Meslek Liseli Bir Öğrenci

Bu düzen içerisinde gelecekten ne bekliyorum?

Öncelikle lise öğrencisiyim fakat şu an bile gelecek kaygım var. Sebebi ise bu düzenin bana bir gelecek vaat etmemesi. Gelecekte avukat olmak istiyorum. Fakat sürekli değişen sınav sistemi beni zorlayacak gibi görünüyor. İnsanlara kaşıkla verip kepçeyle alan bu düzeni düşündükçe avukat olsam bile gelecekte bir aile kurmanın çok zor olacağını düşünüyorum. Bu düzende kendini bile zor doyurabiliyorken çocuğunu nasıl en iyi şartlarda büyütebilirsin ki?

Yani şunu diyebilirim ki bu düzen benim için bir gelecek vaat etmiyor. Tehlikeli koşullarda çalışan işçilerin iş cinayetlerine kurban gitmesi ve sağlıksız koşullarda çalıştığı için hastalanan veya sakatlanan birçok işçi ve aynı zamanda 4 yıl üniversite okumasına rağmen iş bulamayan onca insanı görünce gelecek kaygım çok artıyor.

Bir diğer önemli konu ise ifade özgürlüğü. Düşüncelerini özgür bir şekilde ifade edemeyen insan içine kapanır. İçine kapanık bir insanı nasıl bir gelecek bekler ki?

Sömürülüyoruz, eziliyoruz hepimiz biliyoruz bunları. Peki buna karşı biz ne yapıyoruz? Sadece televizyon karşısına geçip hakaret savurmakla ya da benim oğlum/kızım yapmasın, gitmesin, karışmasın öyle şeylere demekle de bir yere varılmaz. Umutsuzluğa ve karamsarlığa düşmemeliyiz. Ancak örgütlenerek ve mevcut düzeni yıkarak gelecek nesillere güzel bir gelecek armağan etmiş oluruz.

Madem bu düzen bize bir gelecek vaat etmiyor, o zaman bizler bu düzeni yıkarız. Çevremizdeki insanları bilinçlendirebiliriz, örgütlenebiliriz. Kısacası başarabiliriz. Ancak hepimiz meydanlarda olduğumuzda başaracağız. Bu düzeni yıkacağız ve gelecek nesillere güzel bir gelecek armağan edeceğiz

 

Liseli Bir Öğrenci

Geleceğe dair... Ne düşünsem yeridir ki acaba diye düşünürüm hep. Şimdilik kendi çapımızda bir sıkışıklık yaşıyoruz, bir de geleceği var bunun. Hele elinden ekmek beklenilmeye başlanıldığı, “evin erkeği” olacağımız zamanlar, günler de geliyor. Ama kendi “çapımda” geleceğe bakışımı, tereddütlerimi ve ne düşündüğümü yazmak istiyorum. Gündemdeyken patates ve soğanla ilintili olan ev ekonomisi ve aylık giderler üzerine düşüncelerimi sizlere sunacağım, geleceğe dair umutsuzluklarımla bağıntılı bunlar!

Dört kişilik bir hanede, bir kişinin aylık maaşıyla ve diğer kişinin de emekli aylığıyla “geçinmeye” çalışıyoruz. En son ne zaman babamdan harçlık aldığımı hatırlamıyorum. Yatırılan açık öğretim harcı sayılır mı ki? Her neyse! Başlı başına mutfak sorunu... Bazen hemen bitmesin diye peyniri masaya koymadığımız da oluyor. Her şeyden olduğunca az veya hiç olmadan, olduğu kadar da sakınmaya çalışıyoruz... Ekmek, tabii ki 75 kuruşluk olanlardan! Zeytin mi? Canım bari o olsun.

Markete gidince bir litrelik sütün 4 lirayı geçtiğini görüyorum, şimdiden beni korkutuyor bu. Sadece süt değil, her şeyin zamlanması, el yakması. Şunu düşünüyorum; ben ne yapacağım? Nasıl geçineceğim? Nasıl “hayatta” kalacağım bu şekilde?

Televizyonlarda, haberlerde gösterilen yoksulluğu, krizi biz de kendi evlerimizde yaşıyoruz. Çöpten ekmek toplayan insanları görüyoruz, yine, çöp konteynerinden salatalık bulduğu zaman annesine sevinçle koşan Suriyeli çocuğu da hatırlarız... Farkında değil misiniz? Bizim de aynı koşullarda yaşamımızı sürdürmemize ne kadar kaldı, hiç düşünüyor musunuz? Son kertedeyiz, son çıkış değil, son kerte, son...

