< Yalnızlık Sendromu Ve Propaganda Savaşı

Aynı dönemde yani son bir hafta için dört farklı olay, yazılı ve görsel basından:

İlki malum mevzu. Sabahtan akşama yayını yapılmaktadır...

Medya kuvvetleri yeni bir “zaferi” anlatırken bizlere, akıllara Goebbels gelmedi değil; “bir yalanı ne kadar tekrar ederseniz o kadar gerçek olur” diyen.

Şu ara TV’lere baksanız, ‘sinir bozucu’ propaganda ve haberlerden geçilmemekte. Öyle ki ‘öfke krizi’ne girmemek ne mümkün? Yoğun şovenist histerik kampanyalar, cenk-zafer havaları. Hele şu yorumcu, analist, stratejistleri ciddiye alacak olsak neler olmuyor ki dünyada. Hepsi de gerçeklikten uzak, alakası olmayan değerlendirmeler. TV’de yalnız, milliyetçilik, beka, güvenlik edebiyatı...

“Emperyalist ABD’yi dize getirmişlerdi”. Güçlü olduklarını, yenilmezliklerini göstermeliydiler. Sahadaki gerçekler başkaydı fakat önce psikolojik savaşı kazanmalıydılar. Böylece gelmiş olduk bıktırıcı, sinir ve moral bozucu haberlere! Hiçbir medya kuruluşu bu kampanyadan uzak kalamazdı tabii. Gün, birlik olma günüydü. (Kapalı toplantılarda boşuna yapılmıyordu nihayetinde) TV’lere baksak, burjuva zaferden başka bir şey yoktur ortalarda...

Tam da şu anda belki de ağır, yoğun bir baskı altında şovenizmle çepeçevre sarıldığınızı düşünüyor olabilirsiniz ya da belki devrimin zayıf olduğunu, hatta yeni bir Gezi’yi daha, halkların ayağa kalkışını göremeyeceğinizi...

Burjuva sınıf hep denenmiş yollara, yöntemlere yönelir. Ne de olsa, sınıfın küresel bir deneyimi var. Bir sınıf dayanışması. Aynı hisleri 1982 yılında Folkland savaşı sırasında İngiliz emekçileri de hissetmiş olabilir. Dönemin başkanı, faşist-gerici basını, savaş sırasında karşıt ya da savaş yerine diplomasi önerenlere “vatan haini” vb yaftalar yapıştırmıştı.

Şimdi sürece bir de diğer olay ve haberlerden bakalım:

Diğer haber ve olaylarımızın ilki şu; burjuva iktisatçılardan birisi * yazısında yoksullaşma, gelir adaletsizliği üzerinden burjuva sınıfı uyarıyor, nasihat ediyor: “Sosyal adalete dayalı daha sol bir politika gerekiyor. Yoksa 1920-1930’ların radikalizmi gündeme gelebilir.”

Şovenizmin “dibine vurduğumuz” böylesi bir dönemde bunu söylemek? Halbuki bu ara zaferden geçilmiyordu ortalık. Aynı dönemdeki ikinci olay, burjuva muhalefetin başı “ülke yönetilmiyor, savruluyor” çıkışını tekrarladı.

Son bir haber daha: İşsizlik rakamları. İşsiz sayısının 7 milyona dayandığını hatta aştığını gösteren araştırma sonuçları var. “En kötüsünü geride bıraktık” derken TÜİK, son açıkladığı rakamlarda işsizlik oranının bir ayda %13’ten % 13,9’a; genç işsizlik oranının da % 24’ten, % 27,1’e yükseldiğini açıkladı.

Yani reklamlar bitti, şimdi sıra gerçeklerde!

Daha haftasını devirmeden dış destek bitmişti. Hafta bitmeden yedinci günün başında, isler tersine döndü. Şanlı yürüyüş durmuş, doğrusu durmak zorunda kalmıştı. Halk TV’ye bağlanan İngiltere muhabiri, oradaki halkların baskısıyla medyada tartışılanları, söylenenleri anlatmaya başlayınca yayını kesmek zorunda bile kaldılar. Sadece orası mı? Dünyada destek veren de kalmadı. Bu ara hit parça “yalnızım dostlarım yalnız” olsa gerek!

Dünya burjuvazisi, küresel devrimin gücüyle, halkların baskısıyla yan çizdiler. Çünkü, Trump’un deyimiyle, “kendi sınırlarını koruyamayacak halde”. ABD emperyalizmi “sonu gelmez savaşların” faturasını ödemeye hazırlanıyor. 2008 krizi bitmedi sadece gizlendi ya da ertelendi. Ki yenisini korkulu gözlerle beklemekteler.

Peki, ya buralar? Burjuva muhalefetin tespitinin Lenin’deki karşılığı ‘devrimci durum’dan, bunun itirafından başka bir şey değildir.

Aynı yoğun şovenizmi; baskı ortamını çok değil yaklaşık bir buçuk yıl kadar önce de deneyimledik. 3-5 ay sonunda baktık ki hatırlayan kalmamış ne ‘ortamı’ ne de ‘sonuçları’. Boşuna demiyor iktisatçımız radikalizm gündeme gelebilir diye. Çünkü biliyor ki, “midelere açlık oturunca, bilinçlerde komünizm belirir”. Radikalizm dediği devrimin güncelliğidir, komünizmden duyulan korkudur ve uyarıyor sınıfını ‘bu sıcak günlerde’. Uzak olmayan hatta belki de aylarla ölçülebilecek bir zaman içinde devrimin gücünün ete kemiğe büründüğünü görebileceğiz? Unutmayın, günün en karanlık saati, şafak sökmeden önceki andır. Artık şafak söküyor!

* İbrahim Kahveci, Karar Gazetesi, 14 Ekim 2019

Ulaş Bora