Elazığ ve çevresinde yaşanan 6.8 şiddetindeki deprem sonrası devletin en tepesindekilerin yaptığı açıklamalar insanın kanını dondurmaya yetiyor.

Yaşanan felaketteki sorum(suz)luluklarını üzerlerinden atmak için adeta birbirleriyle yarışan “devlet büyükleri”, bir yandan depremde ölen insanları “cennet müjdesine kavuşanlar” diye taltif ederken(!) bir yandan da her kriz anında yaptıkları gibi bunu bir fırsata çevirmek için kolları sıvamış durumdalar. “Deprem vergisi” adı altında topladıkları paralar yetmemiş olacak ki, tamtakır olan Hazineyi doldurmak amacıyla “depremzedelere yardım” adı altında hesap numaraları açıyor; vatandaşlardan yardım topluyorlar.

Yıkılacağı gün gibi aşikar olan, deniz kumu gibi malzemelerle yapılan binalara imar izni verenlerin; yapı denetim adı altında bu binalara yüklü rüşvetler karşılığında “sağlam” raporu verenlerin ve elbette bu çürük binaları yapan müteahhitlerin hiçbir ihmali yokmuş gibi üç maymunu oynayanlar, her felakette olduğu gibi işi yine “takdir-i ilahi”ye bağladılar. Oysa bilim insanları aylarca öncesinden neredeyse noktası noktasına hangi fay hattının nerden kırılabileceğini, ne tür tedbirlerin alınması gerektiğini altını çize çize göstermiş, anlatmışlardı. Bu uyarıları duymazdan, görmezden gelenler, daha önceden toplamış oldukları “deprem vergileri”ni başka yerlerde har vurup harman savurdukları için, şimdi sözde “tüm imkanlarıyla”, “insanları kurtarmaya çalışıyor, yaraları sarıyorlar”. Tabii depremde evleri yıkılan, kışın ortasında sokak ortasında kalan binlerce insan her ne hikmetse, bu yardımlara ulaşamıyor; battaniye dahi edinemedikleri için isyan ediyorlar. Valilik dışında bölgeye yardım götürmek isteyen “gönüllüler”se engelleniyor; topladıkları yardımlara el konuluyor ve el konulan malzemelerin nereye götürülüp kimlere verildiği açıklanmıyor.

Bunun yanı sıra, sosyal medya üzerinden depreme ilişkin siyasi iktidarı, devleti eleştirenler, onların sorum(suz)luluklarını açığa çıkaranlar; halkı bu yaşananlara sessiz kalmamaya çağıranlar hakkında takibat başlatılıyor; soruşturmalar açılıyor. Halkı gerçekler hakkında bilgilendirmek isteyen herkes baskı ve zorla sindirilmeye çalışılıyor.

Depremde ölen insanların sayısı 40’ı bulmuşken, siyasi iktidar “asayiş berkemal” havası yaratmaya; devletin tüm imkanlarını seferber ettiği algısı oluşturmaya çalışıyor. Tekelci faşist medya da bu konuda üzerine düşen görevi en iyi şekilde yerine getirmeye çalışıyor.

Ama gerçekler yedi kat yerin dibine gömülmüş olsalar bile orada kalmıyor ve gün yüzüne çıkmaya devam ediyorlar. Artık bütün dünya biliyor ki, deprem ve diğer doğal felaketlerde ölmek “kader” değildir; olamaz. Zamanında gerekli önlemler alındığında, “kar”, “rant” odaklı değil, insan odaklı düşünüldüğünde bu felaketler önlenebilir, yahut en az kayıpla atlatılabilir. Ama kapitalistlerin kar hırsı ve sermayenin hizmetindeki siyasi iktidarların doğayı ve insanı hiçe sayan politikaları sonucu bu tür felaketler ağır yıkımlara ve kayıplara neden olmaktadır. Olayı “takdir-i ilahi” ya da “kader” olarak adlandırmak, en hafif tabiriyle sorumluluktan kaçmaktır.

Ne yazık ki bu depremde bir kez daha şovenizm zehrinin devlet eliyle insanlara nasıl şırınga edildiğini de gördük. İnsanlar ölülerini gömmeye, yaralılarını hastaneye taşımaya çalışırken, açlıkla ve soğukla mücadele ederken insanlara yardım eli uzatmak, dayanışmayı yükseltmek yerine internet arama motorlarında “Elazığ Kürt mü?” sorusunun cevabı en çok aranan soru olarak yükselişe geçmesi kaygı vericidir. Böylesi bir konuda dahi yardım etmek için insanların ulusal kimliğine bakmak açıktan açığa ırkçılıktır ve bu tabloyu ortaya çıkaran dinci-faşist iktidarın politikalarıdır.

Şimdi yapılması gereken en önemli ve en acil görev, bölge halkının yanında olmak, depremden zarar gören insanlarla dayanışmayı en üst düzeye çıkarmaktır. Dinci faşizmi teşhir etmek, onun halklar arasında yıkmaya çalıştığı köprüleri yeniden kurmaktır. Halkların mücadele birliğini yükselterek yaralarımızı birlikte sarabilir, doğal felaketlerde ölümleri bizlere “kader” diye yutturmaya çalışanları devrim depreminin altında bırakabiliriz.

Mücadele Birliği Platformu