Bugünlerde yakıcı bir şekilde hissedilen ekonomik ve siyasal kriz, içinde yaşadığımız kapitalizmin çöküş çığlıklarını yansıtmaktadır. Çelişkilerin, çıkar çatışmalarının, devrimcilere, emekçilere, işçi sınıfına, gençlere, Kürt halkına yönelik yapılan saldırıların ne anlama geldiğini çok iyi biliyoruz. Bunu sadece biz değil bugün dinci, faşist iktidar da çok net bir şekilde ifade ediyor: “Türkiye’nin en önemli sorunu beka ve muhalefet sorunudur.”

Aynı zamanda dinci-faşizmin yetkili ağızlarından yapılan “Sevgili milletim bizi Kandil’in önünde boynumuzu eğik bırakmayın ne olursunuz?" yakarışları da durumu özetliyor.

"FETÖ denilen şarlatana bizi güldürmeyin. Elimizi aynanın karşısında zayıf bağlattırmayın. Bizi zayıfa düşürmeyin. Bu seçim ders verme seçimi değildir. Bu seçim fire verme seçimi değildir. Bu seçim Türkiye’ye güç verme seçimidir. Kuvvet verme ve çıldırtma seçimidir. Hepinizin huzurunda Cumhur ittifakı yapıyoruz. Recep Tayyip Erdoğan’a teşekkür ediyorum”  şeklindeki pespaye açıklamalar da dinci-faşizmin durumunu gözler önüne seriyor. Evet, onlar için bu durum çok net. Burjuvazi için bu ölüm-kalım mücadelesidir.

Emekçileri, işçi sınıfını, gençleri açlıkla terbiye etmeye çalışan vahşi bir iktidar var karşımızda. Ama aynı zamanda açlığın pençesinde kıvranan emekçiler, işsizler, gençler kendisine var gücüyle saldıran iktidara karşı gün geçtikçe daha da öfkeleniyor ve an geldiğinde yığınlar mücadele içinde en ön saflarda yerlerini alacaktır. Bu kapışmanın bizlerin zaferi ile sonuçlanacağı günler yakındır.

Tam da bu noktada yani devrimci durum ve sınıf savaşımın şiddetli bir biçimde sürdüğü şu günlerde gençliği örgütleyecek devrimci kadrolar çok büyük bir önem arz ediyor.

 

Peki Genç Devrimci Kadrolar Bu Süreci Nasıl Karşılamalı?

Faşizmin azgınca saldırdığı bu dönemde Denizlerin coşku dolu ruhu ile mücadele etmeliyiz. Devrimci bir dönemde yaşıyoruz ve bu sürece cevap olabilecek enerji ve ruh en çok biz gençliktedir. Bu gücü biz sürdürdüğümüz mücadelemizin haklılığından alıyoruz ve bu gerçekliğimiz ile her türlü engeli aşarak daha ileri gitmeyi kendimize görev biliyoruz. En zor zamanlarda bile cesaretle öne atılmanın, militan bir şekilde kavgamızı sürdürmenin zorunluluğunu kavramalıyız.

Kitlelerin sessiz ve hareketsiz oluşundan kaynaklı herkes şikayet ederken, biz devrimci gençler  bu karamsar havayı dağıtıp, kitleleri devrimci eylemlere sevk etmeliyiz. Şayet bunu yapmıyorsak kendimizi sorgulamamız gerekiyor. Aynı zamanda hiçbir şekilde çekinmeden kendi politikalarımızı kitlelere götürmeliyiz.  Politikalarımızın doğru olduğunu ve yaşamda karşılığı olduğunu kendi kitlemize ve gençliğin geniş kesimlerine kavratmalıyız. Onları bir biçimde harekete geçirmemiz gerekiyor. Bu şekilde kitleleri de sürecin bir parçası konumuna getirmemiz, devrime pratik yaklaşmamız anlamına gelir. İşte bu noktada “Devrim Ya Ruhumuzdadır, Ya da Hiçbir Yerde” şiarı önem kazanır.

Bu yazdıklarımızdan hareketle mücadele yürüten kadrolarımızın süreci karşılamak için neler yapması, hangi vasıfları kendinde geliştirmesi gerektiği ve yeni devrimci kadrolar yetiştirirken hangi ölçütleri göz önünde bulundurması gerektiğini ifade edelim.

-Her şeyden önce kadroların kendini ideolojik ve politik olarak yetkinleşmesi gerekmektedir. Özellikle gençlik kadrolarının bunu yapması elzemdir. Bugün Marksizmi-Leninizmi kavramak ve yorumlamak en başat görev durumdadır. Çünkü bugün mücadele içinde bin bir türlü zorlukla karşılaşabiliyoruz. Bu zorluklar karşısında paniğe kapıldığımız, umutsuzluğa kapıldığımız durumlar zaman zaman oluyor. Bu yaşadığımız zorluklar karşısında bağımsız olarak yönümüzü bulmayı, gelişen yeni olguları, yeni gereksinimlerimizi ve sorunları doğru bir şekilde ele almayı ve aynı zamanda sorunlara uygun çözüm/çözümler bulmayı doğru temellerde değerlendirmek için ideolojik olarak sürekli gelişim içinde olmamız gerekiyor. Bu yüzden Marksizm-Leninizmin ilkelerini iyi özümsemiş, ilkelere bağlı bir kadro, sorunları, yaşanılan zorlukları daha doğru bir biçimde anlar ve açıklar.

Yine Marksizm-Leninizm, bizim küçük olarak gördüğümüz şeylerin arkasında büyük şeyleri görme ve günlük çalışma pratiği içinde büyük idealler uğruna mücadeleyi sürdürmemizi sağlar. 

Doğru politik çizgi önemli bir şeydir fakat tek başına yetersizdir. Bugün teorik birikimimiz ne kadar doğru temellerde olursa olsun bunu hayata geçirmezsek o önem kazanmaz.  Teorik hattı kendisi için doğru gören birisi, onu hayata geçirmeyi yani pratikte gerçekleştirmenin sorumluluğunu kendisinde taşımalıdır. Teori ve pratiği devrimci diyalektik bir biçimde ele almalıyız.

Bir başka vurgu yapılması gereken nokta ise devrimci durumun olgunlaştığı bu topraklarda bizler kitlelerle en sıkı teması kurabilecek mücadele araç ve yöntemlerini yaratıcılık ile bulabilmemizdir. Kitlelerin yaşantısının nabzını tutabilmeli ve yaşamına dokunmamız gerekmektedir. Aksi takdirde gerçekleştirmek istediğimiz sıkı temasları yaratmak bizler için çok zor olacaktır.

Her koşulda devrimci inisiyatifi ele almayı bilmeliyiz, yerine getirilmesi gereken sorumluluklardan hiçbir zaman kaçınmamalıyız. Çelikten bir disiplin ve devrimci bir irade ile nihai zaferimiz için ne gerekiyorsa onu fedakar ve özverili bir şeklide yapmalıyız. Yaptığımız her işi ciddiye almalı, önemsemeliyiz.

Görüldüğü üzere bizlerin bu süreci göğüsleyebilmesi adına üzerimize düşen sorumluluklar ve görevler çok önemli bir noktada duruyor. Stalin'in de sıklıkla kullandığı “Kadrolar Her Şeyi Belirler” sloganı kadroların ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Devrimi yaşamın her alanında ilmek ilmek örmek itiyorsak belirttiğimiz şeyleri her koşulda yapmak gerektiğini aklımızdan çıkarmamamız gerekiyor. Yaşam boşluk tanımıyor!

Roza