< Ölümsüzlerimizin İzinde…

 

DKP/BÖG, MKP, TKP-ML, TİKB, TKEP/L Avrupa Komiteleri 8 Ocak günü bir açıklama yaparak, “Karl Liebknecht ve Rosa Luxemburg’un İzinde Devrim ve Sosyalizm Mücadelemiz Sürüyor! Ölümsüzlerimizin İzinde…” dediler.

Açıklama şöyle:

Spartakist devrimin üzerinden bir asır geçti.

Ancak biz devrimci komünistler, Spartakist devrim önderlerinin, Karl Liebknecht ve Rosa Luxemburg’un Alman proletaryasına ve uluslararası proletaryaya yaptıkları önderliği bütün canlılığıyla bugün de yaşıyoruz. Bilinçlerimiz Spartakist önderliğin Marksizmiyle, ruhlarımız onların devrimci cüretiyle dolu.

Spartakist hareketin içinde yükseldiği koşullarla bugün Türkiye’de, Ortadoğu’da ve genel olarak dünyada yaşanan koşullar arasında o kadar benzerlikler var ki, Spartakist önderlerini anıtlaştıran “ölülerimiz bizi uyarıyor” manifestosu bir asır öncesinden bugünün proleter devrimcilerine de seslenmekte.

Kadın ve erkek işçiler

Spartakist devrimi, tıpkı bugün içinde bulunduğumuz gibi kapitalist emperyalizmin bir yeniden paylaşım savaşının içinde doğdu. Bugün bizler de hâlâ kapitalist emperyalizmin bitmeyen bunalımlarının yeni bir evresinde bulunuyoruz. Bütün dünya; Uzakdoğu’dan Ortadoğu’ya, Afrika’dan Latin Amerika’ya kadar bütün dünya proletaryası ve emekçi halkları, topyekûn bütün insanlığı sömüren finans kapitalizmin daha fazla kâr, daha yoğun mülkiyet savaşının içinde. Bu savaş, kapitalizmin ve dünya pazarlarının gelişimine bağlı olarak kendinden öncekilerden daha yaygın, daha büyük şiddette, daha yıkıcı, ve daha kan dökücü boyutta yaşanıyor. Milyonlarca insan bir avuç para babasının kâr hırsı uğruna kadın, çocuk ayrımı gözetmeksizin ölüyor, daha milyonlarcası ise yaşayabilmek için evlerini terk ederek kendilerine sığınacak bir yer arıyor.

Kapitalist emperyalizmin insanlık düşmanı bu talan ve soygun egemenliğine karşı proletaryanın tavrını ilk olarak Lenin ve onun takipçileri, Liebknecht-Luxemburg ve Spartakistler ortaya koydu: Emperyalist Savaşa karşı Devrimci Savaş… Ya emperyalist barbarlık, ya sosyalizm!.. Emperyalizmin kana ve ateşe boğduğu dünyaya barışı ancak devrim getirecektir.

Yaşam çok geçmeden önderlerimizi doğruladı. Emperyalist savaşın hızı önce Bolşevik Devrimi’yle kesildi, sonra Spartakist Devrim’in başlamasının tam gününde birinci paylaşım savaşı bitti. Alman burjuvazisi ve uluslararası burjuvazi Rusya’dan sonra Avrupa’nın en gelişkin kapitalist ülkesi olarak Almanya’nın da proletaryanın iktidarına geçmesini, evrensel sömürü ve soygun düzeninin parçalanmasını istemediler. Yıllardır süren kanlı savaşı bitirdiler.

Yüzyıl öncesinden önderlerimizin bize yaptığı en birinci uyarı budur: Emperyalistlerin yol açtığı ve bütün insanlığı, tarih içinde ve bugün bütün dehşetiyle gözlemleyebildiğimiz gibi, kana ve ateşe boğan savaşlara karşı yapılması gereken tek şey, emperyalizme karşı devrimci savaşı yükseltmektir.

Emperyalizm çağında savaşları barışa erdirmenin yolu her ulustan liberallerin ve liberal solcuların yapageldiği gibi savaş tekellerini diplomatik ve uslu politikalarla barışa ikna etmek gibi bir hayalin peşinde koşmak değil, onların karşısına devrimi dikmektir.