Bunlar aklıma geldikçe geleceğe dair karamsarca düşünmeye başlıyorum fakat o ölçüde de umudum artıyor. Umudum artıyor, çünkü bizi bu yoksulluğun içerisine sürükleyenler daha derin bir kriz içerisinde. Biz geçinemiyoruz, onlar yönetemiyor. Biz ay sonunu getiremiyoruz, onlar da kendilerine gelemiyorlar, toparlanamıyorlar -ki toparlanamayacaklar da...

Yine geleceğe dair; kirası, mutfak masrafı, osu, busu, şusu... Niye gelecek denince aklımıza bunlar geliyor? Yaşama dair ya işte. Yaşamımız, çalışmaktan, eve ekmek getirmekten, faturaları ödemekten ve uyuyup tekrar işe gitmekten ibaret olmuş. Onların bize bunları yaşatmaya hakkı yok, bundan eminim. Fakat bizim onlara çok kötü günleri yaşatmaya hakkımız var, buna olan inancım tam. Onlara olan öfkemi mutfak masrafı ve daha ödemeye başlamadığım kira derdi diri tutmasa da yoksulluğa “mahkûm” edilmiş insanları görmek bunun için yeterli oluyor. Daha güzel günlerin geleceği inancıyla, geleceğin güzel günlerine sıkıca bağlanacağız.

Yazımı, Hüsnü Arkan’ın uzak ufkun yolcusu eserinden bir parçayla bitiriyorum...

“Bu siyah ufukta; kor gibi ümit, nur gibi ümit, sır gibi ümit var.”

 

Üniversiteli Bir Kadın Öğrenci

Ben dokuz yaşımdan beri astronot ve bilim insanı olmak istiyorum. Tıp okumam için yapılan onca baskıya rağmen hayallerimden vazgeçmedim ve şu an Boğaziçi Üniversitesi Fizik bölümü 1.sınıf öğrencisiyim. Lakin birçok insan benim gibi hayalleri olmasına rağmen bilime verilen değerin azlığı ve iş olanaklarının kısıtlı olması gibi nedenlerden dolayı hayallerinin peşinden gitmeye cesaret edemiyor ve istemedikleri bölümlerde okuyarak mutsuz oluyorlar.

Gelecekten beklentim ise Türkiye’nin bilime daha çok değer vererek bu insanları hayallerinin peşinden gitmesi için desteklemesidir. Türkiye’de bulunan bu baskıcı sistemin kadınları iş hayatından uzak tutmak için, tecavüzleri, yolsuzlukları örtbas etmek için gösterdikleri bu azmi kendi uzay teknolojisini geliştirmek için, bilime ve bilim insanına verilen değeri artırarak beyin göçünü önlemek için göstermesini umut ediyorum.

Gelecek her zaman ümit doludur. Ne kadar kötü bir gün geçirirseniz geçirin içinizde her zaman yarın için bir umut vardır. Lakin Türkiye’de yaşıyorsanız durum pek de öyle değil. Gün geçtikçe artan tecavüzler, kadına yönelik şiddet, çocuk istismarı ve daha bir sürü cezasız kalan suçlar yüzünden yarınınız için pek de umutlu olamıyorsunuz.

Herkesi aynı düşünceye sahip olmaya zorlayan, ezberci, hayal gücümüzü körelten bu eğitim sistemini değiştirmedikçe, fizik kimya gibi temel bilimlere verilen önemi artırmadıkça, hukukun üstünlüğünü sağlamadıkça, insanlarımız farklılıkların güzel olduğunu ve bu farklılıklara saygı duymamız gerektiğini öğrenmedikçe ve barış ortamını sağlamadıkça Türkiye’de gelecekten pek umutlu olduğumu söyleyemeyeceğim.

Şu an içinde bulunduğumuz bu düzen bana mutsuzluk ve umutsuzluktan başka hiçbir şey vaat etmiyor. Bir kadın olarak tecavüze, tacize uğrama ya da şiddet görme korkusudur bu düzenin vaat ettiği. İşsiz kalma korkusudur. Lakin korkularımızın üzerine gitmeden onları yenemeyiz. Otoriter ve düşünmeyen, sorgulamayan ve hayal kurmayan bireyler yetiştirmek isteyen bu düzenin üzerine gideceğiz ve umutlarımızı yeşerteceğiz.

Güzel günler göreceğiz yeniden, güneşli günler.