İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi ve Özgür Hukukçular Platformu Tekirdağ F ve T Tipi Hapishaneleri'nde yaşanan hak ihlallerine ilişkin hazırladıkları raporu İHD İstanbul Şubesi'nde yapılan basın toplantısında kamuoyuyla paylaştı. Raporu hazırlayan hukukçular, bazı uygulamaların hapishanelere göre değişiklik gösterdiğini belirtirken, yaşanan hak gasplarının işkenceye varan tecrit ve uygulamalar haline dönüştüğü, mahpusların yaşamlarının ağır tehdit altında olduğuna dikkat çekildi.
İSTANBUL - İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi ve Özgür Hukukçular Platformu (ÖHP), Tekirdağ F ve T Tipi Hapishanelerde kalan mahpusların şikayetleri üzerine yapılan incelemeler sonucu hazırladıkları "Tekirdağ F ve F Tipi Hapishaneleri Gözlem Raporu"nu bugün (21 Aralık) İHD İstanbul Şubesi'nde yapılan basın toplantısıyla kamuoyuyla paylaştı.
"Hapishanelerde Yaşanan Hak İhlalleri Son Verilsin -Tekirdağ F ve T Tipi Hapishaneleri Gözlem Raporu" yazılı ozalit açılan toplantıya İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, ÖHP Dönem Sözcüsü Av. İlknur Alcan, Av. Fırat Vural ve İHD Hapihane Komisyonu üyesi Muharrem Kurşun katıldı.
"Yoğun Şikayetler Üzerine Heyet Oluşturarak Gözlemde Bulunduk"
Tekirdağ F ve T Tipi hapishanelerden gelen yoğun şikayetler üzerine İHD İstanbul Şubesi ve Özgür Hukukçular Platformu'ndan AvukatlarGülseren Yoleri, Fırat Vural, Serhat Çakmak, Raziye Öztürk, Bünyamin İnce'den oluşan bir heyet ile bu hapishaneleri ziyaret ettiklerini ve incelemelerde bulunduklarını belirten Av.Gülseren Yoleri, Tekirdağ 1 Nolu F Tipi, 2 Nolu F Tipi, ve 1 Nolu T Tipi ile 2 Nolu T Tipi Hapishanelerde gözlemlerde bulunduklarını, idarelerle görüşmeye çalıştıklarını ve bu incelemelerin sonunda da 4 hapishaneye ilişkin sorunları bir rapor haline getirdiklerini belirtti.
Hapishanelerin her daim insan hakları açısından önemli sorun alanlarından biri konumunda olduğunu bu durumun devletin; hukuka, insan haklarına, suça, suçluya, mahpusa ve ceza infazına genel bakışı yanında, ceza infazından beklediği fayda ile yakın ilişki içinde olduğunu belirten Av.Gülseren Yoleri, zorunlu hallerde bir tedbir olarak uygulanması gereken tutukluluk müessesesinin özellikle muhaliflere yönelik bir cezalandırma aracı olarak uygulanmasının da ceza infazına dair zihniyet hakkında önemli bir ip uçlarını vermekte olduğunu vurguladı.
"Ceza, İnfaz Sırasında Ağırlaştırılabiliyor"
Ceza infazında insan haklarını hiçe sayan, ayrımcı, militarist yaklaşım en çıplak hali ile hapishanelerde yaşanmakta olduğunu, adli mahpusları da içine alacak şekilde mahpusların otoriteye biat etmeye zorlandığını, biat etmeyenlerin tüm hak ve özgürlüklerinin ağır baskı altına alınıp, disiplin cezaları ile infazları yakıldığını ya da tahliye kararı verilen tutukluların salıverilme tarihlerinin 3 ay boyunca geciktirilebildiğini, mahkemenin verdiği cezanın, ceza infazı sırasında ağırlaştırılabildiğini belirtti.
