek hastalığı sonucu ölüm" olduğuna dikkat çekildi. Bu veriler dikkate alındığında ise Türkiye'de Şubat ayında 700'ün üzerinde işçinin meslek hastalıklarından yaşamını yitirmiş olabileceği vurgulandı.
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisinin hazırlamış olduğu raporda iş cinayetlerine ilişkin bilgiler ise şöyle:
• 2018 yılının ikinci ayında iş cinayetlerinde katledilen 123 emekçinin
102’si ücretli (işçi ve memur), 21’i kendi nam ve hesabına çalışanlardan (çiftçi ve esnaf) oluşuyor...
• Ölenlerin 11’i kadın işçi, 112’si erkek işçi. Görülmeyen kadın emeği ve gizlenen kadın işçi ölümlerini değerlendirdiğimizde, bu ay kadın işçi ölüm oranı genelde tespit edebildiğimizin üzerinde...
• 15-16 ve 17 yaşında olan 3 çocuk çalışırken can verdi. Ölen çocukların 3’ü de tarım emekçisi. Yılın ilk iki ayını değerlendirdiğimizde çocuk işçi ölümlerinde geçen seneye göre artış söz konusu...
• Savaş nedeniyle yurtlarından gelen 3 mülteci/göçmen işçi yaşamını yitirdi. Mülteci/göçmen işçilerin 2’si Suriyeli ve 1’i Iraklı...
• Ölümler en çok inşaat, tarım, taşımacılık, metal ve ticaret / büro işkollarında gerçekleşti. Diğer yandan OHAL sonrası için yaptığımız sanayi işçilerinin iş cinayetlerindeki oransal artış sürüyor. Sadece metal değil, madencilik, tekstil ve enerji işkollarına da dikkat çekelim.
• En fazla ölüm nedeni trafik/servis kazası, ezilme/göçük ve yüksekten düşme. Bu ay kalp krizi / beyin kanaması kaynaklı ölümlerde de ciddi oransal bir artış söz konusu. Genel süreci değerlendirdiğimizde Kocaeli’ndeki ücretliler içinde kalp krizi / beyin kanaması sonucu ölümleri vurgulayalım...
• En çok iş cinayeti Kocaeli, İstanbul, Hatay, Aydın, Denizli, Mersin, Samsun, Antalya, İzmir ve Zonguldak’ta yaşandı...
• Ölenlerin 5’i (yüzde 4) sendikalı işçi, 118 işçi ise (yüzde 96) sendikasız. Sendikalı işçiler madencilik, metal, enerji, taşımacılık ve belediye işkollarında çalışıyorlardı. Yılın ilk iki ayını değerlendirdiğimizde iş cinayetlerinde ölen işçilerin oranı yaklaşık yüzde 6. Oysa geçen yıl bu oran yüzde 2’nin biraz üzerindeydi...
123 emekçinin 102’si ücretli (işçi ve memur), 21’i kendi nam ve hesabına çalışanlardan (çiftçi ve esnaf) oluşuyor...
Ölümler en çok inşaat, tarım, taşımacılık, metal ve ticaret / büro işkollarında gerçekleşti...
En fazla ölüm nedeni trafik/servis kazası, ezilme/göçük ve yüksekten düşme...
15-17 yaş aralığında 3 çocuk/genç işçi çalışırken can verdi...
10 ölüm Kocaeli’nde; 9 ölüm İstanbul’da; 7 ölüm Hatay’da; 6 ölüm Aydın’da; 5’er ölüm Denizli, Mersin ve Samsun’da; 4’er ölüm Antalya, İzmir ve Zonguldak’ta; 3’er ölüm Aksaray, Ankara, Kahramanmaraş, Karabük ve Manisa’da; 2’şer ölüm Adana, Bilecik, Burdur, Bursa, Çorum, Eskişehir, Kayseri, Kırıkkale, Kırklareli, Konya, Nevşehir ve Şanlıurfa’da; 1’er ölüm ise Adıyaman, Amasya, Bartın, Diyarbakır, Düzce, Edirne, Gaziantep, Hakkari, Karabük, Kars, Kastamonu, Kırşehir, Mardin, Niğde, Ordu, Osmaniye, Sakarya, Siirt, Sinop, Sivas, Tekirdağ, Trabzon, Yozgat, Cezayir ve Suriye’de yaşandı…
İSİGM, Şubat ayı iş cinayetleri raporunda basında neredeyse hiç yer bulmayan aşırı çalışma sonucu ölümlere de değindi. İSİGM tarafından aşırı, yoğun fazla çalışmaktan kaynaklı ölümlere ilişkin hazırlanan rapor ise şöyle:
"Ölmek için değil yaşamak için çalışıyoruz…"
Aşırı, yoğun ve fazla çalışmaktan kaynaklanan ölüm ilk kez 1970’li yılların sonlarında Japonya’da tanımlandığı için literatüre Japonca adıyla “karoshi” olarak geçti.
