Yeni eğitim programı taslağının adı tam olarak başlıkta belirttiğimiz gibidir. “Türkiye Yüzyılı” söylemi AKP’nin seçim sloganıydı. Eğitim programının siyasi yönünü çok net açıklıyor. Israrla “eğitim” yerine “maarif” kelimesinin kullanılması ise tesadüf değil, ideolojiktir. Daha adından niyetini açıkça belirten bu eğitim programını en genel hatlarıyla değerlendirelim.

Öncelikle bu eğitim programının, 10 yıllık bir çalışmanın ürünü olduğu ifade edilse de, sürece kimse dahil edilmemiş ve detaylı olarak kimse bilgilendirilmemiştir. Sürecin sonunda taslak yayınlanmış ve 24-28 Haziran seminer döneminde tüm eğitim emekçilerinden taslağın incelenmesi ve görüş belirtilmesi istenmiştir. Kitapların, taslak programla birlikte basıma girmiş olması istenen görüşlerin hiçbir şekilde değerlendirilmeyeceğini, mevcut taslakta herhangi bir değişiklik yapılmayacağını göstermektedir. Başta eğitim emekçileri olmak üzere eğitimin tüm bileşenleri ve tüm toplumun aklıyla dalga geçilmektedir.

Genel olarak bakıldığında bu taslak, mevcut iktidarın politik eylem ve söylemlerini yansıtmaktadır. Arzu ettikleri şey sistemin ihtiyaç duyduğu bireyleri yaratmaktır. Bu bağlamda eğitimin niteliksizleşmesi sorgulayan, araştıran öğrenci modelini yok etmektedir. Her yeni eğitim modeli bir öncekinden daha niteliksiz, sığ ve gericidir. 2024 yılında yeni bir eğitim programı hazırlanması, 2005 ve 2018 yıllarında hazırlanan ve uygulanan eğitim modellerinin de iflasının, yetersizliğinin itirafıdır.

Taslakta “Bilge bir nesil yetiştirmek” hedeflendiği belirtiliyor. Bilge bir neslin nasıl yetiştirileceğini mevcut taslakta bulamıyoruz. Taslağa bakıldığında aslında hedeflenenin itaatkar bir nesil yetiştirmek olduğu çok açık. “Bilge bir nesil” bilimsel eğitimle yetiştirilir. Daha önce müfredattan çıkarılan “Evrim” konusunun yerine “Canlılar ve Çevre” konusu getirilmişti, bu yeni eğitim programında ise tamamen kaldırılmıştır. Bu anti bilimselliğin küçük bir örneğidir.

Peki, yeni eğitim modeli sıkça belirttikleri gibi bütünsel bir model mi?

Yeni programın “bütünsel” bir model olduğu sıklıkla vurgulanıyor, ancak program incelendiğinde, aksine çok fazla alt boyuta ayrılarak parçalı bir yapıda olduğu görülmektedir. Model genel olarak öğrenci profili, beceriler çerçevesi, erdem-değer-eylem modeli, sistem okuryazarlığı ve alana ait bilgi kümeleri olmak üzere beş boyut üzerine kurulmuş. Daha sonra her boyut kendi içinde alt boyutlara ayrılarak oluşturulmuş. Bu durum, programın tümdengelim anlayışına göre oluşturulmaya çalışıldığı şeklinde yorumlanabilse de, eğitsel açıdan modelin bileşenleri arasında bir bütünlük yok. Bu beş boyutu açıklayan bir kuramsal bilgiye rastlanmamıştır. Diğer taraftan, alt boyutların kendi içerisinde çok sayıda bileşene ayrılması, programı parçalı ve karmaşık bir yapıya dönüştürmektedir. Örneğin, beceri çerçevesi kendi içinde zihinsel, sosyal-duygusal, fiziksel ve ahlaki olmak üzere dört alt boyuta ayrılmış. Ahlaki boyut, sosyal duygusal ve zihinsel boyutların bir bileşenidir. Değeri bilmeden, duyguyu oluşturmak mümkün değildir. Bu açıdan hem bir parçalanmışlık, hem de bilimsel açıdan bir çelişki söz konusu.”*

Taslakta, “Her öğrencinin yetenek, ilgi ve öğrenme profilini göz önünde bulundurarak bir eğitim ortamı sunan farklılaştırma uygulamaları” şeklinde ifade edilen modelin kapsayıcı olduğu da yalan. Anadili, inancı, kültürü farklı olan öğrenciler, mülteci çocuklar ve özel eğitime ihtiyacı olan çocuklar taslak modelde yok.

Bu taslağı değerlendirirken, “Öğretmenlik Meslek Kanunu” taslağını ve MEB’in ÇEDES ve benzeri projeler ve protokoller üzerinden eğitim sistemi içine yerleştirmeye çalıştığı dinci-gerici tarikatları da unutmamak gerekir. Öğretmenlik Meslek Kanunu ile eğitim emekçilerini güvencesizlik ve cezalarla kuşatan iktidar, yeni eğitim programıyla da öğrencileri niteliksiz, anti bilimsel ve gerici eğitimin kucağına atmaktadır. Eğitim alanındaki bu kapsamlı saldırıya karşı eğitim emekçileri, veli örgütleri ve öğrenciler birlikte tepki göstermeye başladılar. Diğer alanlardaki kuşatma ve saldırılar nasıl ki sadece tepki göstermekle püskürtülemezse eğitim alanındaki saldırıları da sadece tepki göstererek püskürtmek mümkün değildir. Eğitimin tüm bileşenleri çok daha etkili eylemler örgütlemeli ve toplumun diğer kesimlerinin de katılımını sağlamak adına konuyu gündemde tutmalıdır. Eğitimin ticarileştirilmesi ve gericileştirilmesi iktidarın uzun soluklu bir politikasıdır. “Öğretmenlik Meslek Kanunu” ve “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” bu kapsamlı saldırının en önemli dönemecidir.

* Eğitim Sen - Eğitim Müfredatı Değişiklikleri Değerlendirme Raporundan alınmıştır.

Devrimci Bir Öğretmen