FAŞİZMİ YIKMAK MÜMKÜN (MÜ)?

24 Haziran seçimlerine şunun şurasında 3-4 gün kaldı. Aşağı yukarı saflar netleşmiş, herkes nerede duracağına karar vermiş gibi. Seçimler yaklaştıkça, dinci-faşist iktidarı seçimle “yenme” umudu, bazı çevrelerde tavan yapmış durumda.

“Yenme” kavramını bilerek tırnak içine aldık. Çünkü bu kavramı kullanan çevrelerin hepsi olmasa da büyük bir kısmı, bilerek kullanıyor. Faşizmi yıkmaktan değil, “yenmekten” söz etmeleri boşuna değil. Onların faşizmi kişi ve partilerden ibaret gören bakış ve yaklaşımlarının bir ifadesi bu.

Bunun gerçeklikle ilgisi yok elbette. Faşizm, Türkiye’de kurumlaşmış ve bir devlet biçimini alalı uzun yıllar oluyor. Dinci-faşistlerin yaptıkları, devlet içinde kurumlaşmış faşizme kitlesel taban kazandırarak ve toplumsal yaşamın tüm alanlarına yayarak onu topyekün bir faşizme dönüştürmeye çalışmaktır.

Tam da bu somut olgular nedeniyle faşizmi “yenmek’ten değil, yıkmaktan söz etmek gerekir. Öyleyse şimdi bir kez daha başlıktaki soruyu sorabiliriz: Faşizmi -somut durumda dinci faşizmden sözediyoruz- yıkmak mümkün mü?

Leninistler bu soruya tereddütsüz “evet” yanıtı veriyorlar. Bunun koşulları var ve bu koşullar fazlasıyla olgunlaşmış durumda. Klasik söylemle söylersek, “yönetenler artık eski yöntemlerle yönetemiyorlar.” Bu yüzden faşist baskı ve terörü sürekli yoğunlaştırıyor, yeni sistem arayışlarına giriyor, sivil faşistleri silahlandırıyor, örgütlüyor ve sokağa salıyorlar. Buna karşılık “yönetilenler de eskisi gibi yönetilmek istemiyorlar.” Toplumun bu kesimi, bu istemlerini artan bir eylemlilik, öfke, çatışma, başkaldırı biçiminde açığa vuruyor.

Toplumun ezilen, sömürülen kitlelerinde büyük bir öfkenin biriktiği, baskı ve terörden boğuldukları, bir soluk almak için en ufak bir umut ışığına sarıldıkları konusunda hemen herkes hem fikir. Leninistler, daha ileri giderek, toplum nüfusunun çoğunluğunun dinci faşizme ve düzene karşı olduğunu; dinci faşizmin arkasındaki kitle desteğinin hiç de yutturmaya çalıştıkları kadar olmadığını, verilere, somut olgulara, sınıf ilişkisinin doğru, kanıtlanabilir tahliline dayanarak ileri sürüyorlar.

Bu, devrimci durumdur ve bu olgu, giderek derinleşiyor. Ama buradan nasıl bir sonuç çıkarmak lazım? Leninistler dışındaki bütün parti ve örgütler, dinci faşistlerin seçimleri kaybedip “yenileceklerini”; sonra da çekip gidecekleri sonucunu çıkarıyorlar.

Oysa, dinci faşist iktidarın -çoğunluk kendilerinden yana olmamasına rağmen- ne yapıp edip- seçimi kazanmış gibi yapacağı, sonuçları böyle yansıtacağı, çok açık. Bunu pek çok kez ve sayısız olayla belli ettiler. “İşi, başlamadan bitirmek” istediklerini; “yazı da gelse tura da gelse” kazanacaklarını, sahte, mühürsüz, mükerrer oy kullanmayı yasalarla sağlama aldıklarını dünya alem biliyor.

Leninistlerin bu tablodan çıkardıkları sonuç; dinci-faşist iktidarın seçimle, sandıkla gitmeyeceği, bu yüzden şimdiden ne seçimleri ne de sonuçlarını tanımamak gerektiği; somut sınıf ilişkileri ve emekçi sınıfların içinde bulundukları koşulların bir ayaklanma havasına işaret ettiğidir.

Bu ayaklanma havası, sonuçların ilan edildiği gibi emekçi sınıfları ve ezilen halkları sokağa çağırmak için değerlendirilmeli. Haziran Halk Ayaklanmasından çok daha güçlü bir ayaklanma için koşullar var. Bu koşullar burjuva sınıfla uzlaşmak için değil, toplumsal bir devrimin doğuşu için değerlendirilmelidir.

Faşizm ancak bu durumda yıkılabilir ya da isterseniz “yenilebilir” deyin. Dinci faşist iktidar dahil, devlet içinde kurumlaşmış, belli bir kitle gücü edinmiş faşizmin yıkılması bir devrim sorunudur; seçim kazanma sorunu değil.

Emekçi sınıflara ve ezilen halklara doğruyu ve gerçeği söylemek gerek, boş, hiç bir zaman gerçekleşmeyecek ve sadece dinci faşizmin işine gelecek vaatlerde bulunmak değil. Leninistler, “sandıkla gitmeyecekler” derken umutsuzluğu değil, gerçek umudu, ezilen halklara ve emekçi sınıflara kesin güveni ifade ediyorlar. Çünkü, devrimin bu güçlerinin ayaklanacaklarına ve faşizmi tüm kurum ve güçleriyle yıkacaklarına inanıyorlar.

Evet faşizm yıkılabilir ve yıkılacak. Ama seçimle değil, devrimle..

 

Not: Bu satırlar yazıldıktan hemen sonra, AA’nın (Anadolu Ajansı) seçimlerden dört gün önce seçim sonuçlarını yayınlanmak üzere hazırladığı ortaya çıktı. Her saat başı gelen sahte oy, sahte seçmen vb haberleri işin cabası.