İzmir İşçi Temsilcileri Konseyi 2. Toplantısının Ardından-2 - Sayfa 2

Makale Dizini

Buraya gelip iki kelam da olsa söyleme fırsatı verdiğiniz için önce herkesin huzurunda sizlere teşekkür ederim.

Bizler çocukluğumuzdan beri çalışan insanlarız. Ben çalışa çalışa bir akciğerini kaybetmiş bir babanın oğluyum. Bir akciğeri yok ama onuru var, şerefi var. Kimsenin ekmeğiyle oynamadı. Bugün hala güneşin altında Zeynel Mertoğlu belediyenin önünde açlık grevinde. Kin ve nefreti doğuranlar yarın bu hesabı verecek. Bu eylemle ilk defa trajikomik şeyler yaşıyorum. Altı aylık bir çocuğum var, büyüsün söz ona anlatacağım. Polis bizi buradaki yoldaşlarla tanıştırdı. Bizim küçük bir masamızı kaldırmak, elimizden almak isteyen polislere karşı yoldaşlar karşı koydular. İnanabiliyor musunuz bizi tanıştıran, polis.

Hepimiz yaşamaya çalışıyoruz. Buradaki herkes gibi. Buraya çalışıp da gelmedim, vicdanımla geldim. Biz işimizi istemiyoruz. Al senin olsun. Bizim kaybedecek hiçbir şeyimiz yok. Makamı olanların koltuğu olanların kaybedecek çok şeyi var. Biz şerefimiz, gururumuz onurumuz için savaşıyoruz, buradayız. Sonuna kadar, gittiği yere kadar.

Çiğli Belediyesi'nde Eylemdeki İşçiler Adına, İşten Atılan Belediye İşçisi

 

Merhaba arkadaşlar, hepiniz hoş geldiniz.

Benim öfkem çok büyük. Düşünsenize ekmeğim elimden alınmış, açlığa mahkum edildim. 464 gündür Zeytinburnu belediyesinin önündeyim. İşimi geri istiyorum. Ne pahasına olursa olsun. Her gün iki kere, öğle yemeği ve akşam iş çıkışında karşılarına çıkıyorum ve oradakilere, beş yüz kişiye diyorum ki, “buradan cenazemi alırsınız!”

Çıkıp oraya ilk oturduğumda gerçekten ben de afalladım. “napacağım şimdi” dedim. Şimdi bakıyorum milyonlara ulaştım. Her yerde olmaya çalışıyorum çünkü bu ekmek kavgası, bu yürüyüş arkadaşlar. Geçmişten aldığımız yürüyüş ve bu adımlar bizden sonra da devam edecektir. İşte çocuklarımız aramızda, izliyorlar bizi. Çocuklarımızın geleceğini garantiye almak için, zorbalığa karşı koymak için beş mevsimdir orada dışarıda mücadele ediyorum. O kadar zalimler ki başımda gölge yapan ağacımı kestiler. 464 gündür her yerdeyim, şehir şehir, sokak sokak geziyorum ve diyorum ki “bu öfke sizi boğacak!” Bu öfkeyi Ankara'ya, Adana'ya, Aydın'a, İzmir'e, Amed'e, Şırnak'a, yurtdışına taşıyacağım. Milyonlara ulaştıracağım. Oralardaki işçilerin biriken öfkesiyle birleştireceğim. Sizi bu öfkeyle boğacağız, sizi mahvedeceğiz.

Birçok fabrikaya, mahalleye, eylem alanlarına gittim. Tanıdığım, binlerce işçiyle tanıştım. İşçiler o kadar öfkeli ki... İşi yolunda görünen işçiler bile bela okuyorlar. Sömürülen bir insan rahat olabilir mi? Soru şu, nasıl hareket edeceğiz? Bugün aslında tam da bir şans. Bugün birçok alandan işçi emekçi arkadaşımızla bir aradayız. Bugün ikincisini yapıyoruz. 28 Temmuz'da da İstanbul'da yapılıyor. Bir yol haritası çiziyoruz. Ete kemiğe büründürüp nerede bir işçi varsa, nerede bir sorun varsa gideceğiz sorunun kaynağının ensesine bineceğiz. Diyeceğiz ki “bu işçi bizim arkadaşımız, bu işçi bizim için çok önemli ve onun kaybetmesine Müsaade etmeyeceğiz.” Gerekirse o işçiyle birlikte o işyerinin, fabrikanın önünde oturacağız, uyuyacağız, acılarına öfkesine ortak olacağız.

