Neredeyse fizik yasası kesinliğinde bir kuraldır. Çökmekte olan her sömürücü sistem, kendi yıkılış sürecini hızlandıran gelişmeleri tetikleyecek dış savaşlara yönelir. Bir kurtuluş umuduyla sarıldıkları dış savaşlar, genel kural olarak, bu güçlerin yıkılıp gitmesiyle son bulur. Boşuna değil, çökecek her sistemin başına bir yarı-meczup megaloman geçmesi. Dinci faşist iktidarın bu genel kuraldan muaf olduğunu düşünmek için hiçbir neden yok.
Libya’da Ankara’nın yüzünü güldüren bir dizi askeri başarıdan sonra kuvvetle muhtemel tersini düşünüyor dinci faşist iktidar. Az değil, dile kolay, 2014 yılından beri Tobruk Meclisi’nin (Hafter kuvvetlerinin) elinde olan Vatiyye hava üssünü ele geçirdi Reis’in paralı askerleri. BAE’den getirilen ve henüz aktifleştirilmeyen Pantsir hava savunma sistemleri SİHA’larla imha edildi. Karadan saldırıldı. Trablus’un 120 km güneyindeki bu üs ele geçirildi. Böylece İhvancı Serrac hükümeti kaybettiği yerleri geri almanın ötesine geçerek, bir önemli başarı elde etti.
Ardından Wagner’in (Rus “güvenlik şirketi”) paralı askerleri üç uçakla ayrıldı. Lavrov ise Tobruk Temsilciler Meclisi başkanı Salih ile yaptığı görüşme sonrası “askeri çözüm mümkün değil, siyasi çözüm gerekli” açıklaması yaptı. Tüm bunlar ve New York Times, The Guardian türü büyük basında çıkan haberler, Ankara’nın yüzünü güldüren cinsten. Türk tekelci sermaye sınıfı ve onun “maceraperest yeni-Osmanlıcı” temsilcileri, artık üç kıtada değilse de, iki kıtada macera peşinde koşuyor! Doğu Akdeniz’de “enerji oyunları”nda el yükseltmeye çalışıyor.
Savaş sahada askeri-teknik araçlarla yürütülür. Ama özünde savaş ekonomik bir etkinliktir. Güçlü bir ekonomiye sahip olmayan bir güç, sahadaki askeri durumu ne olursa olsun, belirli bir dönem sonunda yıkımla yüzleşmekten kurtulamaz. Koca koca ülkeler için geçerli olan bu kural dinci faşist iktidar için fazlasıyla geçerlidir. Lime lime dökülen Türk ekonomisi, bir dizi bölgedeki savaşın yüküyle hızla çöküyor. Katar’dan Sudan’ın Sevakın Adası’ndaki askeri üsse, Güney Kürdistan’da çok sayıda karakol ve üsten, Rojava’daki işgal toprakları ve İdlib’e, Kıbrıs’ın kuzeyindeki işgal varlığına... TSK hatırı sayılır bir bölgede savaş birliklerini barındırıyor, bunların en az üçünde aktif olarak savaşıyor. Dahası, Suriye’de ve Libya’da binlerce dinci çeteyi paralı asker olarak savaştırıyor. Onlara maaş ödüyor. Silah ve mühimmat sağlıyor. Çatışmalarda çok sayıda yüksek teknoloji ürünü askeri araç gereç kaybediyor. (S)İHA’lar, tanklar, zırhlı personel taşıyıcıları... Tüm bunların devasa ekonomik yükü IBAN numarası vermekle karşılanamaz!
Savaşların bunaltıcı ekonomik etkileri, dört dörtlük krizin yaşandığı şu dönemde, katlanarak artıyor. Toplumsal huzursuzluk, öfke ve patlamanın zembereği son raddeye değin sıkışıyor. Türk tekelci burjuvazisi, gittikçe derinlerine gömüldüğü bu savaş macerasının ateş ve barut kokuları arasında kendi hazin sonunu hızlandırmaktan başka ne yapıyor ki!