Faşist devlet durmadan, her gün bir ya da bir kaç yere birden saldırıyor. Libya, Suriye, Rojava, G.Kürdistan faşist devlet için birer savaş alanı. Bir yerde durduğunda öbür yere; orada durduğunda bir başka yere savaş uçaklarını, silahlı insansız araçlarını (SİHA)larını gönderiyor.

Libya’da Sirte düştü düşecek diye sevinirken Rus savaş uçakları onu gersin geri püskürtünce G.Kürdistan topraklarına, Kürt halkına yöneldi.

UKH’nin verdiği bilgilere göre, 14 Haziran gecesi, Zap bölgesine bağlı Sida ve Şehit Rüstem alanlarını, Avaşin bölgesine bağlı Werxele alanını, Xakurke bölgesine bağlı Sinine alanını ile Kandil bölgesine bağlı Şehidan ve Zergele alanını savaş uçaklarıyla bombaladı. Şengal, Maxmur Kampı bölgesi ve Xanesor’da Serdeşt Hastanesi de uçaklarla bombalanan yerler arasında.

Türk Savunma Bakanı da bu saldırı dalgasına “Pençe Kartal Operasyonu” adını takmış.

Faşist devlet, Kürt halkına karşı çok yönlü bir saldırı dalgası başlatmış durumda. Türkiye ve Kürdistan’da gün geçmiyor ki, Kürt halkına yönelik bir saldırı haberi, bir Kürdün katledildiği, insanlara evleri dahil her yerde işkence edildiği, tutuklandığı ya da gözaltına alındığı haberi gelmesin. HDP üzerinden Kürt halkına karşı estirdiği baskı ve terör ise zaten biliniyor.

Durmadan ve her gün, her saat, her an saldırıyor. Durursa, bisiklet üzerindeki biri gibi, düşeceğini düşünüyor.

Faşist devlet bu saldırıları tek başına yapmıyor. Faşist devletin gücünü abartmamak lazım. Faşist devlet, G.Kürdistan hava sahasını kontrol eden ABD’nin izin ve onayı olmasaydı değil savaş uçağı, kuş bile uçuramazdı.

Faşist devlet, G.Kürdistan yönetiminin istihbarat dahil, türlü çeşitli desteği, saldırılara karşı sessiz kalma taahhüdü olmasaydı kafasını bile uzatamazdı.

Faşist devlet, Irak merkezi hükümetinin göstermelik kınamalarla ve “endişeliyiz” açıklamalarıyla yetineceğini bilmeseydi Kürdistan topraklarına doğru bir adım dahi atamazdı.

Öyleyse bir kez daha şu demirden yasayı görmüş oluyoruz: Burjuva -ulusal- hükümetler, emekçi sınıflara, proletaryaya karşı ancak bir “bütün oluştururlar”.

G.Kürdistan’da ulusal giysi altında gizlenemeyen bir sınıf egemenliği, burjuva sınıf egemenliği var. Bu egemen sınıfın politik güçlerinin izin ve onaydan da öte, açık desteği olmasaydı, faşist devletin böyle bir saldırıya kalkışamayacağını UKH de biliyor. Bu, çok net.

Öyleyse geçerken ve sırası gelmişken bir parantez içinde belirtelim: Kürt halkının ulusal birliği sorunu çözüme kavuşturulmalıdır. Başka bir ifadeyle, Kürt halkının ulusal birliğini sağlamak için bir mücadele yürütülmelidir. Ne var ki, Kürt halkının ulusal birliği, bu aşamadan sonra, ancak ve ancak proleter temelde kurulabilir. Bu birliği burjuva temelde kurmanın nesnel koşulları ortadan kalkmıştır. Bugüne kadarki “ulusal birlik” çalışmalarından sonuç alınmamış olması bu yönüyle ele alınmalıdır. G.Kürdistan yönetiminin faşist devletin saldırılarına böyle destek vermesi bu açıdan da değerlendirilmelidir.

Ama bu, ayrıca ele alınması gereken bir konudur ve parantezimiz buraya kadar.

Şimdi görev, Kürt halkıyla mücadele birliği içinde faşist devlete ve sermaye egemenliğine karşı birleşik devrim mücadelesini geliştirmektir.

Şimdi görev, Kürt halkına yalnız olmadığını pratik eylem içinde göstermektir.

Türkiye işçi sınıfı ve emekçileri, faşizmin baskı ve terörünü; bizi, kanımızı kuruturcasına sömüren sermaye sınıfının egemenliğini yıkmak için Kürdistan halklarıyla, Kürt halkıyla mücadele birliği içinde; Kürt ulusunun ilhak ve ezilen ulus durumuna son verecek istemleri öne sürmeliler.

Başka bir ulusu ezen bir ulus özgür olamaz!

Faşist devlet ve dinci faşist iktidar tarihinin en güçsüz döneminde büyük bir korku içinde olduğu için durmadan saldırıyor. Tekelci sermaye sınıfı egemenliğini artık sadece zor araçlarına, polis, asker, yargı, zindan zincirine dayanarak sürdürebiliyor. En ufak bir gevşeme göstermesi durumunda iki ülkenin emekçi sınıflarının nasıl bir yıkıcı devrimci enerjiyle sokağa akacaklarını gayet iyi biliyor.

En sıradan bir eyleme dahi polis ve asker gücüyle saldırmasının nedeni budur.

Faşist devletin, dinci faşist iktidarın asıl korkusu, İstanbul-Diyarbakır arasında mücadele köprüsünün kurulmasıdır. Bütün çabası bunu engellemeye yönelik.

Öyleyse bu korkusunu gerçeğe dönüştürmenin zamanı! Kürt halkına faşist devlet, dinci faşist iktidar karşısında yalnız olmadığını göstermenin zamanı!