Bilimsel sosyalizm, bilimsel gelişme ve bilgi alanındaki her yeni gelişmeyi düzenli olarak takip eder; bilgi ve bilimdeki gelişmelerin temeline dayanır. Sosyalizm, fikirlerimizin temelini oluşturan nesnel toplumsal gelişmelerin, sosyal sınıflar arasındaki çelişki ve çatışmaların beynimizde düşünce biçimini almasıdır.

Bu fikirler, kapitalist toplumun gerçek ilişkilerini güçlü ve keskin bir eleştiriyle açığa çıkarır. Sosyalizm, gerçeği derinlikli olarak yansıtmak, bu gerçekleri eleştirel biçimde gözlerin önüne sermekle kalmaz; gerçeklik üzerinde etkide de bulunur. Düşüncenin etkin yönü genellikle göz ardı ediliyor. Sosyalizm etkin ve dönüştürücü bir güçtür.

Görüşleri, nesnel toplumsal hareketi, sınıfların karşılıklı ilişkisini, sınıf mücadelesinin aldığı iç savaş boyutunu yansıtan, toplumu bütün yönleriyle kavramış biri, olayların nasıl devrime aktığını kabul eder. Olaylar yalnızca, dipten gelen bir dalga, bir yeraltı nehri durumunda değil, toplumun yüzeyinde her gün görülüyor. Sadece görünenle yetinenler bile toplumun yüzeyinde görülen olaylara bakarak, bir devrimin nasıl bir gelişim gösterdiğini ortaya koyabilir. Sınıf savaşı, iç savaş üstü örtük değil, açıktan açığa gerçekleşiyor ve toplumun tüm yüzeyini kaplıyor.

Toplumun yüzeyinde oluşan olayları bir devrimin gelişimini gösterdiğini anlama yeteneğinde olmayanlar 31 Mayıs 2013 Ayaklanmasının gelmekte olduğunu anlayamadılar. Aynı insanlar, yakın tarihteki Latin Amerika ve Kuzey Afrika’daki devrimlerin oluşumunu hiçbir zaman anlayamadılar. Oysa Leninist Parti daha önceden, dünyada devrimci durumdan ve dünya devriminin ilerlemesinden söz ediyordu. Basit bakış sahiplerine inanacak olursak, emekçi kitleler, halen burjuva güçleri aşmış değil. Birçok ayaklanma ve devrim örneklerine karşın, halen bu geri lafları edebiliyorlar. Devrimci kitlelerse, gerileri, kendi gerilikleriyle baş başa bırakarak, devrim kavgasını daha ileriye götürüyor.

Güncel burjuva toplumu çözümlemelerimiz, bilgilerimiz, gerçek durumu gerçek değerlendirmesini yansıtmıyorlarsa, toplumu değiştirme mücadelemiz sonuçsuz kalır. Devrimci sınıf partisinin devrimci programının hayata geçirilmesinin olanaklarının arttığı bir süreçte, gerçek bilgilerden hareket etmek daha büyük bir önem kazanıyor.

Büyük devrimler çağındayız. Proletaryanın toplumsal devrimi tarihin en büyük devrimidir. Bu devrim, sınıfları, insanın insan üzerindeki sömürünün her biçimini ortadan kaldıran, tarihin en köklü toplumsal dönüşümlerini başlatan tek devrimdir. Kısacası bu dönem tarihin en devrimci dönemidir. Türkiye ve Kürdistan’da on yıllardır yoğun devrimci bir dönem yaşanıyor. İlerici, devrimci ayaklanmalar gerçekleşiyor. Sınıflar, daha büyük bir kapışmaya hazırlanıyor. Devrimci komünist parti, tarihin en büyük devrimci olaylarını düşüncesinde ve bütünlüklü olarak, mücadelesinde yansıtırken, küçük-burjuva sosyalistleri, bunu yansıtmaktan uzaktır. Devrimci komünist parti, çağın ve güncel sınıf kavgasının gerektirdiği görevleri yerine getirmek için mücadele verirken, diğerleri çağın devrimci hareketinin ve güncel devrimci kavganın çok gerisindeler.

