< Yıkmadan Olmaz Mı?

 

İnsanlık ve dünya ekosisteminde yaşanan çok boyutlu krizlerden birisi de çevre krizidir. Her gün birçok veriyle, yaşanan/yaşatılan katliamları takip ediyoruz. Amazonlardaki yerli kabile üyelerinin, yağmur ormanlarını yakan Bolsanaro’ya karşı kılıcını keskinleştirdiğini görüyoruz. Kutuplarda buz kütlelerin tükenişini izliyoruz. Bunun birçok sonucundan birisi, çok iyi yüzücü kutup ayıları üzerine av dönüşü çıkacakları bir kara parçası bulamadığından okyanusta boğulmaları...

Ekmek ve süt karşılığı boyundan büyük kürekle çalıştırılan Hindistanlı 5 yaşındaki çocuğu izliyoruz. Endüstriyel tarımla birlikte hayatımıza giren toprağımızı çölleştiren, suyumuzu zehirleyen, havamızı kirleten kimyasalları ve bunları kullanırken ölen tarım işçilerini görüyoruz. Toprağın çölleşmesi sonucu bu kimyasalların kullanımını denetlemek yerine alternatif alanlara yönelerek, hiç acımadan yakılan yüzbinlerce hektar orman arazisini izliyoruz. Öfkeleniyor, yumruğumuzu sıkıyoruz.

Yaşadığımız emperyalist-kapitalist sistemde dev tekeller, yarattıkları bu kıyımlara karşı milyarlarca insanda oluşan öfkeyi dizginleyebilmek adına, büyük bir ikiyüzlülükle iklim konferansları düzenliyor. Ama gezegenimizi siz kirletiyorsunuz siz… Üretim araçlarına sahip olduğunuz için her şeyi parayla satın alabileceğini sanan siz asalak takımı… Oysa yok ettiğiniz türlerin bir telafisi olmayacak, yaşam ateşi söndüğü için intihar eden geleceksiz gençler üzerindeki kanlı elleriniz durmayacak.

Yaratılan tahribatları teker teker listelemek yetmiyor. Her bir katliamın diğeriyle bağını ortaya koyman için büyük resme bakalım: Ekosistemin çöküşü sözcükleri iki kelimenin yan yana dizilimi değil bütün bir gezegenimizi alt-üst edecek felaketler zinciridir. Domino etkisiyle yok edilen her tür, bir diğerini de çöküşe sürüklüyor. Ve kartopu misali kapitalist sistem çöktükçe, yarattığı tahribat daha da büyüyor.

Kapitalist üretim ilişkileri, tüm yeryüzünü bir fabrikanın kolları gibi üretim sahası olarak paylaştırdı. Bir ülkede üretilen parça başka ülkelerde üretilen parçalarla, bir başka ülke fabrikalarında birleştirilir oldu. İç içe geçilen bu üretim ilişkileri boyunca bir yerde başlayan bir dalgalanma, sadece orayla sınırlı kalamaz.

Kapitalist sistem çevre krizlerini neden çözemez?

Çünkü her sistemin bir kuralı vardır ve bu çevre sorunlarının sistem içi çözümünü istemek, kapitalist toplumun işleyiş yasalarına aykırıdır. Futbol sahasında yüzemeyeceğinizi bilmeniz gerekir. Yine de bir umut, yüzmeye çalışanları gördüğünüzde bu çabanın ne kadar gerçeklerden uzak ve güdük bir çaba olduğunu siz de göreceksiniz.

Kapitalizmi ayakta tutan ana damar, meta üretimidir. Bir kapitalistin gözünde her şey metadır. Herkesin ve her şeyin bir fiyatı vardır. Gıda dediğinizde aklınıza besin gelir, ürün dediğinizde ise pazara gönderilen mal… Ve gıda pazar için üretildiğinde yani bir metaya döndüğünde üreticinin kaygısı ne olacaktır? Sağlıklı gıdalar yetiştirerek, hastalıklardan korunmamız değil, ürettiği üründen en yüksek karı elde etmek olacaktır. Bu uğurda gıdaların kendisine uygulanan zehirli kimyasallarla çevrilmiş bir üretim süreci onu rahatsız etmez. Sonuçta ticaret ve para kazanmak için yaptığı bir iştir bu! İşte bireyi topluma ve kendisine yabancılaştıran sistemin adıdır kapitalizm.