13 yıllık bir çalışanken bir gün ansızın bir isim listesiyle işten atıldım. Bana niye atıldığımı dahi açıklamadılar. Örgütlerle ilişkilendirmeye çalıştılar. Mahkemenin işe iadesini aldıktan sonra işe alınıp altı dakika sonra tekrar işten atıldım. Çünkü hakkını arayan bilinçli bir işçiyi istemiyorlar. Bu işçi orada eylemle birlikte büyüdü ve korktular. Fabrikaları, esnafları, işyerlerini, illeri, mahalleleri gezdim hergün anlatıyorum “bu sokaklar bizim. Bizler bu sokaklarda örgütlenip büyüyeceğiz, sizin koltuklarınızı yıkacağız.” Sermaye sınıfı bu korkuyla titriyor. Sadece samimi olarak birlikte hareket edelim. Birlikteliğimizin gücünü bildikleri için engellemek için herşeyi yapıyorlar. Kriz hep vardı, ölmeyecek kadar çalışıyorduk. Şimdi öldürmeye çalışıyorlar. Ben bu şekilde ölmeyeceğim. Benim ekmeğim de elimden alındığında her eylemim meşrudur. İşgal, pankart asmak, sokakta bağırma çağırma bunların hepsi hakkım. Ölürsem de onurlu bir işçi olarak öleceğim. Ben adımı tarihe yazdıracağım, onlar onursuzluklarıyla, alçaklıklarıyla yaşayacaklar ve böyle ölecekler. Onlar benim huzurumu kaçırdılar ben de onlara huzur yüzü göstermeyeceğim. Ne koltuklarında rahatlar, ne evlerinde, etkinliklerinde, sinemalarında hiçbir yerde rahat bırakmıyorum. Belediye başkanının evinin önüne gittim, “aranızda eşkıya yatıyor, burada oturuyor, beni öldürmeye çalışıyor” diye komşularına bağırarak anlattım.

Buradan bütün mücadele arkadaşlarıma söz veriyorum, son nefesime kadar enselerinde olacağım. Burada bulunan arkadaşlarımla, dışarıdaki milyonlarla öfkemi birleştireceğim ve işçilerin iktidarını kurana kadar mücadele edeceğim. Bu sözle hepinizi selamlıyorum. Bugün çağırdığımız ama yanımızda olamayan arkadaşlarımızın da aynı düşünceleri paylaştığına inanıyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum arkadaşlar.

Zeytinburnu Belediyesinden Atılan Eylemdeki Sağlık İşçisi Kenan Güngördü

 

Merhaba işçi arkadaşlarım,

Öncelikle hepiniz hoş geldiniz.

Bizim örgütlenme sürecimiz bir buçuk sene önce başladı. İki arkadaşımız bunu başlattı. Üç ay sonra işi bıraktılar. Biz beş kişi eylemi üstlendik, örgütlenme sürecine girdik. Anayasanın 51. maddesine dayanıyoruz ya, bu işi gizli saklı yapıyoruz. Bir ay içinde on altı kişi olduk. Sonra üç ay boyunca kimseyi örgütleyemedik. Sonra 43 kişiye ulaştık. Sonra müdürümüz bir işçiyle tartıştıktan sonra birden yüz yetmiş kişi olduk biz. Sendikalıyız ya sendikayı zırh gibi görüyoruz. Sendikaları bu kadar abartmaya gerek yokmuş. Örgütlenen arkadaşlara anlatırken başımızdan geçenleri söylüyoruz. Sendikaya tam anlamıyla güvenmelerine gerek yok. İşçi de sendikanın sendika da işçinin. Biz zırh konusunda yanıldık. 110. güne kadar haklıydık. 110. günden sonra haksız olduk. Sendika ilk toplantıyı yaptı patronla dediler ki “herhangi bir sonuç yok.” “Ne konuştunuz?”, “Çay çorba içtik sadece.”

İkinci toplantıya gelince dediler ki “güzel bir teklif geldi. Teklif şu: Kıdem tazminatlarınızı Ocak ayına göre hesaplayacaklar, ihbarları da Mart ayındaki son çıkış tarihine göre hesaplayacaklar. Dedik, arada 120 günlük bir fark var. SGK'mız yatmamış, iş akdimiz de feshedilmemiş. Çalışıyor görünüyoruz ama devamsızlık olarak gösterilmiş. Bir kazanım değil bu bizim için. İşte bundan sonra sendikacılar direk tavır almaya başladılar. Yaptıkları masraflar artık onlara çok gelmiş de olabilir diye düşündük. Tabii arada tartışmalar da oldu. Burada söylüyorum, sendikaya tam anlamıyla güvenmeyin. Hepsi kendi çıkarlarının peşinde koşuyor. Bu işi yapamıyorsanız o koltukta oturmayacaksınız. Orada 94 kişinin örgütlenme çabasına bir katkın olmayacaksa o koltukta oturmayacaksın. Biz 104 kişiydik 94'ü bu teklifi kabul etti. 94 kişiye sorun, bir daha örgütlenmeye yanaşacaklar mı? Bir daha sendikaya yanaşırsak, diye yemin ederek gittiler.

Siz işçilerin örgütlü çalışmasına engel olamazsınız, olamayacaksınız. Gidip orada gaz vermekle, sayıyı toplayıp kapıyı kırıp içeri girmekle bitmez. Bütün her şeyi sendikaya bıraktık. “Burada bekleyin, burada beklemek çok büyük bir eylem” dediler. Demek ki öyle olmuyormuş. Böyle yapan arkadaşlar varsa aranızda, yapmasınlar, kaybedeceksiniz.

Teşekkür ederim

Eylemdeki Kale Kayış İşçisi