Reformist hareketlerin söylediklerine inanacak olursak, kendileri de gerçeklerden hareket ediyor. Fakat sorun yalnızca gerçeklerden hareket etmek, gerçeklerden söz etmek değil, nesnel gerçekleri gerçek biçimde yansıtmaktır. Onların tüm yaptığı, gerçekleri çarpıtmak ve kendi öznel durumuna göre yorumlamaktır. Sorun yalnızca sınıf mücadelesinden söz etmek değil, bu savaşımın devrimci sınıf savaşı biçimini aldığını, güncel olarak devrimi, devrim yoluyla iktidar olmayı hedeflediğini ortaya koymaktır. Bu topraklarda sınıf savaşımı uzun süredir devrimci bir keskinlik kazanmıştır. Toplumsal çelişkiler çok keskin; sosyal reformistlerin tüm çabası ise, bu gerçekleri yumuşatarak yorumlamaktır. Ama mesele sadece söylemek de değildir; onu yapabilmektir. Yani toplumu devrimle değiştirmektir.

Gerçekler, tüm gerçekliğiyle ifade edilmeli. Tarih, bu topraklarda, elli yıl boyunca, çok ağır saldırılar altında, yakın çağın en etkileyici devrimci mücadelesinden birine daha tanık oldu. Etkileyicidir çünkü, yarım yüzyıla sayısız devrimci kavga sığdırmıştır. Kitlelerin sınırsız özverisi, eylemsel ve örgütlü yaratıcılığı ve kahramanca girişimleri bu süreçte ortaya çıktı. Kitleler devrime ilerlerken, arkada parlak bir dönem bıraktı. Yaratılan değerler, gelecekte de etkisini sürdürecektir.

Verilen mücadelenin, gidişatta, geleceğin biçimlenmesinde, komünist işçilerin, devrimci önderliğin karakter sağlamlığının etkisi var fakat, ivmelendirici ve biçimlendirici bu etki, sınıf savaşımının en kritik anlarında çok daha belirginleşir. Hareketin en kritik anında küçük burjuva grupların karakter zayıflığı kaypaklığı hareketi başarısızlığa sürüklerken, sağlam karakterli önderlik, hareketi tutarlıca sonuna kadar götürür, başarıya ulaştırır. Hareketin geleceğine bu yaşamsal etkisinden ötürü sınıf bilinçli işçiler; hangi politik saflarda yer alacağına tüm bunları düşünerek karar vermelidir.

Halk kitlelerini ayaklanma gibi ciddi savaşa hazırlarken, komünist partinin devrimci coşkunluğu, devrimci ajitasyonu, devrimci ateşliliğinin tartışmasız bir etkisi var. Reformist hareketlerse, bu süreçte son derece coşkusuz, heyecansız vb bir tavır sergiliyor. Etkisiz tavırla, harekete itiş verilmez. Komünist proletaryanın devrimci süreçteki tutumu, daha fazla devrimci ajitasyon, daha fazla devrimci coşku ve daha fazla devrimci ateşliliktir.

Basit düşünmeyi aşamayanlar, tarih ve toplum üzerine hiçbir önaçıcı parlak görüş ortaya koyamazlar. Bunlar, kendilerine sosyalist diyorlar, fakat uzak tarih ve güncel tarih hakkında parlak görüşler koyan birçok burjuva tarihçiden ve sosyologdan çok daha gerilerde duruyorlar.

Emekçi halk kitleleri, kadınlar, yoksul köylüler, gençler; kapitalist sistemin kendilerine uygun gördüğü yaşam biçiminden hoşnutsuz. Hoşnutsuzluk gün gün büyüyor. Hoşnutsuzluk devrimci kin ve öfke boyutlarında. Bunlar zaman içinde yok olup gitmiyor. Her biri, toplumsal sistemin temellerine döşenmiş birer mayındır. Bunu görmemek, emekçi kitlelerdeki kin ve öfkenin sınıfsal doğasını anlamamaktır. Mayına dönüşen kin, nefret ve öfke, burjuva egemenliğin devrimci tarzda yıkılmasını getiriyor. Ve kesintisiz büyüyen devrimci kitle eylemlerini besleyen bir kaynaktır. Şu ya da bu olayla bir ayaklanmaya dönüşebilir. Sosyal sınıfların keskin ve uç çizgide ilerleyen hareketini saptayamayan bir görüş gerçeğin uzağına düşmüş demektir.

