Covid-19 pandemisinin ikinci dalgası, başta işçi sınıfı olmak üzere tüm emekçi sınıfları, yoksul kitleleri çok yönlü biçimde vurmaya devam ediyor. İkinci dalganın yıkım sonuçları, birinci dalganın etkilerinden çok daha vahim. Kitlesel ölümler kapıda.
Hükümet, ölümlerin, hastaların, yoğun bakımdakilerin gerçek sayısını gizliyor. Gerçek rakamların ortaya çıkmasının emekçi sınıfların büyük bir tepkisine yol açacağını, zaten sorgulanan hükümet politikalarının büyük bir tepki kaynağına dönüşeceğini görüyor. Durumdan korkuyor.
Emekçi sınıflar, iktidarın politikalarının burjuva sınıfın, kapitalistlerin çıkarlarını korumaya yönelik olduğunun bilincindeler. Sokaktaki insan, iktidarın emekçi insanların yaşamını şirketlerin, bankaların, kapitalistlerin çıkarlarını korumak uğruna hiçe saydığını, emekçilerin yaşamlarını bile bile, göre göre tehlikeye attığını biliyor, görüyor.
İktidar için önemli olan, işçinin, yoksulun, işsizin yaşamı değil, “üretim ve tedarik zinciri” dedikleri şeyde aksama olmamasıdır.
Geçerken belirtelim ki, “üretim ve tedarik zinciri” aksadı ve iktidar ne yapsa, daha fazla biçimde aksamaya devam edecek. Kitlelerin tüketimi, başta artan yoksulluk ve işsizlik olmak üzere, bir çok nedenden dolayı hızla düşerken, kapitalistler üretime bir şey olmamış gibi devam edemezler. Etmiyorlar da. Büyük kapitalist firmaların, şirketlerin, örneğin havayolu şirketlerinin birer birer nasıl iflas ettiklerini; iflas eden şirketlerin sayıları yüzbinlerle ölçülen işçilerinin bir anda işsiz kaldıklarını hep birlikte görüyoruz. Bu, tüm kapitalist şirketler için geçerlidir.
Bu ayrı bir inceleme konusudur. Biz devam edelim.
Bütün dünyada burjuva iktidarlar Pandeminin ağırlaştırdığı ve hızlandırdığı bunalımdan kapitalistleri en az zararla çıkarmak için seferber oldular. Burjuva devletler, gericisinden faşistine kadar hepsi, maddi olanaklarını, kapitalistleri kurtarmak için sonuna kadar kullandılar. Bütün ülkelerde, burjuva hükümetler işçileri, emekçileri açlık, yoksulluk ve hastalıkla baş başa bırakırken kapitalistlere trilyon dolarları aktardılar. Hükümetler bu trilyon dolarları nereden buldular?
Hiçbir hükümet bir sınıftan almadan öteki sınıflara bir şey veremez. Kapitalistlere aktarılan trilyon dolarlar, emekçi sınıflardan sızdırılan değerlerden başkası değildir. Emekçi sınıflardan alınan, kapitalistler sınıfına aktarıldı. Süreç devam ediyor.
Türkiye’de durum yukarda göstermiş olduğumuz dünyadaki durumdan farklı değil. Dinci faşist iktidar, emekçi sınıflardan sızdırdığını tekellere, bankalara, mali sermayeye aktarıyor. Çünkü, RTE’nin TOBB Türkiye Ekonomi Şurası”na katılan kapitalistlere söylediği gibi, iktidarla kapitalistler arasında;
“Kalpten kalbe bir yol vardır görülmez, gönülden gönüle gider yar oy' diyen aşık gibi bizim de sizinle aramızda gönülden gönüle kurulu bir köprü var.”
Evet bu yol “görülmez” bir yoldur ve bu sayede RTE, emekçi sınıfların bir kısmını, gerçek yüzünü saklayarak, aldatabiliyor, iktidarının burjuva sınıf karakterini gizleyebiliyor. Ama işte bazen böyle “yol kazaları” gerçekleri herkesin görebileceği açıklıkta ortalığa seriyor.
