Bir önceki yazımızda sosyal medyanın etkili kullanımına değinmiştik. Şimdi de 21. yüzyılda gelişen, büyüyen, yayılan halk hareketlerine ve sosyal medyanın etkili kullanımından doğan elde edilmiş başarılara değineceğiz. Öncelikle gelişen ayaklanmalara ve sosyal medyanın yön verici ayrıntılarına göz atalım.

 

Dünya’dan / Ortadoğu ve Arap Baharı

Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da başlayan, Arap Baharı olarak adlandırılan halk hareketlerinin kitleselleşmesi ve önem kazanmasının temel noktalarından birisi de sosyal medya. İnsanlar, çağrılar yaparak ortaya çıkan eylemliklerdeki örgütlenmeyi Twitter ve Facebook üzerinden sağlamıştı. Ve bu çağrılarla büyük, geniş katılımlı toplantılar, eylemler organize etmişlerdi.

Bu, bizlere gösteriyor ki sosyal medyanın etkili kullanımı, onun başında geçirilen sürenin de dışında, yaratıcı imkanlarla ona bir “nitelik” kazandırmaktan geçiyor. Sosyal medya platformlarında gereksiz ve amaçsız vakit geçirerek kullandığımız hesaplarla, aldığımız ‘like’larla değil onu alışılmışın dışına çıkararak kendi lehimize yönelttiğimiz sonuçlarla, elde edeceğimiz başarılara yönelmeliyiz, bununla övünmeliyiz.

Tabii ki şunu belirtmek gerekiyor, o bölgede yaşanan, tezahür eden olaylar durduk yere, kuru otun parlamasıyla gelişmedi. Bölgede yaşanan ekonomik sıkıntılardan ve siyasi istikrarsızlıktan doğan halkın huzursuzluğu ve öfkesiyle birleşerek ortaya çıktı. Pek de yabancı olmadığımız meseleler bunlar. Sosyal medya veya “gerçek hayat”ın içerisinde de zaten var olan huzursuzluk atmosferinin kokusunu rahatlıkla duyabiliyoruz şu sıralar...

Arap Baharı örneğinden Tunus ile devam edelim. Birçoğumuz, Tunus’taki halk hareketinin yetkililerce kendisine sürekli müdahale edilen bir meyve satıcısının, Mohammed Bou¬azizi’nin kendisini yakmasıyla başladığını duymuşuzdur. Fakat Bouazizi bundan dolayı kendini yakan ilk Tunuslu değildi. Bir yıl öncesinde başka bir seyyar satıcı olan Abdesselam Trimech, yine yetkililerce kendisine müdahale edilmesi, çalışmasına izin verilmemesi nedeniyle kendini yakarak yaşamına son ver(diril)mişti. Fakat bu eylem kitlelerce duyulmamış ve pek az insan bundan haberdar olmuştu. Trimech’ten bir yıl sonra kendini yakan Bouazizi’nin bir ayaklanmaya yön vermesini sağlayan şey; sosyal medya olmuştu. Bouazizi’nin kendini kameralar önünde yakması ve fotoğraflarının Facebook ve Twitter gibi mecralarda paylaşılması üzerine halkın büyük tepkisini topladı ve 338 kişinin ölümüyle sonlanan, Yasemin Devrimi olarak adlandırılan, Cumhurbaşkanı Zeynel Abidin Bin Ali’nin ülkeden kaçmasıyla sonuçlanan bir halk hareketi örneği yaratıldı. Birkaç kare fotoğraf, birkaç insanın o fotoğrafları paylaşması ve bunun sonucunda milyonların sokağa dökülmesi.

Bahsettiğimiz Tunus örneğinden Mısır’a geçelim. Mısır, Tunus’taki halk hareketinden etkilenmiş ve yaşananların doğrultusunda ilham almıştır. Mısır’da yaşanan olayların çıkış noktası polis tarafından işkence edilerek öldürülen Halid Said’in ölüm haberinin sosyal medya aracılığıyla yaygınlaştırılması ve kitleselleşerek önem kazanmasıdır.

