İşçi ve emekçiler, ezilen Kürt halkı günlerdir faşist rejim için gerekli “korku iklimini” yaratmak amacıyla kurşun sıkan, “kan banyoları” tehditleri savuran, provokasyonlar tertipleyen, paramiliter çeteler eliyle sokaklarda terör estiren bir çete bozuntusunun ifşalarıyla yatıp kalkıyor.
Buz dağının görünen kısmı olduğu anlaşılan bu ifşaların bir iktidar ve güç dalaşı üzerinden patladığı açık. O cephede nasıl bir rant savaşı yaşandığını, kara para trafiği başta olmak üzere iktidar içinde ve çeperinde hangi güç tepişmelerinin cereyan ettiğini, şimdilik tüm boyutlarıyla bilmiyoruz. Bildiğimiz tek şey, bu dalaşın faşist iktidar koalisyonunun debelendiği krizin oldukça düşkün biçimlerde yüzeye vurması anlamına geldiğidir.
Bildiğimiz ama bizzat bir iktidar tetikçisi tarafından ifşa edilen gerçekler, her tarafından kan ve irin akan bu sistemin işçi ve emekçilere, ezilen halklara verebileceği hiçbir şeyin olmadığının açık tercümesidir. Bu pisliğin ancak devrimle temizlenebileceği gerçeğinin ifadesidir.
İfşalarda bulunan iktidar aparatı mafya bozuntusunun anlattığı her şey; ezilen Kürt halkına, işçi ve emekçilere, bu topraklardaki ilerici demokratik dinamiklerin tümüne dönük nasıl bir saldırı konsepti izlendiğinin, bu konseptin hangi yöntemlerle ve kimler tarafından icra edildiğinin ifadesidir. O açıdan da basit bir rant savaşı, iktidarla aparatları arasında yaşanan çıkar tepişmesi biçiminde okunamaz.
Anlatılanlar, ‘90’lardan başlayarak kontrgerillanın gerçekleştirdiği “bin operasyonun” bir kısmının deşifrasyonudur. Anlatılanlar, adına “başkanlık rejimi” denilen faşist devlet örgütlenmesinin inşası ve tahkimatı için öncesi bir yana 2015’ten sonra nasıl bir kirli savaş konseptinin izlendiğinin itirafnamesidir. Anlatılanlar; Kürt halkına yönelik “çöktürme planının” bir kısmıdır. Anlatılanlar, IŞİD’li katiller sürüsünün hangi yemlerle beslendiğinin, işgal harekatlarının nasıl finanse edildiğinin sadece bir bölümüdür!
Türkiye’deki devrimci-demokrat-ilerici güçlerin soluğunun Kürt halkıyla buluşmaması için yaratılmak istenen “korku ikliminin” varabileceği noktaların ifadesidir. Bu açıdan da anlatılanlar; işçi ve emekçilere, ezilen Kürt halkına ve bölge halklarına yönelik saldırıların, üzerimize örülmeye çalışılan faşist ablukanın, işgal ve ilhak politikalarının kendisidir! Bu politikaların bir noktadan sonra nasıl bir çürümeye ebelik ettiğinin özetidir. Silah baronları, uyuşturucu tacirleri ve tüm pis işler erbabıyla iç içe geçerek yürütülen savaş politikalarının nasıl bir bataklık yarattığını olduğu kadar, sonunun olmadığının da çarpıcı fotoğrafıdır.
Anlatılanlar bu çürümüşlüğe karşı savaş çağrısıdır.
Tüm kapitalist devletlerin sıkıştıkları anda çetelerle, mafyalarla nasıl iç içe geçtiğini biliyoruz. Devletlerin onları hem halka karşı kirli-kanlı icraatların tetikçisi olarak hem de yürütülen savaşlar için gerekli paranın finansmanında kullandıklarını, o paranın da esas olarak uyuşturucu-silah ticareti başta olmak üzere her türlü kara para kaynağı ve gerekirse “birilerinin mallarına çökmek”le sağlandığını biliyoruz. Türkiye gibi sayısız kriz dinamiğinin sözkonusu olduğu ülkelerde bunun çok daha fazla böyle olduğunu bildiğimiz gibi. Bu şebekelerin “vatan-millet” edebiyatının bir noktadan sonra nasıl bir çürümenin kılıfı haline geldiğiniyse Susurluk’ta olduğu gibi şimdi de yaşayıp görüyoruz.
Daha pek çok şey sayılabilir. Aslolan ise mafya-siyaset-bürokrasi-sermaye ağının ülkeyi getirdiği noktadır: İşsizler ordusu, kadın cinayetleri, yoksulluk, geleceksizlik, doğa talanı, Kürt düşmanlığı, savaşlar ve nefret suçları!
Bu suç şebekesinin buluştuğu tek nokta her açıdan çürümüş bu düzenin bizim örgütlü gücümüzle yerle bir edilme tehlikesidir. Kürt halkını, devrimcileri, ilkeli duruşa sahip aydınları, ilerici insanları, bu sisteme şu ya da bu noktadan gedik açan tüm toplumsal kesimleri katliamlarla ezmek, tehdit ve baskılarla sindirmektir. Çürümüşlükleri içinde güç ve para kavgasına tutuşurlarken bile bu noktadaki ortaklıkları bitmez!
Siyasi egemenliğini bu baskı, terör ve yolsuzluk mekanizmasının üzerine kuran iktidarın, ortaya dökülen bu muazzam suçların hesabını kendiliğinden vermeyeceğini biliyoruz. Toplumun kurtuluşunun örgütlü mücadeleyle olacağını savunan bizler, bu suç şebekesinin işlediği tüm suçların faşist rejimin var oluş biçimi olduğunu, atılan hiçbir adımın devletten destek bulmadan atılamayacağını çok iyi biliyoruz. Türkiye ve Kürdistan işçi sınıfı, emekçileri ve halkları olarak örgütlü bir güçle hesap sormalıyız. Bu suç şebekesinin yüzeysel değişimini değil, paramparça edilmesi gerekiyor.
Bu nedenle tüm halkları, emekçileri, kadınları, gençleri, ekolojistleri, LGBTİ+ları, aydınları, sanatçıları, yazarları, akademisyenleri kısacası toplumun tüm kesimlerini bu suç şebekesine karşı, faşist devlete karşı, devrimci ittifakı büyütmeye, sokakta itiraz etmeye ve bu çürümüş düzeni alaşağı etmeye çağırıyoruz.
Birleşik Mücadele Güçleri