İnsanların arasında, tarihte görülen en yoğun, en yaygın ve çok yönlü ilişki kuruldu. İlişki sayısız araç ve yolla sağlanıyor. Bunun, sınıf mücadelesi açısından anlamı şudur: Olayların birbirlerini etkileme olanağı, düne göre çok fazladır. Olayların etkisiyle, süreç daha çabuk ilerliyor.
Köleleştirilen, baskı altında tutulan ve sömürülen insanların sefalet içindeki yaşamı, istek ve özlemleri kadar, onları eyleme zorlayan koşullar da aynı temelden kaynaklanıyor. Olayların yoğunlaşmasının ve birbirini etkileyerek, küresel bir yaygınlık kazanmasında bu aynı temelin, bu içsel zorunluluğun yanında devrimci sınıf mücadelesinin, bilinçli sınıf dayanışmasının, ortak amaç etrafında birleşmenin tartışmasız önemli bir rolü var.
Kapitalizme karşı gelişen devrimci sınıf eylemlerinin toplumsal ve politik olayların etkisinin dünyada yayılması birbirini etkilemesinde devrimci komünist hareketin büyük yeri var. Komünist güçler kendiliğinden kitle hareketlerine örgütlü bir biçim verdi, uğruna mücadele edecekleri bir amaç gösterdi; önemsiz olanı, önemli ve belirleyici olana bağladı. Eylemleri en yüksek biçime dönüştürdü. Sonunda bu hareketi devrime vardırdı. Tutarlı devrimci bir çizgi izleyen, çağın ve günümüzün bu en etkileyici hareketinden başka hangi politik güç bunu yapabilir.
Şu an dünyada işçi ve halk ayaklanmaları, günün en önemli olayı ve tarihsel sürece yön veren bir duruma geldiyse, öncesinde yapılan sayısız eylemin sonuç alamamasından ileri geliyor. Olaylar ayaklanmadan ibaret değil; fakat olaylar içlerinde en etkili olarak ayaklanmayı öne çıkardı. Ayaklanmayı oluşturan sayısız olay ve eylemdir, ancak ayaklanma kendisini oluşturan her hareketten daha etkin ve güçlüdür. Ayaklanma tam da bu nedenle, ayrı ayrı davranan ve güçsüz kalan mücadelelerin yapamadığını gerçekleştirmekle yükümlüdür. Sorun apaçıktır; Toplumsal ayaklanma hedefe götürür. Burjuvaziyle savaşımda emekçi kitlelerin etkin bir silahıdır. Daha genel ifadelerle ortaya koyacak olursak, ayaklanma, işçi sınıfıyla kapitalistlerin kaçınılmaz çatışmasının pratikte somutlanmasıdır.
Devrimin zorunluluğu, kendisini oluşturan koşulların gelişmesiyle açıklanır. Devrim bu koşullardan yalıtılarak ele alınırsa, bu tamamen keyfi bir davranış olur: O zaman da, birileri öznelci bir bakışla, devrimi sonraki kuşaklara bırakır.
Bu koşulların ana çizgileri şunlardır: Eski toplumun kitlelerin gereksinimlerini karşılayamaması, bunun sonucu olarak, insanlarda bu topluma karşı hoşnutsuzluğunun büyümesi, koşulların insanlık dışı oluşu; uzlaşmaz sınıf çelişkilerinin keskinleşmesi; devrimci durumun gelişmesi ve diğer nesnel koşullardır. İşte tam da bu koşullarda kaçınılmaz olan toplumsal çatışmanın sıçrama göstermesi, yoğunlaşması ve ayaklanma biçimine dönüşmesi gibi öznel koşulların hazır olması. Devrimci komünist partinin etkisi, öncülüğüyle doğmuş olan koşulların devrime dönüştürülmesi. Devrimin tüm koşullarının bir araya gelmesi devrimi güncelleştirdi.