"2018 Yılında Hapishanelerde En Az 10 Şüpheli Ölüm"
Mahpusların yaşam hakkı dahi ağır tehdit altında olup, İHD ve TİHV verilerine göre 2018 yılının ilk 11 ayı içersinde hapishanelerde en az 10 kişi şüpheli bir şekilde yaşamını yitirmiş bulunmaktadır.
Tecrit genel olarak önemli bir sorun olmakla birlikte, en ağır ve hukuksuz örneği İmralı’da yaşanmaktadır.
Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilen mahpuslara uygulanan infaz rejimi ise; tecrit uygulamaları, insan hakları ihlalleri ve hak gaspları ile birlikte ortaya, mahpusu idam edilmediğine pişman edecek bir tablo çıkarmaktadır.
"Uyumak İçin Sıra Bekleyen, Yemek Yerken Sandalye Bulamaya Mahpuslar"
Hapishanelerde tutulan mahpus sayısının hapishanelerin artırılmış kapasitesi olarak açıklananın çok üzerinde olması, aşırı dolulukla direk ve dolaylı bağlantılı sorunların da yaşanmasına neden olmaktadır. Yatağı olmayan, uyumak için sıra bekleyen, yerde yatan, yemek yerken oturacak sandalye bulamayan, sıcak ve temiz su, yemek azlığı nedeniyle yıkanamayan ,karnı doymayan, personel yetersizliği nedeniyle mektupları geciktirilen,ya da hastaneye götürülemeyen ve benzeri pek çok şikayet genel şikayetlere eklenmiş bulunmaktadır.
"2018 Yılında 382 Mektup Engeli"
Son süreçte kamuoyuna ve hapishanelerle ilgili çalışmalar yapan sivil örgüt ve kurumlara yapılan ihlal bildirimlerimde ciddi bir artış gözlenmektedir.
Sadece İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesine hapishanelerden yapılan başvurular örneklenirse; başvuru sayısı 2017 yılında 118 iken, bu sayı İHD’ye mektup engeli olduğuna dair şikayetlerdeki artışa rağmen 2018 yılı ilk 11 ayında 382 olarak saptanmıştır.
Yapılan girişimlere yetkililer tarafından verilen cevaplar, sorunların artarak devam edeceğine dair kaygıları büyütmektedir.
Heyetin mahpusların anlatımlarına dayanarak hapishanelere göre hak ihlallerini belirledi.
"Tekirdağ 2 No’lu F Tipi Hapishanesi'nde Kötü Muamele, İşkence, Hücre Cezası, Mektup, Görüş ve Tedavi Engelleri Yaşanıyor"
Tekirdağ 2 Nolu F Tipi Hapishanesi'nde yaşanan hak gaspları ise rapora şöyle yansıdı.
Kötü muamele ve işkence ; Keyfi uygulamalara itiraz edilmesi durumunda zaman zaman fiziki şiddet uygulandığını,
Kapasite aşımı: bazı odalarda 2 ay öncesine kadar iki katı ( 3 kişilik yerde 6 kişi)kaldıklarını,
Sohbet ve spor hakkı ; Ne sıklıkta ve kaç kişi ile yapılacağı konusunda uygulamada standart olmadığını,
Sohbet hakkının ayda bir ya da iki ayda bir 3 saat,
Spor hakkının, ayda bir ya da iki ayda bir 1 saat uygulandığını, ancak bazı bölümlerde disiplin cezaları ve protestolar nedeniyle 3-4 aydır çıkılamadığını,
Sohbet hakkında yan yana gelebilecek mahpus sayısının keyfi olarak belirlendiğini, bazı grupların 3 kişi bazı grupların 9 kişi olabildiğini ancak bunun ne şekilde belirlendiği konusunda bir açıklama yapılmadığını,
Henüz davası devam edenleri de kapsayan, suçlara göre gruplar oluşturulduğunu, (Örneğin; bombacılar gibi, böylelikle masumiyet karinesinin de ihlal edildiğini) ve sohbet hakkı çerçevesinde aynı gruptakilerin bir araya getirildiğini,
Kütüphane ve atölye hakkının idare tarafından keyfi olarak kullandırılmadığını,