Böylece, kapitalist sınıfın ve onun politik iktidarının, dinci faşist iktidarın ve bu iktidarı temsil eden RTE’nin politikası, bir kez daha ortaya çıkmıştır. Bunlar işçilere, emekçilere yoksul Kürt halkına, işsizlere açlıktan ölmek ile hastalıktan ölmek dışında bir yol bırakmıyorlar.
Ya açlıktan ölmek ya da hastalıktan ölmek!
İşçilerin, emekçilerin, yoksul kitlelerin, Kürt halkının yoksul emekçi kesimlerinin karşı karşıya bırakıldıkları ikilem budur. Burjuvaların bize reva gördüğü şey budur: Her durumda ölüm.
İşçilerin, işçi sınıfının, emekçilerin, yoksul halkların kendilerine reva görülen sona yanıtları şöyle olmalıdır: Açlık ya da hastalıktan ölmektense bize bunu reva görenlere karşı ölümüne savaş! Bizi, çocuklarımızı, gelecek kuşaklarımızı ölüme mahkum eden bu düzeni, bu düzenin sahibi kapitalistleri, onları koruyan politik iktidarlarını yıkmak için ölümüne bir savaşım içine girmek. Bu yolda ölmek açlık ya da hastalıktan kıvrana kıvrana ölmekten bin defa yeğdir.
İşçi sınıfı, emekçiler, yoksul Kürt halkı kendilerini ölüme mahkum eden bu düzene karşı ölümüne bir savaşım içine girdiklerinde yanlarında toplumun diğer ezilen, sömürülen, pandeminin büyük yıkıma uğrattığı güçlerini de bulacaklar. Bu güçlerin başında şehir küçük esnafı, küçük dükkan sahibi, köyün yoksulları ve küçük tarla sahibi geliyor. Çünkü, burjuvazinin çıkarlarını titizlikle kollayan dinci faşist iktidar toplumun bu kesimlerini de açlık ve hastalığın pençesine atmış durumda. İşçiler, işçi sınıfı, emekçiler kendilerini kurtarmak için ileri atılırken kapitalizmin ve pandeminin yıkıma uğrattığı bu güçleri de kurtarmış olacaklar.
Kapitalizm bütün dünyada, tarihte eşi benzeri görülmemiş bir krizin içinde. Pandemi, bu krizi olağanüstü derecede derinleştirdi, yıkıcı etkisini artırdı. Onun için dünyada olduğu gibi Türkiye’de de kapitalizm, burjuva egemenlik yıkılmadan işçi sınıfını ya açlıktan ya da hastalıktan ölümle karşı karşıya bırakan bu durumdan kurtulamayız.
Yapılacak şey, düzeni yıkacak bir ayaklanma için ileri atılmaktır. İşçi sınıfı yıkıma uğruyor. Esnaf yıkıma uğruyor. İşsizler açlıktan ölümle karşı karşıya. Kapitalistler her gün binlerce işçiyi kapının önüne koyarak yaşamdan kovuyor; açlığın öldürücü pençesine teslim ediyor. Bütün emekçiler, bütün yoksullar Covid-19 pandemisinin öldürücü etkisine terk edilmişler.
Devletten, burjuva sınıfa “kalpten kalbe giden görünmez yollarla bağlı” dinci faşist iktidar ve faşist devletten isteklerde bulunarak, onlara istekler listesi sunarak buradan kurtuluş mümkün değildir. Dinci faşist iktidardan, faşist devletten isteklerde bulunmak bizi ezen ve ölüme terk eden düzenin ömrünü uzatmaktan başka anlama gelmez.
Burada sınıf bilinçli devrimci öncü işçilere tarihsel bir görev düşüyor. Kapitalizmin, burjuva düzenin ve onun tüm politik kurumlarının içinde bulundukları bu derin krizden bu düzeni yıkmak için işçileri ayağa kaldırmak. Onlara devrimin yolunu, devrimin zorunluluğunu, kaçınılmazlığını, kapsayıcılığını anlatmak.
İşte günümüzün acil görevi budur.