Cumartesi Annelerinin 929. Haftasında 17 Ocak 1996'da Yüksekova'dan Hakkari'ye giderken gözaltına alınarak kaybedilen Abdullah Canan'ın dosyası paylaşıldı.
Cumartesi Annelerinin 929. Haftasında İHD İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon 1996 yılında Yüksekova-Hakkari yolunda askerler tarafından durdurularak gözaltına alınan ve bir daha kendisinden haber alınamayan Abdullah Canan'ın akıbetini sordu. Basın açıklamasını Cumartesi İnsanları'ndan Mukaddes Şamiloğlu okudu.
Türkiye'de yargı erkinin bağımsız ve tarafsız olmaması; zorla kaybedilme dosyalarının etkin bir biçimde soruşturulup kovuşturulmasını, suça karışan kamu görevlilerinden hesap sorulmasını engellendiğini ifade eden Şamiloğlu, Hukukun ve yargının otoriter rejimin inşasının araçları haline dönüştürülmesi sonucunda Türkiye'nin ağır bir adalet ve özgürlük krizi yaşadığını söyledi.
Abdullah Canan'ın da bu ağır otoriter rejimin uygulamaları nedeniyle gözaltına alınarak kaybedildiğini ve gözaltında kaybedildiği ispatlanmış olmasına karşın sorumlularının cezalandırılmadığını vurgulayan Şamiloğlu Canan'ın dosyasını paylaştı.
43 yaşındaki Abdullah Canan Yüksekova’da yaşayan bir iş insanıydı. Bölgede yaygın bir biçimde işlenen ve ailesini de hedef alan ağır hak ihlalleri nedeniyle savcılığa başvurdu. Yedi akrabası ile birlikte yaptıkları başvuruda Yüksekova Dağ Komando Tabur Komutanı Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul hakkında suç duyurusunda bulundu.
Tabur Komutanı Hakkında Suç Duyurusunda Bulundu Gözaltına Alındı
Bunun üzerine Yurdakul, Canan ve şikâyetçilerden 2 kişiyi taburdaki makamına çağırdı. Onlardan kendisi hakkındaki şikâyetlerinden vazgeçmelerini istedi. Abdullah Canan şikâyetinden vazgeçmeyeceğini söyleyince, Binbaşı Yurdakul tarafından tanıklar önünde tehdit edildi.
Bu olaydan birkaç gün sonra Abdullah Canan, 17 Ocak 1996 sabahı Hakkâri’ye gitmek üzere Yüksekova’daki evinden ayrıldı. Tanık beyanlarına göre Yüksekova - Van karayolunda askerler tarafından otomobili durdurularak gözaltına alındı. Askeri bir araçla Yüksekova Dağ Komando Taburu'na götürüldü.
Canan Öldürülerek Karayolu Menfezine Bırakıldı
Ailesi yerel ve ulusal tüm makamlara başvurarak Canan’ın bulunmasını istedi. Ancak onun gözaltına alındığı inkâr edildi.
21 Şubat 1996 günü Abdullah Canan’ın ağır işkence görmüş cansız bedeni köylüler tarafından bulundu. Canan, yakın mesafeden atılan 7 kurşunla öldürülmüş, elleri, ayakları ve ağzı bağlı olarak Yüksekova- Esendere Karayolundaki bir menfeze bırakılmıştı.
Canan Ailesi, Yüksekova Cumhuriyet Başsavcılığı'na başvurarak, Abdullah Canan’ın öldürülmesinden sorumlu olduğu gerekçesiyle Binbaşı Yurdakul aleyhine suç duyurusunda bulundu.
Ailenin Tanıkların Anlatımları Yeterli Görülmeyerek Suçlular Beraat Ettirildi
Yüksekova taburunda görev yapan itirafçı Kahraman Bilgiç savcıya verdiği ifadede; Abdullah Canan'ın taburda işkence ile sorgulandığını, Tabur Komutanı Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul’un talimatı ile Bölük Komutanı Yüzbaşı Nihat Yiğiter tarafından silahla öldürüldüğünü detaylarıyla anlattı. Albay Kamber Oğur, Yüksekova Savcılığına başvurarak gözaltına alındığı inkar edilen Abdullah Canan’ı Şubat 1996'da tabur karargâhındaki revirde, başı sarılı vaziyette gördüğünü söyledi.
Kahraman Bilgiç, Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul, Yüzbaşı Nihat Yiğiter ve Üsteğmen Bülent Yetüt hakkında Diyarbakır DGM Savcılığı’nca soruşturma açıldı. Bu kişiler, Abdullah Canan’ı tasarlayarak öldürmekle suçlandı. Hakkâri Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davada, ailenin ve tanıkların iddiaları yeterli ve inandırıcı bulunmadı. 12 Kasım 1999 tarihinde sanıklar hakkında beraat kararı verildi. 2 Nisan 2001 tarihinde de Yargıtay 1. Ceza Dairesi beraat kararını onadı. (Karar No: 2001/1226)
AİHM Türkiye'yi Mahkum Etti Sonuç Değişmedi
Canan Ailesi 1 Aralık 1997 tarihinde davayı AİHM’e taşıdı. AİHM 3. Dairesi, "Aralarında askeri personelin de yer aldığı tanık beyanlarından da anlaşılacağı üzere Abdullah Canan'ın gözaltında öldürüldüğü mahkememizce saptanmıştır. Canan öldürülmeden önce ağır işkence görmüştür." tespitinde bulundu. Türkiye'nin iç hukuktaki yaklaşımını şaşkınlık verici olarak değerlendirip oy birliği ile mahkumiyet kararı verdi. (Başvuru No:39436/98)
"Fail ve Sorumlular Yargılanarak Cezalandırılmalı"
Aradan geçen 27 yıla rağmen suçluların cezalandırılmadığına dikkat çeken Şamiloğlu, Savcılık ifadelerinde, mahkeme tutanaklarında, TBMM Araştırma Komisyonu Raporu’nda, Yargıtay Başsavcısı’nın Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na yaptığı itiraz yazısında, AİHM kararında Abdullah Canan’ı gözaltına alanlar, işkence ile katledenlerin isimleri yazılı ve failleri bellidir. Devlet, Abdullah Canan’ın kaybedilmesindeki sorumluluğunu üstlenmeli, fail ve sorumlular üzerindeki koruma kalkanı kaldırılarak yeniden yargılanıp cezalandırılmaları sağlanmalıdır" dedi.
"Vazgeçmeyeceğiz"
Şamiloğlu sözlerini "Kaç yıl geçerse geçsin Abdullah Canan için, tüm kayıplarımız için adalet istemekten; devletin evrensel hukuk normları içinde hareket etmek zorunda olduğunu hatırlatmaktan, 230 haftadır bize yasaklanan kayıplarımızla buluşma mekânımız Galatasaray Meydanı’ndan vazgeçmeyeceğiz" diyerek tamamladı.