Bunu ülkemizde de gördük. Kürt ulusal devriminin güçlü bir iradeyle yükselttiği özgürlük savaşı liberallerin ve liberal solcuların “çözüm ve barış” politikalarıyla nasıl da geri düşürüldü. Kürt ulusal devriminin bayraklarıyla, Kürt halkının halaylarıyla renklenmiş Bakur kentleri sivil halka yönelik kanlı katliamlar, kent bombardımanları sonrasında bugün, faşist TC iktidarının her gün bir belediyeye el koyduğu, her gün seçilmiş yerel yöneticilerin tutuklandığı, her gün bir polis aracının Kürt diye bir insanımızı ezerek öldürdüğü günleri yaşıyoruz.

Gençler, Göçmen Emekçiler, Yoldaşlar,

Kürdistan’dan Bolivya’ya, Filistin’den Türkiye’ye “Ölülerimiz bizi uyarıyor”: Proletaryanın barış politikası devrimdir!

Yoldaşlar,

Önderlerimizin bize ikinci uyarısı, proletaryanın ve emekçi sınıfların emperyalizme ve burjuva iktidarlara karşı mücadelesindeki başarının ancak ve ancak emekten yana görünüp aslen burjuvazinin siyasal kolu olan oportünistlere ve sosyal demokratlara karşı mücadeleyle mümkün olacağı üzerinedir. Sosyal demokrasinin ve oportünizmin esas olarak proletarya ve devrim düşmanı politikalarına karşı sınıf bilinçli işçilerin ve devrimci öncünün çok dikkatli olması devrimler tarihinin ve ülke devriminin önemli bir dersidir. Oportünizm ve sosyal demokrasi işçi sınıfı içindeki etkileri gereği sadece proleter mücadeleyi saptırmakla yetinmezler. Onlar burjuvazi adına proleter devriminin ve onun öncü kadrolarının kanlı düşmanıdırlar, aynı zamanda.

Nasıl Bolşevik devriminde Çarın alaşağı edilmesinden sonra sosyal demokratlar proletaryaya ve onun öncü partisine karşı savaş açtılarsa, Spartakist devrim de, Kayser’in devrilmesi ardından, ilerleyen zamanlarda Nazilerle işbirliğine kadar varacak kertede proletarya ve devrim düşmanı kesilen sosyal demokratların bütün gerici egemen sınıflarla birlikte düzenlediği saldırılarla yenilgiye uğratıldı. Yüzlerce komünist militan ve devrimci proleter düne kadar aynı parti içinde oldukları sosyal demokratlar ve oportünistlerce katledildi. Karl Liebknecht ve Rosa Luxemburg sosyal demokrat partinin başkanı ve başbakan Friedrich Ebert’in talimatıyla katledildiler.

Bu isim önemlidir. Proleter ve emekçi sınıf muhalefeti ya da siyasal demokrasi mücadeleleri içinde bu isim sıklıkla karşınıza çıkacaktır, çıkmaktadır. Bu isim Alman burjuvazisinin karşı devrim bayrağıdır. Alman emperyalizmi hegemonyası altına almak istediği ülkelerde proleter ve emekçi sınıf hareketlerinin öncülüğünü, siyasal demokrasi hep bu isimdeki vakıflar üzerinden ele geçirmeye çalışmaktadır.

Yoldaşlar,

Spartakist devrimi önderlerinin bizlere yönelttiği bir diğer uyarı devrim imkânının geliştiği koşullarda proletaryanın eylemini merkezileştirecek ve yönetecek öncü örgütün oluşturulmasında asla vakit kaybedilmemesidir.

Spartakistler, emperyalist savaş koşullarının ortaya çıktığı andan itibaren Alman sosyal demokratların burjuva işbirlikçisi politikalarına karşı bağımsız bir parti inşasını devrimin patlak verdiği ana kadar erteleme hatasına düştüler. Bu onların hayatlarına, devrimin yenilgisine mal oldu. Luxemburg, katledilmeden birkaç gün önce yazdığı değerlendirmesinde proletaryanın devrime henüz hazır olmadığından, örgütlenmenin yetersizliğinden ve ülke çapında devrimci proleter faaliyetin eylem birliğinin eksikliğinden bahsediyordu. Olaylar göstermişti ki devrim, proleter gelişmenin tehlikesi karşısında karşı devrimin provokasyonlarıyla patlatılmıştı. Berlin’deki kalkışma ve sosyalist cumhuriyet ilanını Bremen, Münih gibi kentlerdeki sosyalist cumhuriyet ilanları takip etmiş ama bu ve değişik kentlerdeki proleter eylem arasındaki koordinasyonu ve güç yönetimini sağlayacak merkezi bir devrim kurmaylığı bulunmadığı için kent devrimleri kısa süreler içinde tek tek yenilmişlerdir.

