Şimdi Devrim Zamanı!
OHAL ilanıyla birlikte çıkarılan KHK’lar ile yüzbinlerce emekçi açığa alındı, ihraç edildi. Gazetelerimize, radyolarımıza, televizyonlarımıza el koydular, derneklerimizin kapılarına kilit vurdular. Art arda polis baskınlarından nasibini aldı her biri. Gözaltı sürelerinin uzatılması, savunma hakkının kısıtlanması, kitlesel işten çıkarmalar, grevlerin yasaklanması, gözaltılar, pasaportların iptali, kapatılan dernek/vakıflar... El konulan belediyeler, tutuklanan belediye başkanları, milletvekilleri, gazeteciler, öğrenciler-öğretmenler. Neredeyse her eyleme saldırı, gözaltı, açılan davalar...
OHAL ile, işçi sınıfı hareketini ezmek, grevleri, gösterileri, dayanışmayı yasaklamak, işçi sınıfının kazanılmış haklarına saldırmak, bu hakları gasp etmek, ücretleri mümkün olan en alt sınıra indirmek amacıyla yapılan saldırıları görmek için Recep Tayyip Erdoğan’ın “Ama şimdi grev tehdidi olan yere biz OHAL'den istifade ederek anında müdahale ediyoruz. Çünkü iş dünyamızı sarsamazsınız. Bunun için kullanıyoruz biz OHAL'i.” sözlerini hatırlamak yeterli olacaktır.
OHAL kadınların “olağan” hallerde de yaşadığı ve bildiği zulmün katlanarak artması anlamına geliyor. OHAL ile kapatılan derneklerin başında kadın ve çocuk dernekleri yer alıyor. Yine OHAL sonrası kadın tutukluların sayısının 3 kat arttı, cezaevlerinde 668 bebek var.
Derneklere vurulan mühürler sökülüp atıldı, kapatılan gazetelerimizin yerini yenileri aldı. OHAL, mahkeme, zindan kar etmiyor. Korkuyorlar. Korkuları dağları aştı. Şimdi de açıkça devrimci tutsakları tek tipe sokacaklarını söylüyorlar. Köşeye sıkışan bir kedi misali saldırıyorlar.
Eğitimde yaşanan gericileşme ise, bir süredir ders kitaplarında sürdürülen “sadeleştirme” ve “basitleştirme” uygulamaları ile doğrudan bilim, felsefe, tarih ve sanat derslerini hedef almış, büyük ölçüde “dini” ve “milli” ögeler ve referanslarla donatılmış bir müfredat oluşturulmuştur. Devlet eliyle verilen eğitimin gericileşmesi, kalitesiz ve bilimsellikten uzak olması, eğitimin aynı zamanda hızla özelleşmesine ve piyasalaşmasına da neden olmaktadır. Dinci-gerici uygulamaların eğitimden bütünüyle tasfiye edilebilmesi, dinci gerici faşizmin tarihin çöplüğüne atılmasıyla mümkündür. Aksi halde eğitimde yaşanan gericileşme hayatın her alanında karşımıza çıkacaktır, hali hazırda çıkmaktadır da.
Peki biz ne istiyoruz! Kan, ölüm ve gözyaşının dinmesini? Barış ve huzur? Dinsel baskının ortadan kaldırılmasını? Ulusal baskı ve sömürünün son bulmasını? Söz, eylem ve örgütlenme özgürlüğü? Cinsel ayrımcılığın sona ermesi ve kadınların özgürlüğü? Herkese iş, çalışma hakkı ve özgürlüğü? Evet, bunlar ve burada daha sayamadığımız pek çok şeyi istiyoruz. Bunun için yapılması gereken çok net!
Bütün isteklerimiz için, özgürlüğümüzü kazanmak için güçlerimizi birleştirmek, iktidarı ele geçirmek zorundayız. Lenin'in yıllar önce yaptığı "eğer sosyalizm kazanamazsa, kapitalist devletler arasındaki barış yalnızca bir ateşkes, bir fasıl, halkları yeniden boğazlamak için bir hazırlık olacaktır" şeklindeki belirleme, bugün pratikte bir kez daha doğrulanmış bulunuyor. Savaşı engelleyebilmenin, özgürlüğümüzü kazanmanın tek yolu burjuva sistemi toplumsal devrimle alaşağı etmektir.
Artık aslolan Devrimdir!
Şimdi bir çırpıda burjuva iktidarı alaşağı etmek, emeğin iktidarını kurmak için ileri atılmak gerekiyor.
Şiddetin Kaynağı Kapitalizmi Yıkalım!
Barışın Kaynağı Sosyalizmi Kuralım!
Şimdi Devrim Zamanı!