Karoshi; 4 hafta ya da daha uzun sürede, haftada ortalama 65 saat ve üzeri ya da 8 hafta ve daha uzun sürede, haftada 60 saat veya üzeri çalışma sonucu, aşırı iş yükü ile beraber, yüksek tansiyon, damar sertleşmesi gibi sağlık sorunlarının bir araya gelmesiyle oluşan miyokard enfarktüsü (kalp krizi) gibi akut kalp yetmezliği ve beyin-damar hastalıkları sonucu ölüm ya da kalıcı çalışamama/kalıcı sakatlık durumu olarak tanımlandı.
İlk karoshi nedeniyle ölüm, 12 Aralık 1969 yılında Japonya’nın Osaka şehrinde en büyük gazete şirketlerinden birisinin yükleme bölümünde çalışan 29 yaşındaki bir erkek işçinin felç sonucu ölümüyle raporlandırıldı. Ölümünden önce sağlıklı olmasına rağmen ayda 200-250 saat çalışıp sadece aylık ortalama 1,9 güne yakın izni olan işçinin çalışma koşulları; düzensiz çalışma saatlerinden, yetersiz işçi sayısı ile baskıları yetiştirmekten ve hatta dinlenme izni olmadan iki vardiya arka arkaya (yani 24 saat) çalışmaktan oluşmaktaydı. Bu ölüme medyanın ilgisinin uyanması 20 yılı buldu.
Güvencesiz çalışmanın sonuçlarından biri olan karoshi, bu koşullar altında çalışan işçinin hayatını, sosyal yaşantısını ve ailesini de sürükleyerek götürmekte, yarattığı etkilerin sonuçları işçinin arkasında bıraktığı yıkımlarla görülmektedir. Aslında başlangıçta çalışmadan kaynaklı sağlık sorunları görünmez, fakat bu yıkımlara uğrayan işçilerde ölümlerinden önce güçsüzlük, göğüste ağrı, vücudunda titremeler, aşırı yorgunluk belirtileri gibi şikayetlerin görüldüğü belirlenir. Hatta ailesi ve arkadaşları da güçsüz ve yorgun olduklarını fark eder. Fakat işçinin ani ölümüne neden olacak hiçbir ipucu gözlememişlerdir. Kötü çalışma koşulları (uzun, aşırı, yoğun, düzensiz çalışma, gece vardiyası...) ve iş stresine dinlenememe, yetersiz uyku, kötü beslenme ve aile hayatında sorunlar da eklendiğinde işçinin dış çevresinden başlayan etki iç çevresinde yani vücudunda da sistematik olarak belirti ve bulguların kaçınılmaz sonucu olan karoshiye neden olur.
Türkiye’de kalp Krizi / Beyin Kanaması Sonucu İş Cinayetleri
Öncelikle bir kavram karmaşası oluşturmaması açısından konuyu nasıl ele aldığımızı açıklamak gerekiyor. Yasalarımıza göre işyeri içinde gerçekleşen her ölüm, nedeni ne olursa olsun ‘iş cinayeti’ kapsamındadır. Ancak aşırı, yoğun ve fazla çalışmaya bağlı ölümler ülkemizde yeterince ele alınmamıştır. Bizler de hem yasal mevzuata uyarak hem de iş süreçlerinin bütününe bakış anlayışımızla gerçekleşen bütün kalp krizi ve beyin kanamasına bağlı işçi ölümlerini raporlarımıza alıyoruz. Buna göre;
2013 yılında en az 48 işçi,
2014 yılında en az 121 işçi,
2015 yılında en az 155 işçi,
2016 yılında ise en az 217 işçi,
2017 yılında ise en az 183 işçi kalp krizi ya da beyin kanaması geçirerek yaşamını yitirdi…
Ancak bütün bu ölümlerin ne kadarının aşırı-yoğun-fazla çalışmaya bağlı olup olmadığını bilmiyoruz. Her işçi ölümü tek tek incelenmelidir. Tam da bu noktada raporumuzun ilk kısmında da belirttiğimiz gibi Kocaeli’ndeki ücretliler içinde kalp krizi / beyin kanaması sonucu ölümlerin ülke ortalamasının üzerinde olduğunu ve bu konuda da Kocaeli İSİG Meclisi’ne görevler düştüğünü hatırlatalım. Yine belirtmeliyiz ki birçok işçi ölümüne “ecel” dendiği için haberdar olamamaktayız. Bu yüzden çok daha fazla ölüm olduğunu unutmamalıyız.