Üst ve oda araması sırasında; Hapishaneye ilk gelişte çıplak arama yapıldığı, çoğunlukla tüm giysilerin zorla çıkartıldığı, uygulanan şiddet nedeniyle ciddi yaralanmalar meydana gelebildiği ancak darp raporu alma girişimlerini revir ve hastaneye götürmeyerek engellediklerini,
Hastane ve mahkemeler gidişte; tişörtte yazı ya da resim var mı diye üstteki giysilerin kamera karşısında kaldırılıp ya da çıkarttırılıp bakıldığını, yazılı ya da baskılı tişört yasağının devam ettiğini, mahkemeye giderken x-ray cihazına kadar üç ayrı aramadan geçildiğini, üstlerinde tişört dışında bir şey olmadığında çıplak bedenlerini sergilemek zorunda bırakıldıklarını,
Bu uygulamaya karşı tüm mahpusların itiraz ettiğini, ancak idarenin olayı çarpıtarak mahpusların xray aramasına karşı olduklarına dair bilgi yaydığını,
Odalarda yapılan aramalarda el yazısı notlara el konulduğunu,
Odalarda bulunan radyolara el konulduğunu ve geri verilmediğini,
Tecrit uygulamasının devam ettiğini, yaygın olarak ağır bir tecridin söz konusu olduğunu, ağır müebbet cezası alanlara yönelik tecridin çok daha ağır uygulandığını, son bir buçuk yıldır hep aynı 3 kişi ile sohbet alanına çıkartıldıklarını, sohbet hakkının kullanımı dışında sadece kapıları açıp kapatan görevlileri gördüklerini, iletişim, görüş yasağı gibi disiplin cezalarının tecridi daha da ağırlaştırdığını, .
Oda değişikliği taleplerinin kabul edilmediğini, son iki yıldır taleplerin tamamına yakınının reddedildiğini, sadece, kendisini “bağımsız” olarak ifade edenlerin odasının zaman zamn değiştirildiğini ama onların da çoğunlukla istemedikleri yere gönderildiklerini, birbirleriyle sorunu olanları bir araya koyarak birbirlerine zarar verecek olaylara zemin yaratılmaya çalışıldığını,.
Koli ve mektup engellemelerinin devam ettiğini, koli ve mektupların aylarca geciktirilerek verildiğini, bu nedenle dört kolinin aynı anda verildiği durumların yaşandığını,
Mektupların sansürlendiğini ya da gönderilmediğini, bu yüzden iadeli taahhütlü veya aps yoluyla göndermek zorunda kaldıklarını ve bu durumun ciddi bir mali yük oluşturduğunu, ayrıca iç mektuplaşmaya izin verilmediğini,
Dergi ve kitap sınırlaması;
Cezaevinde 10 dergi 20 kitap sınırlaması uygulandığını, dergilerin ancak koliyle gönderilirse verilebildiğini, ancak halen sosyalist dergiler ve kitapların yasak kapsamında olduğunu,
Bu yasak uygulamasının pasif oturma eylemi ile protesto edildiğini, infaz koruma memurlarının bu eylemler sırasında zaman zaman işkenceye varan sertlikte şiddet uyguladıklarını,
Giysi sınırlamasının devam ettiğini, ancak rutin giysi sınırlamalarını aşan şekilde, ailelerinin getirdiği kışlık kıyafetlerin dahi verilmediğini,
Disiplin cezalarının çok sık ve keyfi nedenlerle verildiğini, sıklıkla verilen hücre cezası, iletişim cezası, ücretli işte çalışmama cezası, görüş cezası gibi cezaların birbirine eklenerek uygulanmaları nedeniyle yıllara varan sürelerle hak mahrumiyeti yaşandığını, aileleriyle görüşme haklarını, mektuplaşma haklarını bile bu nedenle uzun sürelerle kullanamadıklarını,
Hücre cezaları nedeniyle infaz yakma uygulamasına ve diğer disiplin cezaları nedeniyle mahpusluk süresinin keyfi olarak uzatılmasına maruz bırakıldıklarını,
