Ekonomi kavramları arasına dalıp da kaybolmamıza gerek yok. Her ne kadar iktisat karmaşık ve dolambaçlı bir alan olsa da, bu karmaşaya dahil olmadan da görebileceğimiz bazı ekonomik gerçekler var.

Düzenli olmasa bile gazete okuyan, televizyondaki haber bültenlerini izleyen birisi, bazı ekonomi kavramlarına ve bu kavramların birbirleri ile ilişkilerine aşina olmuştur.

Mesela faizler yükselince döviz düşüyor, döviz yükselince de faizler düşürülüyor. Peki bu durumlardan hangisi iyi, hangisi kötü?

Döviz kurlarının yükselmesinden herkes şikayet eder. Televizyona çıkan bütün konuşmacılar her seferinde kurların yükselmesinden yakınırlar. "Paramız şu kadar değer kaybetti, biz bu kadar fakirleştik" vs...

Döviz düşünce aynı konuşmacılar bu kez de dövizin düşmesinden kaynaklı yaşanan olumsuzlukları değerlendirmeye başlarlar. "Efenim, dövizin düşmesi demek, ihracatçının zarar etmesi demektir. Bu durum ihraç ürünlerine yatırımı azaltır, bu da cari açıkta büyümeye neden olur."

Döviz kurlarının yükselmesi kötü bişey. Peki, düşmesi iyi birşey mi? Yok! O da kötü.

Ya faizlere ne demeli? Faizler yüksek olunca yatırımcılar paralarını gerçek üretime yatırmıyor. Yani fabrika kurmak yerine parasını faize yatırıyor, bu da üretimin düşmesine sebep oluyor.

"Öyleyse faizler düşse" diyecek oluyoruz, televizyondaki aynı yorumcular bu kez diyorlar ki: "faizlerin düşük olması ekonomimizi yabancı yatırımcı için bir cazibe merkezi olmaktan uzaklaştırır, yabancı sermaye akışı azalır."

Faizlerin yükselmesi kötü bişey. Peki, düşmesi iyi birşey mi? Yok! O da kötü.

Asgari ücret düşük olunca ücretli çalışanların alım gücü düşüyor, harcama yapamıyorlar. Ücretli çalışanlar nüfusun en büyük kalabalığını oluşturuyor. Böyle olunca onların harcama yapamadığı bir ekonomi durgunlaşıyor.

Bir de madalyonun öteki yüzü var. Ücretler yükselip harcamalar çoğalınca, bu sefer de arz-talep ilişkisi yüzünden fiyatlar yükseliyor. Sadece arz-talep mi? İşçilik ücretleri yükseldiği için üretilen mamullerin fiyatları da yükselmiş oluyor. Böylece enflasyon canavarı, işveli bir tebessüm takınıyor. Bununla bitmiyor. Zavallı patronlar, ücretler artıp, maliyetler yükselince işçi sayısını azaltmak durumunda kalıyorlar. Böyle olunca işsizlik rakamları da yükselmiş oluyor.

Asgari ücretin düşük olması kötü bişey. Peki, yüksek olması iyi birşey mi? Yok! O da kötü.

Hadi işsizliğe de bakalım. En insani bakış budur değil mi? Her insanın bir geliri, işi-gücü olmalı, evinde tencere kaynamalı... Öyle ise hiç kimse işsiz kalmamalı, yani işsizlik sıfır olmalı. Nitekim işsizliğin yüksek olması iktisadi açıdan da istenmeyen bir durum. İşsizliğin yüksek olması demek bir çok insanın geliri olmaması, geliri olmayınca da harcama yapamaması demektir. Harcama yapamıyorsa hiçbir şey satın alamaz, satışlar düşünce ekonomi yavaşlar. En önemlisi dışarıda kalabalık bir işsiz kesim olunca, patronlar çalışanların ücretlerini düşürür ve şunu söyler: "İşine geliyorsa bu paraya, bu saate çalış, çalışmazsan aynı paraya çalışacak çok insan var dışarıda." Böylece ücretler düşmüş olur. Ücretler düşünce de harcama azaldığı için, az önce bahsi geçen ekonomik durgunluk başgösterir.

İşsizlik azalınca da şöyle oluyor: patronlar "işine geliyorsa" ile başlayan cümleyi artık kuramayacakları için ücretleri düşüremiyorlar. Böyle olunca da hem çalışanlar harcama yapabildiği için hem de üretim maliyeti yükseldiği için enflasyon oluyor ve piyasalardaki tüm malların ve hizmetlerin fiyatları yükseliyor.

İşsizliğin yüksek olması kötü birşey. Peki, düşük olması iyi birşey mi? Yok! O da kötü.

Demek ki her zaman ve her koşulda kapitalist ekonomi kötü bir şey.

Peki ya sosyalist ekonomi? İşte o iyi birşey.