İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun Temmuz ayı başlarında yaptığı göçmenlerin sınır dışı edileceği açıklamasından sonra İstanbul Valiliği'nin 22 Temmuz 2019 tarihli kararıyla İstanbul'daki özellikle Suriyeli göçmenlere karşı bir cadı avı başlatılmış durumda.
Polis, gözüne kestirdiği insanları zorla otobüslere bindirip Göçmenlik Merkezlerine götürüyor. Kaydı İstanbul’da olmayan göçmenler kayıtlı oldukları illere, “kağıtsızlar” ise sınır dışına… Soylu'nun açıklamasına göre bu yıl içinde Türkiye'den 80 bin kişi sınır dışı edilecek.
Çoğu Suriye'deki savaştan kaçıp gelmiş 3 milyonu aşkın insan bir süredir Türkiye'de yaşama tutunma mücadelesi veriyordu. Suriye'den kaçan insanların büyük bir çoğunluğunun Türkiye'yi tercih etmesi bir tesadüf değil elbette. Sınır komşusu olmanın ötesinde, Türkiye'nin, emperyalizmin IŞİD eliyle Suriye'ye yerleşme stratejisine önayak olma gayretlerinin bunda payı oldu. Cihatçıların bu topraklarda eğitilip Suriye'ye gönderildiğini; orada savaşırken yaralananların burada tedavi edildiğini duymayan, bilmeyen kalmadı. Dolayısıyla sorun bir bumerang gibi sorunu yaratanlara geri döndü. Evleri başlarına yıkılan halklar kendilerine güvenli yerler aramaya başladılar.
Her savaşın ilk sonucundan biri olan göçmenlik sorununu Türkiye bir anda kucağında buluverdi. "Muhtaçlara kucak açma" yalanı ile TC devleti, gerçek niyetlerini gizlemeye çalıştıysa da, kısa sürede işin rengi anlaşıldı. Kamplarda dinci-faşistleri eğitme, adam devşirme mantığı yüzünden BM’nin işe karışmasına engel olan TC, bir süre sonra Avrupa ve ABD'ye heyheylenmek suretiyle “masraflarını ödettirmeye” çalıştı ama bu kapılardan eli boş dönünce, bu politikanın astarının yüzünden pahalı olduğunu anladı. Suriye'den gelenleri sınır dışı etmeye başladı.
Bu süreçte üzerinde durulması gereken bir diğer konu, halklar arasında düşmanlık yaratan söylemlerdir. Savaştan ve savaşın yıkıcı sonuçlarından değil de "vatanından kaçmış" olarak değerlendirilen bu insanlara karşı Türkiye'de yaşayan halkların, işçi ve emekçilerin tepkileri arttı. Zaten kısıtlı olan iş, aş imkanlarının göçmenlerle paylaşılmak zorunda kalınması, kimi insanlarda şoven duyguların gelişmesine neden oldu. Sorunu yaratan içinde bulundukları tekelci kapitalist sistem ve onun hükümeti/ devleti değil de bu göçmenlermiş gibi düşünenler, dışarıdan gelenlere karşı işi fiili saldırılara kadar vardırdılar. Savaşları yaratan emperyalist-kapitalist sisteme tepki duymaları gerekenler, savaşın yıkıcı sonuçlarından kaçan insanlara bu tepkileri yönelttiler. Elbette meselenin misafirperverlikle vb. ilgisi yoktur. Mesele, sorunu yaratmış olanların sorunu çözemeyecek oluşudur. Nihayetinde gelinen noktada çözemeyecekleri görülmüştür.
Sorunun çözümü, öncelikle dünya üzerinde savaşlara son vermektir; bu da ancak sosyalist bir dünya kurmakla mümkündür. Yine insanların ulusal önyargılardan kurtulmalarının, kardeşleşmelerinin yegane yolu sınıfsız, sınırsız bir dünya kurmakla, komünizmle mümkün olacaktır.
Bu nedenle başka halklara karşı devletler/ hükümetler eliyle oluşturulmuş önyargı ve düşmanlıklardan kurtulmanın yolu, halkların emperyalist-kapitalist sisteme karşı mücadelelerini ortaklaştırmaktır.
Bütün Ülkelerin İşçileri ve Emekçi Halkları Birleşiniz!
Mücadele Birliği Platformu