Güncel olan devrimi gerçekleştirmek için, tüm koşulların oluşması ve bir araya gelmesi yeterli değildir. Devrimci kitlelerin, devrimci sınıfın kararlılığı yani sağlam iradesi gerekiyor. İsyan, ayaklanma ve tüm etkin kitle eylemleri emekçi kitlelerin iradesini ortaya koyduğu biçimlerdir. Sınıf mücadelesi keskin biçimlere bürünmüştür. Bütün mücadele gelip iktidar sorununun çözümüne dayandı. İktidar içinse güçlü bir irade gerekiyor. Bu iradeyi işçi sınıfı ve işçi sınıfının devrimci partisi ortaya koyabilir. Sömürücü sınıf, yenilgiyi kolay kolay kabullenmez. Bu nedenle, devrimci sınıf, kendi iradesini, zor araçlarının yardımıyla ona kabul ettirir.
Bir güç, devrimci bir güç kendi iradesini, düşmana kabul ettirir. Ayaklanma emekçi yığınların bir gücüdür. Bu güç doğrudan eylem gücüdür. Fakat, ayaklanma, doğrudan eylemlerle yetinmez. Bilime, sanata, edebiyata da dayanır. Çok yönlü mücadele verirken, sadece militanlığını geliştirmekle kalmaz, genel olarak niteliğini de geliştirir. Hareketin niteliğini geliştirmesi, kapitalist sınıfla savaşta, bizim üstünlüğümüzdür. İşçi sınıfının gücü sıradan bir güç değil, herhangi bir güç değil, devrimci bir güçtür, dünyayı değiştirme aracıdır.
Emekçiler; işçi sınıfının önderliğinde, güçlerine dayanarak iktidarı ele geçirirler. Bu, ilk temel ve en önemli adımdır. Ancak bu adımı başkaları izlemezse, iktidar iki gün bile ayakta kalmaz. Ayakta kalmasını bilmeyen bir devrimin değerinden söz edilemez. Devrim en devrimci önlemlere başvurarak varlığını sürdürebilir. Latin Amerika devrimleri iktidarı alır almaz en devrimci önlemlere başvurmadıkları için, karşı-devrimin askeri faşist darbeleri ve faşist hükümet darbeleriyle karşılaştılar. Burjuva ordu, polis vb. baskı aygıtlarını yıkmadıkları için, bu hataları, devrime mal oldu. Burjuvaziyi silahsızlandırmak, halk kitlelerini silahlandırmak, kendini savunmak her devrimin temel kuralıdır.
Son yirmi beş yılda Latin Amerika ve Arap Devrimlerinin tümünün her aşaması şiddetli geçti. Latin Amerika'nın demokratik halkçı (ki biz bu ifadeyi doksanlarda kullandık) iktidarları, bir süre sonra iç savaşla karşılaştılar. Emekçi halkın kesin zaferi için bir dizi ayaklanmanın ve bazen bir dizi devrimin gerekmesi yani zamana yayılmış bir devrim mücadelesi, mücadelenin ilerlemesine ılımlı bir karakter vermez. Reformist, olayları şu şekilde düşünüyor: madem ki devrim ilerinin sorunudur ve oraya varmak için bir dizi büyük mücadele gerekiyor, bu durumda, bizim ciddi sert ve şiddetli bir kavgaya girişmemize gerek yoktur. Oysa gerçek yaşam başka biçimde gelişiyor. Devrim mücadelesinin her adımı, çetin ve şiddetli bir kapışma biçiminde geçiyor. İşçi sınıfı ve emekçi halk, ilk büyük kapışmada iktidarı almak için en büyük tehlikeleri göze almalıdır.
Halk kitlelerinin gereksinimleri ılımlı, her tür tehlikeden uzak, doğrudan eylemlere başvurmadan, sadece dolaylı mücadele çizgisi izleyerek çözümlemez. Bunun için toplumsal sistemine, temellerine inmek gerekiyor. Bu, şu anlama gelir ki, büyük toplumsal çatışmalara girmeden, kitleler temel sorunlarını çözemezler. Ücretli emekçiler ve diğer emekçiler tam da toplumsal çatışmalar yolunu izliyorlar.