Tedavi hakkına erişimde sorunların kısmen devam ettiğini, hastaneye ve revire sevklerin gecikerek sağlandığını, diş ağrısı çeken bir mahpusun iki hafta bekletilebildiğini, ilaçların düzenli olarak verildiğini ancak zaman zaman kelepçeli tedaviye zorlandıklarını, az da olsa doktorların tıp etiğine aykırı hareket ederek kelepçeli tedaviye ya da muayene odasında hapishane görevlisi varken muayeneye olur verdiği durumlarla karşılaştıklarını, bu durumun tedavi hakkına erişimi ciddi anlamda zora soktuğunu,
Ring araçları konusunda sorunun devam ettiğini, hastaneye ve mahkemeye götürülürken kullanılan ring araçlarının, tek kişilik, altı bölmeli ve her bir bölüm yaklaşık 90-90 ölçülerinde olduğunu, çok dar ve hasta nakli için uygun olmadıklarını, başka birinin yardımı ile hareket edebilen fiziki engeli olanlar ile kalp, astım gibi hastalığı olan mahpusların bu araçlarla yolculuk edemediğinde bu duruma bir çare üretilmediğini,
Ağır hasta mahpuslar bu araçları kullanamadığı için tedavi hakları engellendiğinden, diğer bir kısım mahpusun da bu durumu protesto edip hastaneye gitmediklerini, bu durumun tedavisi mümkün hastalıkların ağırlaşmasına neden olduğunu,
Kamera ile izleme yapıldığını, havalandırmada kameralarla izleme yapılmasının özel hayata saygı ve mahremiyet hakkını ihlal ettiğini, bu nedenle mahpusların değişik periyotlarda bu kameraları kapatma kararı aldıklarını, her kamera kapatma eylemine 2 ay görüş cezası verildiğini, bu cezaların bazı bölümlerde sadece kapatana verilirken bazı bölümlerde orada kalan herkese ayrı ayrı verildiğini,
Temiz ve sıcak su ihtiyacının giderilmesi konusunda ciddi bir sorun bulunmadığını,
Yemeklerin miktar ve katle olarak istenilen düzeyde olmamakla beraber kantinden yapılan alışverişlerle desteklenerek günlük beslenmenin sağlanabildiğini,
Dilekçe hakkının kullanımı ve adalete erişim engellerinin artarak devam ettiğini,
Yaşanan sorunlarla ilgili ya da hukuki süreçlere dair ısrarla verilen dilekçelere, yapılan suç duyurularına ya hiç cevap verilmediğini ya da taleplerinin keyfi olarak reddedildiğini,
İnfaz Hakimliği, TBMM İnsan Hakları Komisyonu gibi resmi kurum ve kuruluşlara gönderdikleri dilekçe ve mektupların akıbetini öğrenemediklerini, dilekçelere kayıt numarası verilmediğinden takibinin de yapılamadığını,
Zimmetli eşyaya el konulması sorunu yaşandığını, odalarda bulunan tv, buzdolabı vs bir kişi üzerine kaydedildiğini, o kişi sürgün edilince idarenin tüm malzemelere el koyduğunu, odada kalan diğer mahpusların yeniden para vererek bu eşyaları kantinden edinmek zorunda kaldıklarını, yeni bir odaya geçişte ya da var olan eşyaların bozulması durumunda kendi adlarına daha önce depoya bıraktıkları eşyaların da verilmediğini ve yeni eşya almaya mecbur bırakıldıklarını,
"Ağırlaştırılmış Müebbet Cezası Olanları Yönelik Keyfi Uygulamalar Ağırlaştırılıyor"
Tekirdağ 2 Nolu F Tipi Hapishanesi'nde personelin hep emrederek ve tahirk edecek üslupla konuştuğunu ve militarist bir zihniyetle hareket ettiklerini gözlemleyen hukukçular, hapishane müdürleri ve idarecilerin taleplere rağmen mahpuslarla görüşmediğini hatta hiç karşılaşmadıklarını, mahpuslarla idare arasında diyaloğ kurulamadığını ve sorunların da giderek daha da ağırlaştığına dikkat çekti.