Halid Said, Mısır’daki, görevli polis müdürlerinin uyuşturucu satıcıları ile olan işbirliğinin kanıtlandığı bir video görüntüsünü internette paylaşması üzerine polis güçlerine bağlı bir grup tarafından öldürüldü. Yetkililer, Halid Said’in öldürülmesinin nedenini uyuşturucu içerek ölmesine bağlayarak olayın üstüne kapatmaya çalıştı. Fakat ailesi bir morg görevlisinin yardımıyla Said’in cansız bedeninin fotoğraflarına ulaştı. Daha sonrasında incelemeler ve ifadeler sonucunda, Said’in, polisler tarafından katledildiği ortaya çıkarıldı. İşkence edilerek öldürülen Said’in fotoğrafları ise akrabaları tarafından sosyal medya platformlarında paylaşıldı. Bunun üzerine Said’in , işkence edilerek öldürülmesinin fotoğraflarla kanıtlanmasıyla halk üzerinde büyük bir etki yaratıldı. Fotoğrafların yayınlanmasının ardından Facebook’ta açılan “Hepimiz Halid’iz” sayfası ilk hafta 200.000, gösteriler boyunca ve sonrasında da milyonlarca takipçiye ulaşmıştır.

Görüyoruz ki başlı başına olmasa da, bir ülkedeki değişimin rüzgârları sokaklarında, meydanlarında eserken diğer taraftan sosyal medyadan da bu değişim rüzgarı hissedilebiliyor.

 

ABD / Occupy Wall Street (Wall Street’i işgal et)

Başarısız, fakat gelişebilecek yeni hareketlere örnek ve pratiklerin ışığında yol gösterici olabilecek bir girişim.

Hareket, Amerika’daki ekonomik krize ve sosyal eşitsizliğe bir tepki niteliğinde gelişmişti. Çoğunlukla bankaların ve finans kurumlarının olduğu Wall Street’teki Zuccotti Parkı’nda başladı her şey. Kimler mi vardı dersiniz? Yoksullar, evsizler, işçiler, öğrenci gençlik... Hepsi de “Biz %99’uz” sloganıyla bulundular alanlarda.

Ayrıca şunu da belirtmekte fayda var, bu işgal hareketi Mısır’daki Arap Baharı örneğinden esinlenmiş fakat az sonra değineceğimiz sebeplerden ötürü başarısız olmuştur.

İlk önce işgal çağrısını Kanadalı, tüketim karşıtı bir dergi yapmıştı. Dergi, çağrıyı ilk yaptığı zamanlar pek bir yankı uyandırmamıştı. Nedenine değineceksek, sadece Twitter’dan yapılan bir çağrının büyük bir harekete mal olacağını düşünüyorlardı. Oysa öyle olmadı. Derginin 90 bin kişilik abonesine yapılan çağrıya 20 bin kişiden olumlu cevap gelmişti ve toplanma noktasında ise sadece üç yüz kişi vardı.

Bu bize gösteriyor ki; sadece sosyal medya başlı başına bir örgütlenme, kitleselleşme aracı değil. Sadece bunun önünü açıyor ve pratiksel ayak mevcut oldukça istenilen sonuca ulaşılabiliyor. Eğer bunun sokak ayağıyla birlikte bağlantı içinde olursa, ancak o zaman bizim yararımıza bir şeyler sağlayabilir.

Bakın Türkiye örneğiyle ne kadar bağlantılı bir yere geçiyoruz. Eylemler başladığında -ki eylemler barışçıl olarak değerlendirilmişti. Ama şunu da unutmamak gerekir, insanların orada bulunmasının asıl nedeni; insanlığı gittikçe bir bataklığın içine sürükleyen sisteme öfkelerini haykırmak ve artık bu sistemin su götürmeyeceğini teşhir etmekti- Amerika yerelli burjuva medya, haberlerde özellikle işgal hareketine değinmiyordu. Penguen göstermiyorlardı fakat başka bir şey de göstermiyorlardı...

