Sermayenin uygulayıcısı ve sözcüsü devletin işçiler, emekçiler ve emekliler için uygun gördüğü yaşam seviyesi açıklandı. Ücret, herkes tarafından bilindiği gibi emekçilerin yaşam düzeyini belirler.

Ülkenin %50’sine yaşamın asgarisini uygun gören sermaye sahipleri, devletin ağzından bizzat konuştular. Emekli maaşlarına 2.500 tl zam yapıldı. Emekçileri ortaçağ yaşam düzeyinin altına iten bu ücretin, enflasyon farkı bile olmadığı malum. Asgari ücrete ise zam yok! Ocak ayında 17.002 TL lik asgari ücretin bugün alım değerinin 9.000 tl’ye düştüğü açıklanıyor. Aynı dönemde DİSK / Birleşik Metal-İş Sınıf Araştırmaları Merkezi (BİSAM)’a göre açlık sınırı 19 bin 44 liraya, yoksulluk sınırı ise 65 bin 874 lira.

Sendikaların enflasyon ve ücret istatistikleri açıklamak ve gazeteci misali masa başında, güya itiraz etmekten başka güçleri olmadığnı biliyoruz. Ülkemizde sendikalaşma oranı resmi olarak çalışanları baz aldığından %14. Kayıtsızları ele alırsak %11’e düşüyor. İşçi sınıfının mevcut sistemle pazarlık araçları sendikaların en özet haliyle bu görevlerinden eser yok. Tam bir suskunluk fesadında birleşmiş görünüyorlar.

Devlet bütçesinde kimin ne kadar alacağını sisteme karşı mücadele edenlerin gücü belirler. Sermayenin temsilcisi devlet kurumları konuştu. Sermayenin işçi sınıfına vermek yerine, kendi karını arttırmayı seçtiğini açıkça belirtti. Emeklilerin de artık sermayeye üretmeyen fazlalıklar olduklarını, onların açlıktan ölmesinin sorun olmayacağını, uygun gördüğü ücretle açıkladı.

Peki, taraflardan diğeri, işçi ve emekçilerin temsilcileri nasıl tepki gösterdi?

Sosyal medya ya da lüks otellerde yapılan güya açıklamaların etkisizliğini herkes biliyor. Devlet de, sermaye de, açıklamayı yapan da işçilerde. Bu konunun haber değerinden başka bir de mücadele değeri var. Ülkenin ezici bir çoğunluğu korkunç bir yoksulluğa sürükleniyor. Bir açıklama yapıp kaçan konfederasyonlar, hadi işçi düşmanı oldukları alenileşmiş olanları geçtik, adında hala devrimci olan DİSK bu durumu değiştirebilir mi, değiştirebilir. Emekçileri örgütleyip bu korkunç gidişatta taraf olabilir mi, olabilir. Açlık değil yoksulluk sınırının pazarlık konusu olmasını sağlayabilirler. Anlaşılıyor ki, ne yazık ki işçi sınıfının kanıyla kurduğu bu koca konfederasyonun gücü var niyeti yok. 1 Mayıs’ta işçi sınıfına sırtlarını dönüp kimlerle kucaklaştıklarını görmedik mi?

Mevcut konfederasyonların kapsadıkları az çok mutlu azınlığa ve kendi mutlu aidat zenginliklerine dayanarak diğer gövdeye kayıtsız kaldıkları belli. Hatta yıllardır süren bu darlığın bilinçli ve anlaşmalı bir tercih olduğu da açık.

Sınıfın temsilcisi olduğunu sadece söyleyen, ama fiziken bütün gövdesi sermayenin çıkarlarının tarafında duran konfederasyonlar milyarlarca liralık olanaklarını bu dönemin mücadelesine harcamayacaklar. Çocuklarının %65’inin ekmek ve makarnadan başka bir yiyeceği bilmediği işçi sınıfının kendisini uçurumun dibine iten ellerle tokalaşanları da sessiz anlaşmaları da görmediğini düşünmesinler.

Emekli maaşı ve asgari ücretin açlığın bile altında bıraktığı kesimler 1900’lerin başlarında yaşayan emekçiler değil. Her türlü haberleşme kanalından korkunç yoksulluğun karşısındaki arsızca sergilenen zenginliği de görüyorlar. Yozlaşmayı, çürümeyi, çöküşü görüyorlar. Birçok kanaldan birbirlerini bulup gruplar oluşturup tartışıyorlar. Dostu düşmandan ayırıyor, her bilgi kırıntısını paylaşıyorlar. İsminde işçi olan her şeyin işçinin olmadığını, kendisinin örgütlenmesi gerektiğini anlıyorlar. Mücadeleci sendikaların ve birçok yerde ortaya çıkan irili ufaklı eylemlerin içinde yetişiyorlar.

Bugün her kesimin sokağa çıkıp kendisini göstermesini örgütlemenin zamanıdır. Dışarı çıkmazsak görünmeyiz, dışarı çıkmazsak kimse bizim ne yaşadığımızı, açlığımızı, yoksulluğumuzu göremez. Kadınlar, gençler toplumun bütün kesimleri her gün okullarda ya da görmediğimiz yerlerde açlıktan bayılan, ölen çocuklarımızı bu sistemin elinden nasıl kurtaracağını düşünmelidir. Bugünün sokağı örgütleyemeyen geleceği örgütleyemez. Emekçiler bugün yanında göremediklerini yarın yanlarına almayacaklardır.

Yıllardır yoksul kesimlerin durumlarına razı olmalarını sağlayan kurumlardan biri olan dev binalı konfederasyonların bu rıza tükendiğinde o büyük öfkeden kurtulamayacaklarını bilmeleri gerekir.

Sermayenin kalkanı olup işçi sınıfının sırtından beslenenler işçi sınıfının öfkesine de kalkan olmayı göze alsınlar.

Mücadele Birliği Okuru İşçiler