“Yanlış hesap Bağdat’tan döner” sözü, yanlış hesabın ömür boyu sürmeyeceğini anlatır. Gün gelir hesabın yanlışlığı ortaya çıkar ve hesabı yapan hatasının bedelini fazlasıyla öder.

2003’te Irak’ı işgal edip orada kuracağı askeri üslerle Ortadoğu’yu kontrol etmeyi hesaplayan ABD’ye yol göründü. Bundan sonraki tartışma konusu ABD’nin Irak’tan çıkarılıp çıkarılmayacağı değil, ne zaman çıkarılacağıdır. Yani mesele artık bir zamanlama meselesinden ibarettir.

ABD, hesabı 2003’te yaptı ve Irak’ı işgale girişti. Askeri gücüne dayanarak her şeyi çözebileceği sanısına kapıldı. Onun hesap cetvelinde halkların iradesi, onların istekleri, arzuları, devrimci enerjileri vb vb hanesi yoktu. Böylece, hiç bir burjuvanın kaçınamadığı o darkafalılığın yol açtığı yanlışa düştü. Cetvelde eksik vardı, bu yüzden hesap yanlıştı.

Bağdat işgal edildi. Binlerce, onbinlerce insan öldürüldü, yüzbinlerce insan yerinden, yurdundan edildi. Amerikan çizmesi altında ezildi. Saddam yıkılmış, ABD işbirlikçilerini iktidara getirmiş, zafer ilan edilmişti. Yanlış hesap, doğru göründü bir süre için.

Çok geçmedi, ABD’nin hesabının yanlış olduğunun ilk belirtileri ortaya çıkmaya başladı. Irak halkı, ABD ordusuna karşı başkaldırmaya başlamıştı. Bir gazetecinin dönemin ABD Başkanı George Bush’un yüzüne ayakkabıyı fırlatması fırtınayı haber veren ilk esintiydi.

Fırtına geliyorum diyordu, ama bu tür sarsıcı toplumsal gelişmelerde biraz beklemek gerekti. Arkasından, kısa süren şiddetli bir sağanak gibi, silahlı çatışmalar başladı. Irak halkı, ABD çizmesi altında ezilmeye son vermeye kararlıydı. Yerli işbirlikçiler, Irak ve Kürdistan burjuvaları, bölge gericiliği araya girdi ve bu ilk silahlı karşı koyuş yatıştırıldı.

Her ulusal baskı ulusal direnişe, bir ülkenin işgali, eninde sonunda bir halkın başkaldırısına yol açar ve işler bu noktaya geldiğinde hiç bir güç bunun önüne geçemez. Aksine, bir halk özgürlüğü için ayağa kalktığında sağında solunda ne varsa önüne katar, kendisine karşı direnenleri sele kapılmış kütükler gibi sürükler. ABD’nin hesabındaki yanlış buydu. Geçerken belirtelim ki, bu yanlış hesaptan hiç bir emperyalist, hiç bir saldırgan burjuva kaçınamaz.

On altı yıl geçti işgalin üzerinden. Irak halkı bu kez sadece ABD emperyalizmini değil, onun işbirlikçilerini de silip süpürmek için ayağa kalkmıştı. ABD’nin Bağdat Büyükelçiliği emekçi sınıflar, işçi ve işsiz gençlik, işçiler, yoksullar tarafından kuşatılmıştı. ABD’nin Bağdat Büyükelçisi, dehşet içinde, faltaşı gibi açılmış gözlerle personelini arka kapıdan tahliye ederken onaltı yıl önceki hesabın yanlış çıktığını merkeze, Beyaz Saray’a bildiriyordu. Amerikan elit sınıfında ve politikacılarında -ki bunların başında cehalet ve lümpen karakteriyle açık ara öne çıkan Trump gelir- kırk yıl öncesinin Tahran Büyükelçiliğinin hatıratı canlanır.

ABD faili, kendisini hedef alan ayaklanmanın müsebbibini hemen buldu: Kırk yıl öncesinin faili kimdiyse, Bağdat’ın faili de odur dedi ve elinin altındaki İranlı asker Kasım Süleymani ile beraberindeki Haşdi Şabi Komutan yardımcısını dronelerle öldürdü. Oysa durum tam tersiydi. Süleymani’nin yanındaki El Mühendis, diğer dinci örgütlerin yöneticileriyle birlikte Büyükelçilik kuşatmasını bitirmek için elinden geleni yapmıştı. Bu bilgiler sonradan ortaya çıkıyordu. ABD’nin Bağdat Büyükelçiliğini basan, kuşatan ve işgale girişenler emekçi sınıflardan başkası değildi. Ayaklanma aylardır sürüyordu. Burjuvazinin politik güçleri “Yeşil Bölge” denen alana sıkışmış, bu bölge dışında hiç bir hükmü kalmamıştı. Ayaklanma, bir devrime çok yaklaşmıştı. Öyle ki ayaklanma artık “açların devrimi” olarak kabul ediliyordu.

Emperyalist işgal, ulusal baskı, ulusal onurun çiğnenmesi, işbirlikçi burjuvaların değil ama emekçi halkların başkaldırısına yol açar. Dahası bu halk, işbirlikçi burjuvaların ağır sömürüsü, baskısı, yoksulluk, işsizlik koşullarından bıkmış, özgürlüğe ve insanca yaşama susamıştı. Şimdi hepsine birden, emperyalistlere ve işbirlikçilerine karşı başkaldırıyorlardı.

ABD emperyalizmi, Süleymani’yi öldürüp onun şahsında İran’a saldırarak bütün bu tabloyu bulanıklaştırdı. Irak’ta aylardır süren ayaklanma arka plana itildi ve İran-ABD çatışması öne çıktı. İran, misilleme adına, ABD’yi el altından haberdar ederek Irak’taki bir Amerikan Üssünü vurdu. ABD bu danışıklı “misillemeyi” içine sindirdi ve suların durulması yönünde hareket etti; İran da...

ABD, bir kez daha yanlış hesap yaptı ve bu hesap şimdi yeni bir sürece yol açacak şekilde Bağdat’tan dönüyor. ABD’nin eylem ve açıklamalarını onur kırıcı bulan Irak emekçi sınıfları hem ABD’ye hem de işbirlikçi burjuvalara karşı şimdi daha kararlı, daha kesin bir mücadele içine giriyor. Emekçi sınıflardaki bu güçlü Amerikan ve işbirlikçi burjuvazi karşıtı duygular ve mücadele isteği, Irak Parlamentosundaki burjuva güçleri “Tüm Yabancı Askeri Güçlerin Iraktan Çıkarılması” kararı almak zorunda bıraktı. Bu “yabancı askeri güçler”e Türkiye de dahil..

Yabancı askerlerin Irak’tan atılması süreci başlamıştır artık; hiç bir güç bunun önünde ne durabilir ne de engelleyebilir. Kürdistan ve Irak burjuvazisi, başta ABD olmak üzere diğer emperyalist askeri güçlerin Irak’tan atılmasını engellemek için kolları sıvadılar. Çünkü bu emperyalist güçler olmadan ne Kürdistan’da ne de Irak’ta egemenliklerini sürdüremeyeceklerini biliyorlar. Sadece onlar da değil.. IŞİD gibi katil sürüleri de ABD ve diğer emperyalistler olmadan varlıklarını sürdüremezler.

Artık şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Irak ve Ortadoğu’da emperyalistleri ve işbirlikçilerini silip süpürecek bir süreç pratik olarak başlamıştır.