Coronavirüs salgını Türkiye’de ve dünyada büyük bir hızla yayılmaya devam ediyor. Coronavirüsün hızla yayılması işçiler, emekçiler, kadınlar ve yoksullar açısından birçok önemli sorunu da beraberinde getiriyor. İşçilerin güvencesiz, sağlıksız ortamlarda çalışmak zorunda kalması, yüzbinlerce esnafın kepenk kapatıp işsiz kalması, binlerce emekçinin işini kaybedip açlığa mahkum olması...

İşte salgının ortaya çıkardığı sonuçların kapitalizmde bize yansımaları. Acılarımızın, sefaletimizin kaynağı onların egemenlikleri değilmiş gibi, bizlerin aklıyla alay edercesine evde kal diyorlar; ama fabrikada çarklar yine onlardan yana dönüyor. Bizler, dünyayı nasırlı elleriyle yaratan işçiler her sabah işe gidebilmek için otobüslere, minibüslere tıklım tıklım binmek zorunda kalıyoruz. Fabrikalarda, atölyelerde, marketlerde göstermelik önlemlerle, tehlikeli koşullarda çalışmamız isteniyor. Tıpkı market zinciri olan Şok Market’te, Migros’ta, onlarca tekstil atölyesinde, kargo firmalarında, organize sanayi bölgelerinde çalışmak zorunda olan işçi arkadaşlarımız gibi.

Coronavirüs kapitalizmin çelişkilerinin acımasızlığını ne kadar da görünür kıldı. Bir tarafta milyonlarca yoksul işçi, emekçiye “Evde kal” çağrıları yapan, evinde keyif çatan sermayedarlar, burjuva dünyanın önde gelen tipleri, diğer taraftan hastalanır mıyım ya da aileme virüs bulaştırır mıyım korkusuyla işe gitmek zorunda olan, sağlıksız, önlemlerin alınmadığı yerlerde, milyonlarca işsizin olduğu bir ülkede çalışmak zorunda olmak gerçekliği.

Sermaye sınıfını kurtarmak için trilyonlar harcayanlar işçilere ücretli izin, ekonomik güvence, borçlarının iptali imkanını sunmuyor, sunmayacak da. İşçilerin iş bırakmasını engellemek için genelge yayınlamak, 18-20 yaş arasındaki gençleri yasaktan muaf tutup salgının kucağına atmak, sonra da kendi OHAL’inizi ilan edin deyip insanlarla alay etmek...

Yok, artık yeter! Sosyal medyada, sokak röportajlarında, kendi çektiği videolarda işçi sınıfının korku duvarlarını; açlıkla yüzleşmeye başladığında, evinin kirasını ödeyemediğinde, evine ekmek götüremediğinde kıracağını gayet iyi görüyoruz. Sosyalist Küba’nın, sosyalizme eğilimli Venezuela’nın, sosyalizmden arta kalan örgütlenme alışkanlıklarıyla Çin’in bu virüse karşı toplum için nasıl savaştığını hepimiz gördük. Bir de emperyalist ABD’de sokakta yatan milyonlarca işsize, evsize tanık olduk. Sermaye sınıfının cennetini yıkmak için daha neyi bekliyoruz?

Bizi hiçe sayan bu hükümete, bu patronlara grevlerle karşılık verelim. Yüksek sesle ilan edelim: İşçilerin sağlığı, güvenliği için fabrikalar kapatılmalı, işçi çıkarmalar yasaklanmalı ve işçi ücretleri tam ödenmelidir. Küçük esnafın, küçük işletmenin, küçük üreticinin banka borçları iptal edilmeli bunları devlet üstlenmelidir. Üretimini durduran küçük işletmenin, atölyenin işçi ücretini, kirasını devlet üstlenmelidir. Ev ve dükkan kiraları devlet tarafından karşılanmalıdır. Ürünü tarlada kalan küçük üreticinin zararını devlet üstlenmelidir.

Bu önlemleri burjuva hükümetlerin almayacağı ortaya çıktı. Bu önlemleri ancak emeğin iktidarı, devrimci demokratik bir hükümet alabilir. Biz burjuva hükümetlerin kurtarılması gerekenler listesinde yokuz. Biz onlar için ihmal edilebilir bir maliyet unsuruyuz. Yaşamak için burjuva hükümetleri ve kapitalist düzeni yıkmaktan, emeğin iktidarını kurmaktan başka çare yok.

Her platformda güçlerimizi birleştirmemiz gerekiyor. Komite ve konseyler, forumlar, meclisler, dayanışma ağları... çeşitli telefon uygulamaları, Whatsapp grupları, sosyal paylaşım ağları… mümkün olan her türlü araç ve yöntemle örgütlenelim. Fabrikalarda, atölyelerde, işletmelerde komitelerimizi kurmalı, işçi sınıfının öncü işçileri öne çıkmalı, yaşadığımız semtlerde mahalle emekçileriyle #yaşamısavunmakomitelerini örgütlemeliyiz. Kaybedecek zaman yok, yaşamak ve yaşatmak için harekete geçelim, faşizme ve kapitalizme karşı devrim mücadelesini büyütmek için on kat, yüz kat daha fazla çalışalım! Ya bu salgınla birlikte bu düzeni yıkacağız, ya da korkunç bir felakete sürükleneceğiz!

MÜCADELE BİRLİĞİ PLATFORMU