KESK ile ilgili yaptığımız tüm değerlendirmelerde meseleye her zaman tarihsel yaklaştık. KESK genel merkezinde yaşanan olaya da tarihsel yaklaşmak zorundayız. KESK’in bürokratlarının açıklamalarındaki gibi “bir grubun yaptıkları” sığlığında yaklaşırsak meselenin özünü asla kavrayamayız.
Devrimci emekçilerin onlarca bedelle sokakta kurduğu sendikanın, bugün reformistlerin hâkimiyetinde olması da bir günde olmadı. Kurulduktan sonra başladı ve bugün hala olanca gücüyle devam ediyor devrimcilerin sendikadan tasfiyesi. Bütün süreç bir yana, sadece OHAL dönemindeki pratiğiyle bile devrimci emekçilerin tasfiyesinin ne durumda olduğunu görmek mümkün. Daha önceki açıklamalarımızda da belirttiğimiz gibi bırakın mücadele etmeyi, adeta ölü taklidi yapan bir KESK var.
Yapılan son açıklamada: “Yaklaşık 2 yıldır OHAL’e, baskıcı otoriter iktidara karşı yoğun bir mücadele yürüten konfederasyonumuza yönelik yoğun bir itibarsızlaştırma var” diyor KESK eş genel başkanı. “Yoğun bir mücadele yürüten” konfederasyonumuza soruyoruz; OHAL boyunca ne yaptınız? Biz söyleyelim; ihraç edilen üyelerine parasal ve hukuki destek, rutin ve temsili basın açıklamaları. Hepsi bu mu? Tabi ki hayır! Mesela OHAL’in ilk dönemlerinde alınan miting kararını valilik yasakladı diye iptal ederek KESK tarihine geçtiniz. Tabanın onca ısrarına rağmen sokaklara çıkmadınız, çıkanları da bireysel eylem yapıp örgüt kararına uymamakla suçladınız. Devrimci emekçilerin baskısı sonucu başlatılan İstanbul’daki Bakırköy, Kadıköy ve Kartal eylemlerini desteklemediğiniz ve tüm yükü ihraç edilen emekçilere yıktığınız gibi, bitirmek için de yoğun mesai harcadınız ve bitirdiniz. Say say bitmez bu “yoğun mücadele”.
KESK Genel Merkezi’ndeki olaya gelirsek; KESK Genel Merkezi’ne KESK üyesi herkes girebilir, eleştirel her türlü demokratik eylemi yapabilir. Kendi üyesine “işgalci” deme şuursuzluğu asla kabul edilemez. Sendika kapıları sadece üyelere değil sınıfın tüm destekçilerine, taraflarına, gruplarına açık olmalı. Ayrıca sendika kapılarının kapatılmasını sadece bugün yaşamıyoruz. Bu konuda sendikanın 19 Aralık katliamındaki tavrını da unutmamak gerekir.
Hiçbir sendika bürokratı, bu sendikanın üyelerine hele de faşizm tarafından ihraç edilmiş emekçilere saldıramaz, şiddet uygulayamaz. İşte belirttiğimiz bu iki konu, her şeyden daha çok itibarsızlaştırmaktadır bu sendikayı. KESK derhal bu tavrına son vermeli ve ihraç edilen üyelerin talep ve eleştirilerini dikkate almalıdır.
Bu konuda sosyal medyada “#keskonurumuzdur #onurunasahipcik” şeklinde bir tag oluşturuldu. İsçi sınıfının ve emekçilerin onuru binalar değil, mücadelesidir. Bu binaları mücadele alanına çevirmek onurdur. Sendikalar mücadelenin araçlarıdır, amaçları değil. Onur kavramının böyle içi boşaltılarak kullanılması demagojiden başka bir şey değil. KESK üyelerini süslü sözlerle aldatmaktan vazgeçmelidir.
Herhangi bir kişinin ya da grubun tavrı, kapılar açıkken eleştirilebilir. Kapıları kapatma, dışarı atma, tasfiye etme eylemi gerçekleştiğinde eleştiri hakkınızı kaybedersiniz. KESK bir grubu işleyişe uygun davranmamakla suçluyor. KESK'in tüm işleyiş mekanizmalarından devrimcileri tasfiye ederseniz, işleyişi kapatırsanız tıpkı anti-demokratik tüm uygulamalarda olduğu gibi, siz işleyiş dışı davranışlara kapı açarsınız. Bunun için kimseyi suçlayamazsınız.
Bu sendikayı bizim de içinde bulunduğumuz devrimci emekçiler kurdu. Ne reformist sendika bürokrasisinin devrimcileri tasfiyesine göz yumarız, ne de son yaşananlara sessiz kalırız.
Yaşasın Emekçilerin Mücadele Birliği!
DEK (Devrimci Emekçi Komiteleri)