Tarihin çatışma içinde ilerlemesi, bu çatışmanın hangi düzeyde şiddetli geçeceği toplumun içinde bulunduğu koşullarla sıkı sıkı bağıntılıdır. Toplumsal ilişkilerin keskinleşmesi en uç noktaya varmışsa, egemen sınıfın baskısı ve saldırıları dayanılmaz bir noktadaysa, toplumdaki iç gerilim en yüksek seviyeye çıkmışsa kitlelerin hoşnutsuzluğu ve öfkesi çok büyük boyutlar almışsa, emekçi kitlelerin sömürücü sınıfa karşı mücadelesi çok şiddetli geçer. Bağımlı kapitalist ülkelerin bu durumu, emperyalist ülkelerde de oluşmuştur. Kapitalistlerin, bugüne değin eyleme geçen, isyan eden, başkaldıran emekçi kitlelere karşı uyguladığı ağır şiddet, katletme ve ezme saldırıları buna karşı, proletaryanın sınıf savaşının büründüğü devrimci biçim, toplumsal çatışmanın nasıl ilerleyeceği hakkında bize açık seçik bir fikir veriyor.
Emekçi kitlelerin, bu ülkelerde neden devrimci yöntem, yol ve araçlara başvurduğunu, kapitalizme karşı verilen toplumsal mücadelenin tarihsel gelişimi yeterince açıklıyor. Sözünü ettiğimiz koşulların varlığı, işçi sınıfının militan, savaşçı bir sınıf olarak hareket etmesini açıklıyor.
Devam edelim. Devrimi gerçekleştirmeyi hedefleyen işçi partisi, proletaryanın savaşan partisidir, bir devrimci savaş örgütüdür. Militan devrimci nitelikte olmayan bir parti işçilere ve devrime önderlik edemez. Dahası var. Emekçi sınıf, devrimci komünist parti önderliğinde, iktidara yürürken, güç örgütüne, bir devrimci zor örgütüne ihtiyaç duyar; çünkü bu savaş, iki gücün savaşıdır. Emekçi sınıf bu savaşı düşmanın karşısına, militan, savaşçı, devrimci, sağlam bir güçle çıkarak kazanabilir.
Böylesi sağlam bir mücadele Türkiye ve Kürdistan'da on yıllardır sürüyor. Elli yılı aşan devrimci mücadele devrim için ciddi bir hazırlık, iyi bir devrimci eğitim, devrimci savaşçılık kapasitesinin pekişmesi, teorik-pratik birikim, devrimci değerlerin yaratılması vb yönünde büyük ilerleme dönemi olarak görülmeli. Devrimci sınıf ve devrimci sınıfın partisi bu süreçten geçerek devrimci savaşçı bir nitelik kazandı. İktidar devrimci savaşçı yapıya ve militan devrimci mücadeleye dayanılarak kazanılacaktır.
Ayaklanma biçiminde patlak veren emekçilerin biriken gücü, öfkesi ve duyguları bir anda oluşmadı. Öncesinde uzun bir mücadele süreci var. Patlayıcı toplumsal durum var. Herhangi bir durum değil, patlayıcı bir durum, devrimci bir durum olduğu için, küçük bir kıvılcım bütün her yeri yangın yerine çevirir. Böylesi devrimci kriz koşullarında, en küçük bir olay, bir rastlantı ülkeleri, kıtaları, dünyayı devrim yerine çevirir. Emekçi kitlelerle sıkı bağlar, ilişkiler kurmuş, onların en ileri, en mücadeleci kesimlerinin desteğini almış, küçük ama iyi örgütlenmiş bir devrimci sınıf partisi devrimci kitle hareketini zafere götürür.
Halk, gücünü, enerjisini ve mücadelesini sokakta, isyan ve ayaklanmada birleştiriyor. İsyan ve ayaklanma sayısız eylemin gelişiminden doğar. Bunun sonucunda ortaya çıkan güç, isyan ve ayaklanmayı oluşturan güçlerden daha büyük bir güçtür. Daha büyük bir enerji açığa çıkar ve daha büyük, daha yüksek bir eylem biçimi doğar.
Dünya, emekle sermaye arasında bir savaş alanı. Proletarya ve diğer devrimci kitleler, bu savaşta etkili yollar ortaya koyuyor.
C.DAĞLI