Kapitalizmin hayati bir diğer kuralı ise, genişleyen yeniden üretim sistemi ile ayakta kalabilmesidir. Bir işletme ister küçük ölçekli ister büyük ölçekli üretim yapıyor olsun sürekli artan oranlı üretimi gerçekleştiremezse rekabet edemez ve yok olur gider.

Mesele şu ki: kapitalizmin yarattığı tahribatları durduracak mıyız, yoksa ona makyaj mı yapacağız? Kapitalist işletmeler devlet eliyle de maden sahası, arazi vs için ormanları yakarken fidan mı dikeceğiz, ki doğada sadece ağaçlar yaşamıyorken üstelik…

Sistem içi çözümlerle debelendiğimiz süreçte, aynı sistem daha büyük yıkımlarla yüz yüze getirdi bizleri. Yağmur ormanları, Dünya Bankası’nın gözünde kar elde edilecek alandan başka bir şey ifade etmezken, onarılamaz yıkımlara nasıl dur diyeceğiz?

Bu sorumluluk doğanın bir parçası olan insanlığın üzerindedir. Çünkü bilinçli, planlı üretim yapmak, değişip dönüştürmek doğa canlıları arasında insanlığa özgüdür. Toplayıcılıktan doğaya egemen olduğu aşamaya varan insanlık, bu egemenliğini uyumlu bir yaşam için nasıl kullanacaktır? Şu bir gerçek ki, sırtımızdaki asalaklar öyle kolay vazgeçmeyecekler saltanatlarından. Zor yoluyla açılacak aydınlık yarınların kapıları…

Kapitalist sistem ki Ankara’nın göbeğinde “açım işsizim” diyerek kendini yakan işçiyi -onun gibi milyonları- ve dünyanın akciğerleri Amazonları hiç acımadan yok oluşa götürdüğünü bilerek saldırıyor. Devlet aygıtı, ordusu, polisi, sermayesi ile örgütlü saldırıyor korunmasız doğaya ve örgütsüz insana. Öfkesini kuşanan herkesin artık güçlerini birleştirmesi gerekiyor. Biziz ancak kurtuluşa götüren yolu gösterenler… Amacımız sınırların ve sınıfların olmadığı bir dünyada mutlu yaşamak. Herkesin sunabileceği katkılarıyla topluma hizmet ettiği, bunun karşılığında ise insanlık onuruna yakışır hak edilen yaşama kavuşmak için ihtiyacı olan her şeye ulaştığı bir yaşam… Öyle bir dünya kuracağız ki üretim araçlarına sahip olan küçük bir azınlık, artık dünyanın geri kalan insan ve doğasına egemenlik kuramayacak, kapitalist çıkarları kendisi dışındakileri yok edemeyecek. İnsanlığın dünyayı anlama ve dönüştürme eyleminde bilimsel bilgiden uzak tutamayacak.

Üretimdeki anarşi ortadan kaldırılacak, planlı ve sürdürülebilir bir üretime geçeceğiz. Gezegenimiz alarm zillerini çalarken doğanın ve insanlığın yükselen çığlığına ses olmalı, bu gidişe son vermeliyiz.

Belirtmekte yarar var ki, çevresel krizleri gündemimize almalıyız. Doğa ve insanlığın kesin kurtuluşuna götürecek adımları atabileceğimiz yolları kitlelere götürmeli ve bu ciddi soruna karşı sokakta sözümüzü söylemeliyiz. Forumlar örgütlemeli, yapacağımız açık-kapalı toplantılarla çevresel sorunların yaşamımızı kuşatan sorunlardan ve sorunları yaratan kaynaktan bağımsız olmadığı kitlelere götürmeli ve niçin bu sorunların ortadan kalkması için bir devrim programına ihtiyacı olduklarını anlatmalıyız. Bizden olanların güçlerini birleştirmeliyiz. Gezi’de bir penceresinden baktığımız özgür yarınların kapısını ancak böyle açabiliriz…

Bir Mücadele Birliği Okuru