Hapishane müdürleri ve idarecilerin talebe rağmen mahpuslarla görüşmediğini, hatta hiç karşılaşmadıklarını, mahpuslarla hapishane idaresi arasında diyalog bulunmadığından sorunların giderek büyüdüğünü, çok ısrar ederlerse “benim çözme yetkim yok, yetkililere iletirim” diyen görevlilerin devreye sokulduğunu,ciddi gerginliklerin yaşandığı zamanlarda ise mahpuslara ayrıca görüş cezaları verilerek, aylarca tecrite maruz bırakıldıkları belirtildi.
Adli mahpuslar üzerinde de ağır baskı kurulduğunu, bazı adli mahpusların seslerini duyurabilmek için süresiz açlık grevi, hatta ölüm orucu yaptıklarını, hatta bir mahpusun ağzını dikerek protesto eyleminde bulunduğu aktarıldı.
"Müdür Görüşmeyecek Ne Diyecekseniz Bana Deyin"
Müdür ile görüşme taleplerinin “müdür yok” denilerek geri çevrildiğini ve hapishanede görüşmeye yetkili kimse olmadığı söylendiğini aktaran hukukçular "Arkasından başgardiyan olduğunu söyleyen, ancak ismini söylemek istemeyen resmi giysili biri gelerek lakayt bir şekilde 'Müdür görüşmeyecek beni gönderdi ne diyecekseniz bana deyin' dediğini aktardı. Tarafımıza iletilen sorunları konuşmak istediklerinde ise lakayt yaklaşımı görüşme boyunca devam ettiren kişinin aşağıdaki açıklamaları yaptığını aktardı.
"Burada Islahı Mümkün Olmayan Hükümlü Var"
Başgardiyan olduğunu beyan eden kişinin ise hak ihlallerine ilişkin açıklamasında;
"Burada Islahı mümkün olmayan 9/3 lük 40 tekli hücre ve 106 ağırlaştırılmış müebbet var.
Her ayın son haftası açık görüş var. Geriye üç hafta kalıyor. Spor ve sohbet hakkını bu nedenle yeterince kullandırtamıyoruz.
Sevk talebi olunca, bakanlığa yazıyorum, bakanlık karar veriyor, benim elimde değil.
Dilekçeler gelince ilgili yerlere gidiyor. Personel yokluğu ve iş çokluğu nedeniyle kayıt numaraları verilemiyor.
Mektuplar gecikiyor. 20 günü buluyor bazen. Çünkü mektup okuma komisyonunda iki kişi var, yetiştiremiyorlar.
Ring araçları bizim inisiyatifimizde değil. Bakanlık gönderiyor. Kullanımını da jandarma düzenliyor.
Kampüste beş cezaevi, iki doktor var. Perşembe ve pazartesi bu bölümde. 3 tane de daimi yardımcı sağlık görevlisi var bu bölümün. " biçimince beyanlarda bulunduğnu bu açıklamaları ile şikayetlerin haklılığını mazeret göstererek kabul ettiğini belirttiler.