Ayaklanma için toplumsal mayınlar, özel mülkiyete dayalı mevcut toplumsal düzenin temellerinde, bu toplumsal yapıyı havaya uçuracak kadar yeterince var. Ayaklanmanın zaferi için ise, büyük tehlikeler içinde ilerlemeyi göze almak gerekiyor. Türkiye ve Kürdistan’da devrimci kavga tam anlamıyla büyük tehlikeler içinde gelişti. Tehlike içinde elde edilen zafer, gerçek anlamda devrimci değeri yüksek bir zafer olacaktır. Bu şekilde kazanılan bir zaferin, bölge ve dünya halkları üzerindeki devrimci etkisi de derin ve kalıcı olur.

Öte yandan, eşitsiz koşullarla, eşitsiz olanaklarla kazanılan bir zaferin, evet böyle bir zaferin de devrimci değeri yüksek olur. Burjuvazi ve burjuva devletle yıllardır yaptığımız bu savaşı, büyük yokluk ve yoksunluklar içinde kalarak sürdürdük. Çok ağır bedeller verdik. Az görülür bir militan mücadele yürütüldü. Bu şartlarda elde edilen bir zaferin insanlar üstündeki devrimci etkisi dönüştürücü olur. Reformist ve oportünist bir anlayış, devrimimizin bu yönü üzerinde hiç durmamıştır ve duramaz çünkü, tehlikeleri göze almayacak kadar burjuva topluma bağlanmıştır.

Devrimci bir ayaklanmayla hedeflenen, proletaryanın önderliğinde, halk için, halk tarafından iktidardır. Bu devrim, köklü devrimdir. Siyasi iktidarla sınırlı olmayan, kısmi olmayan, toplumun yapısını değiştirmeyi amaçlayan bir devrimdir. Toplumun yeniden yapılandırılması, iktidarın halkın eline geçmesiyle başlar ve sosyalizmin ileri aşamalarına dek devam eder. Emekçi kitleleri harekete geçiren ayaklandıran en büyük tehlikeleri göze almasını sağlayan, yeni bir dünya kurma hedefidir. Kavga sürüyor hedefe varılacaktır.

Hareket durmadan hedefe doğru ilerliyor. Her yerde tekelci burjuva egemenliğine karşı bir toplumsal başkaldırı var. Bu, genel bir başkaldırıdır. Sistemin krizi mücadelenin yükselmesiyle birlikte daha da derinleşiyor ve yıkıcı hale geliyor. Olan şey yalnızca burjuvazinin yönetememesi, gerçekte egemen olamaması değil. Çağdaş ölçütlere göre, kitlelerin gereksinimlerini karşılayamamasıdır. Bütün devrimlerin temelinde yatan gerçek budur. Küçük burjuva sosyalistleri, bu noktaya gelmemek için özel bir çaba harcıyorlar. Her gün bu toplumun, insanların gereksinimlerini karşılayamadığını anlatıp duruyorlar, fakat bunun devrimi zorunlu ve kaçınılmaz yaptığını belirtmiyorlar. Kısacası, onların görüşleri ekonomik ve toplumsal gerçekleri ifade etmekten çok uzak.

Toplumsal sistemin iç çelişkileri ve yapısal krizi, sonuçlarını toplumsal yaşamın her alanında yansıtıyor. Gitgide yaygınlaşan çevre iklim ayaklanmaları bunun göstergelerinden biridir. Çevre ayaklanmaları gerçekleştiği her yerde köylüleri kapsıyor, fakat eylem toplumun daha geniş kesimlerini harekete geçiriyor. Çevre ayaklanmaları kent ve kır emekçilerini, geniş bir nüfusu birleştiriyor, ortak mücadelesini sağlıyor. Özetle, çevre krizi hemen halk ayaklanmalarına dönüşüyor ya da halk ayaklanmaları her yerde toplumsal gerekçelere bürünüyor. Tüm bu eylem çeşitliliği ve zenginliği, devrimi oluşturuyor.

C.DAĞLI