Eğer örgütlenme biçimini incelersek, hareketin öncü bir gücü yoktu. Sadece bir dergi çağrı yapmış ve halk da çağrıya kulak verip sokaklara çıkmıştı; fakat önder bir güç, sınıfın örgütlü güçleri, öncü komünist partisi olmaması veya kitle bağlarının ve hazırlığının yetersiz olması sebebiyle sadece “aktivistlik”le sınırlı kalmıştı. Ve hareket, -Amerika’nın diğer bölgelerine ve komşu ülkelere yayıldı fakat- son buldu.

Fakat küçümsenmemesi gerekir, var olmuş pratiklerden kendimize pay çıkartmalıyız.

 

İspanya/Öfkeliler Hareketi

“Gerçek Demokrasi... Şimdi, 15M”

İspanya’nın başkenti Madrid’de Puerto del Sol Meydanı’nda başlayan eylemliliklere toplumun her kesiminden insan katılmıştı. Yoksul, evsiz, öğrenci, emekçi gençler, mavi yakalılar, beyaz yakalılar... Başlayan eylemlerde, parlamenter ilişiği bulunan hiçbir partiyle ilişkide bulunulmamıştı. 15 Mayıs’ta başladığı için “15M” hareketi diye de anılan İspanya protestolarının sosyal medya örgütlenmesi ayağında “Gerçek Demokrasi Şimdi” platformu vardı. Çağrılar, haberler ve hareketle ilgili yazılar buradan yayınlanıyor, halka ulaştırılıyordu.

Eylemciler, Puerto del Sol Meydanı’nda haftalarca kamplar kurdular, komün oluşturdular. Ve daha sonra bu“işgal” eylemleri, gelişerek kamu alanlarının ve kurumlarının işgaline kadar gitti. İspanya'da ortaya çıkan “indignados” yani öfkeliler hareketi diğer Avrupa ülkelerine de örnek oldu ve oralara da sıçradı...

 

Türkiye/Gezi Ayaklanması

Ve Gezi...

“Kepçeler ve dozerler Gezi parkını yıkmak üzere Divan Oteli tarafından girmeye çalışıyor. Herkesi yıkıma karşı durmaya bekliyoruz.”

Twitter’da bir kullanıcının attığı bir tweet bu, 27 Mayıs akşamı, saat 23.47... Ve sonrası, ekolojik bir savunma amacıyla yapılan çağrı ve tüm halklar tarafından sisteme öfkeyi dile getirme fırsatı ve onu değiştirme isteğine yer veren görkemli bir ayaklanma...

Kim düşünebilirdi ki, patlayan koca bir ayaklanmanın egemenlerin hâlâ korku dolu rüyalarına gireceğini ve sosyal medyanın bu ayaklanmadaki etkin kullanımının bize sağladığı avantajları?.. Dünya örneklerinde belirtme gereği duyduğumuz “pek de yabancı olmadığımız meseleler bunlar.” cümlesi bunlara istinadendi. Eğer sosyal medyanın harekete geçirici, yaratıcı gücüne bakılacaksa ilk önce Gezi gelmeli gözlerimizin önüne; en canlı renkleriyle, en sıcak. Bununla birlikte, “fısıltı gazetesi”ni de her daim yanımızda bulundurmalı, gördüğümüz, tanıdığımız insanlara ondan parçalar okumalıyız. “Fısıltı gazetesi”nin de gücüne inanınız. Gezi örneğini kısa tutmak ve diğer arkadaşlara da yer bırakmak istiyorum. Zaten hepimiz aşinayız o günlere... Sosyal medyanın toplumsal hareketler bağlamındaki ilişkisine her daim sadık ve bir o kadar da ilgili olmalıyız.

İstanbul'dan Bir DÖB'lü