123 gündür ölüm orucunda olan Kadir Karabak ve Esat Naci Yıldırım’ın aileleri, bugün İHD İstanbul Şubesi’nde bir basın açıklaması yaptı.
Basın açıklamasında ilk önce yapılan konuşmada cezaevlerinde yaşanan sürece değinildi. Van F Tipi Cezaevi’nde bulunan TKP/ML dava tutsağı Kadir Karabak ile MKP dava tutsağı Esat Naci Yıldırım’ın 17 Eylül günü başladıkları ölüm orucundaki talepleri de şöyle sıralandı:
-Koğuş havalandırmalarının, diğer adıyla avluların üzerinde ki tel örgülerinin derhal kaldırılması ve insani olmayan kafes mantığına son verilmesi,
-Her gün sabah ve akşam saatlerinde koğuşların arama adı altında dağıtılmasına son verilmesi,
-Yasal ve bandrollü olmasına rağmen kendilerine verilmeyen kitapların ve günlük gazetelere erişimin sağlanması,
-Herhangi ideolojik ve yasaklı bir içerik olmamasına karşın alınan ve gönderilen mektupların engellenmemesi.
Sözü alan HDP İstanbul vekili Züleyha Gülüm, “Yaşam koşullarını zorlaştıran, dışarıyla irtibatını kesmeye dönük bir durumla karşı karşıyayız. Aileleri İstanbul’da olmasına rağmen Van’a sürgün gitmiş durumdalar. Arkadaşları, aileleriyle görüşlerinin önünü kesen bir durumdur bu. Bu durum sadece iki arkadaş özgülünde değil aslında bütün cezaevlerinde aynı süreçler yaşanıyor uzun bir süredir. Yargılandıkları yerlerden, ailelerinden farklı yerlere sürgün edilerek yakınlarıyla iletişimleri kesiliyor Cezalandırmanın bir üstünde cezalandırma tekniği olarak uygulandığı bir cezaevleri gerçekliği var. Tüm cezaevlerinde hem süreli, hem de süresiz açlık grevleri var.
Uzun bir süredir, Özellikle OHAL sonrası yoğunlaşan toplumsal muhalefetlere saldırılar yaşanıyor. Bizler toplumsal muhalefete saldırılacağı zaman bunun ilk durağının cezaevleri olduğunu biliyoruz. Cezaevlerine baktığımızda hak gaspları ve tecridin yoğun yaşandığı, sürgünlerle insanların yaşadıkları yerlerden uzaklaştırıldığını tecrit içerisinde tecrit yaşatıldığını görüyoruz. Arkadaşlarımız ölüm orucunun 123. gününde. Ciddi rahatsızlıklarla karşılaşıyorlar bunun biran önce çözülmesi gerekiyor. Talepleri aslında zaten olması gereken ama cezaevi idarelerince yapılmayan taleplerdir. Bir an önce kabul edilmesini ve çözüm üretilerek açlık grevlerinin, ölüm oruçlarının bir an önce sonlanmasının koşullarının yaratılması gerekiyor. Biraz daha gecikme kalıcı hasarlara sebep olabilir.
Buradan bir kez daha seslenmek istiyoruz. Hem Adalet Bakanlığı’na hem de cezaevi idaresine: Arkadaşlarımızın talepleri kabul edilsin. Arkadaşlarımız İstanbul’a sevklerini talep ediyorlar. Bu taleplerin kabul edilmesini ve bir an önce arkadaşlarımızın ölüm orucunun sonlanmasını istiyoruz. Tüm cezaevlerinde sorun yaşayan baskı ve işkence altında olan arkadaşlarımızın yanında olduğumuzu ve taleplerinin taleplerimiz olduğunu buradan söylüyoruz.”
Ardından söz alan Eylül Karabak, “Merhabalar ben Kadir’in eşiyim. Onun adına buradayım. Onların istediği şey, gökyüzünü görebilmek. Cezaevlerinde baskılar günden güne yoğunlaşıyor. Geçen hafta mektup cezası aldı. Telefonda durumlarını yeterince öğrenemediğimizden kaynaklı, mektuplar yoluyla haberleşiyorduk. Artık mektuplarımız verilmiyor. 17 Eylül’de açlık grevine başladılar, 3 gün sonra ölüm orucuna çevirdiler. Ölüm orucuna çevrildikten sonra tel örgülerin yapımı durduruldu. Şu an cezaevinin yarısı açık, yarısı kapalı. Onların talepleri şu: kim olursa olsun bu uygulamaları kabul edemez. Adalet Bakanlığı’na da sesleniyorum, sayın vekillerimiz başvurularını yaptılar. Biz de avukatlar aracılığıyla başvurumuzu yaptık. Olumlu bir yanıt gelmedi. Artık süreç çok kritik 123. günündeler. Esat’ın durumu, ciddi anlamda kötü. Duymakta ve görmekte zorluk çekiyor. Kafayı sabit tutamıyor. Kadir ona göre biraz daha iyi diyeceğim, ama artık o da değil. Günde sadece 1 bardak sıvı tüketebiliyor. O da kendisini çok zorlayarak. Lütfen seslerine ses olalım, seslerini duyuralım. Teşekkür ederim”
Ardından sözü Karabak ve Yıldırım aileleri adına basın açıklamasını okumak üzere Metin Özkent aldı. Açıklamada, cezaevlerinde devrimci tutsaklara yönelik uygulanan baskıya değindi. Rutinleşen bir hak ihlalleri süreci yaşandığından bahsederek; “hapishanelerde gün geçtikçe insanlık onuruna aykırı uygulamalar dayatılıyor. Bu uygulamalar sadece tutsakları değil aileleri de ilgilendiriyor. Talepleri insani taleplerdir. Buna ne devletin nede cezaevinin göz yumma hakkı yoktur. Onlara ses olalım seslerini duyuralım” diyerek açıklamasını sonlandırdı.
Partizan adına söz alan bir izleyici de, devletin cezaevlerini sadece cezalandırma amacıyla kullanmadığından, ceza içinde ceza tecrit içinde tecrit uygulanarak dışarıya bir mesaj verilmeye çalışıldığından bahsederek, devletin “mücadeleye devam ederseniz bu baskılara siz de maruz kalacaksınız” diyerek gözdağı vermeye çalıştığına değindi ve “tüm topluma baskı uygulanmaya çalışıyor. 2018 yılında 22 hasta tutsak hapishanelerde yaşamını yitirdi. İdam cezasını kaldırmasına rağmen bunu bir şekilde devam ettiğini gösteriyor tüm bu yaşananlar. Partizan olarak Kadir ve Esat’ın taleplerini destekliyoruz” dedi.
Ardından Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF) adına söz alan bir konuşmacı da, “hapishanelerin tıka basa dolduğu bu dönemde pilot bölge olarak seçilen Van hapishanesi nezdinde esasında tüm tutsaklara gözdağıdır. Partizanlı dostlarımızın değindiği, gibi biz de SMF olarak ailelerin yanındayız elimizden gelen çabayı sergileyeceğiz” denildi.