"Tekirdağ 1 No’lu F Tipi Hapishanesi'nde Ortak Alan Kullanımı, Koli ve Mektup, Tedavilerin Gecikmesi Sorunları Yaşanıyor"
Tekirdağ 1 Nolu F Tipi Hapishanesi'ndeki gözlemlerinin ise sohbet ve spor hakkı, ortak alanların kullanımının kısıtlı olması koli ve mektupların geç ulaştırılması ve tedavilerin aksaması gibi sorunların sıklıkla yaşandığını belirten hukukçular buradaki sorunları ise şöyle sıraladı:
Sohbet ve spor hakkı
Sohbet hakkının haftada iki gün 9-10 kişinin katılımı ile yapıldığını, Ağırlaştırılmış müebbet cezası olanlara sohbet hakkının olmadığını,
Spor hakkının haftada bir gün, dönüşümlü olarak bir kapalı- bir açık spor salonunda yapıldığını,
Tekli hücrelerde ağırlaştırılmış müebbet 7 kişinin kaldığını, Onları sosyal alanlara hiç çıkarmadıklarını,
Kütüphane kullanımının 15 günde bir,
Resim atölyesinin haftada bir gün 4 saat olduğunu,
Üst araması sırasında zaman zaman üst giysilerin çıkartıldığını ancak bu işlemin farklı bir şiddete dönüşmediğini.
Zaman zaman bazı eşyalara el konulduğu ancak bir süre sonra bu eşyaların geri verildiğini,
Sürgün sevk uygulamasının yoğun yaşandığını,
Koli ve mektup engellemelerinin kısmen devam ettiğini; Mektup gönderiminde zaman zaman aksamalar olduğunu, önceki süreçte İnsan Hakları Derneği’ne gönderilmek istenen mektuplara engel olunduğu ve ancak infaz hakimliğine başvuru yapıldıktan sonra infaz hakimliği kararı ile mektubun gönderilmesinin mümkün olduğunu, ancak yine de mektubun yerine ulaştığı bilgisinin alınamadığını, şimdi bu sorunun daha az yaşandığını,
Tedavi hakkına erişimde, hastaneye sevklerin zaman zaman geciktiğini, asker ve personel eksikliğinin gerekçe olarak gösterildiğini,
Oksijen tüpüyle yaşayan Burhan Kaya’nın ve ileri derecede astım ve iç hastalıkları bulunan ve deterjan, parfüm kokusu geldiğinde bile baygınlık yaşayan, bu yüzden sohbete bile çıkamayan Hatip Şek gibi ağır hasta mahpusların tedavilerinin de gereğince yapılamadığını,
Kamera ile izlemenin devam ettiğini, havalandırmanın kamera ile izlendiğini, özel hayat ve mahremiyet haklarının kalmadığını, bu nedenle her hafta bir mahpusun kamerayı kapattığını ve bu nedenle disiplin cezası verildiğini,
Heyet, idarenin mahpusa ve sorunlara yaklaşım yönteminin ise diyalog yöntemiyle kısmen çözmeye çalıştığını aktardı.
"Tekirdağ 2 No’lu T Tipi Hapishanesi'nde İşkence, Kötü Muamele, Yaşam Hakkı ve Kişi Güvenliği Hakkı İhlalleri Yaşanıyor"
İşkence ve kötü muamele, yaşam hakkı ve kişi güvenliği hakkı ihlali, adalete erişimin ve tedavi hakkının engellenmesi noktasında ciddi ihlaller yaşandığı Tekirdağ 2 Nolu T Tipi Hapishanesi'nde ise hapishaneye ilk gelenlerin gardiyanların kötü muamele ve işkencesine maruz kaldıklarını, eşyaların ın çöpe atıldığını ifade eden heyet, şikayet halinde sorumlular hakkında işlem de yapılmadığına dikkat çekti.