Şimdi Türkiyeli devrimciler olarak bizler de, emperyalist savaşın bölgedeki yoğunluğu itibariyle giderek derinleşen bir devrimci sürecin içine girmiş durumdayız. Yarınki süreçte, ’70 ya da Gezi Haziranı gibi bir kitlesel kalkışmayı devrime evriltecek bir öncü ve önderlik hattı kuramadığımız takdirde her tarihsel tekrarda olduğu gibi acı bir aşağılanmayla karşılaşmamız kaçınılmaz olacaktır.

Bugün Türkiye devrimci hareketi Dersim’den Adana’ya, Diyarbakır’dan İstanbul’a kadar çok geniş bir alan içinde örgütlü ve etkin olmasına karşın devrimci sol örgütlerin kendi içindeki dağınıklık ve koordinasyon eksikliği giderildiğinde ortaya büyük bir devrimci gücün çıkacağı açıktır. Önderlerimizin uyarısı ve tarihimizin dersleri ışığında Türkiye devrimci hareketi giderek kendini hissettiren halk hareketinin öncülüğünü emperyalist burjuvaziye kaptırmadan onu devrime götürecek bir dalga haline getirebilmek için zaman geçirmeden devrimin öncü hattını kurmayı ve bunu ülke çapında merkezileşmeye tekabül edecek bir eylem birligini önüne görev olarak koymak zorundadır.

Önderlerimiz bize hatırlatıyor ki örgüt proletaryayı hiçken hep eden mekanizmadır ve halkın örgütlü iradesi asla yenilemez!..

Yoldaşlar,

Bütün ülkelerden oportünistler için önderlerimizin uyarıları devrim kaçkınlığına gerekçedir. Bakın şu Alman “komünist”lerinin haline… Ülkede faşist AfD günden güne güçlenip kendi partileri erirken önderlerin uyarısını çoktan unutmuş, onların devrimci politika ve tarzlarından uzak, Rosalaşmayı bir makyaj kültürü olarak ele almaktan, Kautsky’nin kararlı takipçisi olmaktan daha başka bir şey değiller. Ya Türkiye’deki oportünizm ve revizyonizm… Birleşik Hareketin devrimci zorlamaları karşısında onlar da bazı makyajlara başvursalar da nihai olarak dünya ve ülke tarihinde varlığını devrimci kadroların ve devrimci halk muhalefetinin tasfiyesine adamış sosyal demokrat partinin, CHP’nin ya doğrudan organik bir bağlantısı ya da onun gölgesinde tahkim edici konumdan asla çıkmıyorlar.

Bize gelince; Türkiye devrimci hareketi sınıf ve kitle yönelimi ve örgütlenmesi açısından büyük zaaflar taşısa da onun tarihsel ve geleneksel avantajı devrimci atılganlığı ve inisiyatif üstünlüğüdür. Türkiye devrimci komünist hareketi Mustafa Suphi’lerden, Paramazlardan, Mahir’lere, Deniz’lere, Kaypakkaya’lardan Sarya’lara Aynur’lara kadar yüzyıllık bir tarihimiz içinde ölümsüzlerimizin izini takipten asla geri düşmedi. Oportünizmin ve revizyonizmin tıkamaya çalıştığı devrim damarlarını her seferinde ölümsüzlerimizin kanıyla açmayı başardık. Artık bu başarıyı mücadele ve devrim atılımıyla taçlandırmak bize ölümsüzlerimizin talimatıdır.

Önderlerimizin uyarılarıyla ölümsüzlerimizin izinde…

Yaşasın Devrim ve Sosyalizm!..

DKP/BÖG Avrupa Komitesi, MKP Avrupa Komitesi, TKP-ML Avrupa Komitesi, TKEP/L Avrupa Komitesi, TİKB Avrupa Komitesi