8 Saat Çalışma, 8 Saat dinlenme, 8 Saat Uyku…
Aşırı, yoğun ve fazla çalışmaya karşı işçi sınıfının verdiği mücadele tarihine bakmamız önemlidir. Birinci Enternasyonal; 1866 yılındaki Cenevre kongresinde, işgününün yasal olarak 8 saatle sınırlanmasını benimsemişti. Bu karar daha sonraki yıllarda dünya işçi sınıfını harekete geçirecek önemli bir dinamik olacaktı. Ayrıca işçilerin çalışma mevzuatlarına dair istemleri de, 8 saatlik çalışma talebini bütünlemiş ve işçilerin ekonomik mücadele programını oluşturmuştu.
Aynı dönemde ABD’de ise, çoğunluğunu göçmen işçilerin oluşturduğu yeni bir işçi sınıfı oluşmaktaydı. 1 Mayıs ve 8 saatlik çalışma olarak ifade edebileceğimiz buradaki işçi hareketi, ilerleyen yıllarda proletaryanın burjuvaziye karşı dünya çapındaki savaşımının simgesi haline gelecekti. ABD’de sendikalar 1 Mayıs 1886’da fiilen 8 saat çalışılacağını ve buna uymayan fabrikaların fiilen engelleneceğini ilan etti. 1886 yılı 1 Mayıs’ı, ABD’de emekle sermaye arasındaki en önemli çatışma günü oldu, birçok gösteri ve grevler yaşandı.
Bu sürece destek için Kıta Avrupası’ndan Rusya’ya kadar eylemler gerçekleşti İkinci Enternasyonal, kurulduğu 1889 yılında 1 Mayıs’ı uluslararası eylem günü olarak önerdi. Amerikan sendikaları da 1 Mayıs 1890’ı emeğin 8 saati dayatma günü ilan etti ve buna paralel olarak İkinci Enternasyonal bu kararı kabul etti. 8 saat çalışma, 8 saat dinlenme ve 8 saat uyku temel prensibine dayanan bu talep; işçi sınıfının toplumsal ilişkiler ve zihinsel gelişimini içeren, daha iyi bir yaşam isteğinin cisimleştiği bir talep oldu. İzleyen yıllarda Pazar günü çalışma birçok işkolunda kalkmış ve Cumartesi günü yarım gün tatil hakkı elde edildi.
Bugün neo-liberal politikalar ile birlikte işçi sınıfının birçok hakkına saldırıda bulunuldu ve çalışma yaşamı hızla güvencesizleştirildi. Türkiye’de haftalık çalışma saati “ortalama” 50 saatin üzerinde. İzin hakları kullanılamıyor. Üç işçinin yapacağı iş bir işçiye yaptırılıyor. İşyerlerinde sağlık ekibi ve ambulans yok. Soma’daki maden işçilerinden mevsimlik tarım işçilerine kadar işçilerin başında “hadi hadi” diyen dayıbaşları, çavuşlar, taşeronlar var. Bu süreç bugün kiralık işçilik, özel istihdam büroları, iş mahkemeleri kanununun değiştirilmesi gibi birçok saldırı ile derinleştiriliyor. İşte tam da bu noktada yukarıda ifade ettiğimiz aşırı-yoğun-fazla çalışma nedenli ölümlerin artacağı aşikar. Önlemek için ÖRGÜTLENMELİYİZ..."