Can güvenliği gerekçesi ile koğuş değiştirme taleplerinin kabul edilmemesi nedeniyle şişli saldırıya maruz kalan mahpuslar olduğunu, itiraz, şikayet ve taleplerinde ısrar eden kimi mahpuslara ayrıca daha fazla şiddet uygulandığını, haksız yere hücre cezası dahil disiplin cezasına maruz bırakılarak ayrıca mağdur edildiklerini belirten hukukçular Engin Erdem isimli mahpusun can güvenliğinin tehlikede olmasına rağmen çözüm üretilmediği bu nedenle Erdem'in 5 Eylül'en beri süresiz açklık grevinde olduğunu vurguladı.
Diğer hak ihalleri ise şöyle sıralandı:
Tedavi hakkı engelinin devam ettiğini; Mahpusların muayene, tedavi ve mevcut tedavilerinin devamı için dahi revire ve kurumda bulunan diş hekimine çıkarılmadıklarını, zaman zaman adlilere sunulan olanakların siyasilerden esirgendiğini,
Çıplak arama; Hapishaneye yeni sevk ya da sürgün edilen mahpuslara çıplak arama dayatıldığını, itiraz edenlerin işkenceye maruz bırakıldıklarını,
Görüşe gelen ziyaretçilere de çıplak arama dayatıldığı ve kötü muamele edildiğini,
Kitap, dergi kısıtlamasının devam ettiğini,
Dışarıdan koli ile gönderilen kitap ve dergilerin mahpuslara verilmediğini, bu taleplerini dış kantinden karşılamalarının istendiğinini, dış kantinin ise mahpusların kitap ve dergi taleplerini aylar sonra ve çok sınırlı bir şekilde karşıladığını,
Mektup ve faksların geciktirildiğini,
Fotoğraf yasağı olduğunu; Mahpusların aile ziyaretlerinde toplu fotoğraf çekmelerine izin verilmediğini
Atölyeden yararlanma hakkının kısıtlandığını, Mahpusların güvenlik gerekçe gösterilerek keyfi olarak atölyeye çıkarılmadıklarını,
İnsan Hakları Derneği ve Özgür Hukukçular Platformu üyeleri hapishanelerdeki işkence ve kötü muameleye, keyfi uygulamalara son verilmesi gerektiğini belirterek Cezae İnfaz Mevzuatı ve uygulamalarının AİHS, Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi, BM İşkencenin Önlenmesi Sözleşmesi ve diğer uluslararası insan hakları sözleşmelerine uyulması gerektiğini ifade ederek hak ihlallerinin son bulabilmesi için;
- Hapishanelerdeki işkence ve kötü muamele ile keyfi uygulamalara son verilmesi,
- Ceza infaz mevzuatı ve uygulamalarının AİHS, Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi, BM İşkencenin Önlenmesi Sözleşmesi, BM Mahpusların Islahı İçin Temel Prensipler ve Avrupa KonseyiBK’nin “Avrupa Cezaevi Kuralları” başlıklı tavsiye kararları gibi uluslar arası insan hakları ve ceza infazına dair mevzuat ve standartlarına uygun hale getirilmesi,
- Hasta mahpusların tedaviye erişim hakkının engellenmesine dönük uygulamalara son verilmesi,
- İnfaz hakimliklerinin ve cumhuriyet savcılıklarının mahpuslardan gelen şikayetleri etkin bir şekilde soruşturması ile insan haklarına ve uluslar arası mevzuata uygun, hak ihlallerini önlemeye yarar kararlar vermesi,
- Hapishanelerde yaşanan ihlallerin ortadan kaldırılması noktasında Adalet Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, TBMM İnsan Hakları Komisyonu, İl İnsan Hakları Komisyonları ve BM İşkenceyi İzleme Komitesi’nin etkin sorumluluk üstlenmesi" gerektiğini ifade etti.
Hapishanelerin insan hakları, sağlık ve hukuk alanında çalışanlar başta olmak üzere uzman sivil heyetlerin denetimine açılması gerektiğini ifade eden hukukçular mahpusların sorunlarını aşabilmesinin tek koşulunun da bu diyalağun kurulmasıyla mümkün oluğunu belirttiler.