Bir toplumun en enerjik, en coşkulu ve en hareketli katmanı gençliktir. Gençliğin bu enerjisi ve gücü kapitalizme ve faşizme karşı oluşan toplumsal mücadeleleri ve ayaklanmaları yenilikçi, militan, umut dolu bir niteliğe büründürür ve bu süreci hızlandırır. Gerek dünya çapında yaşanan, gerek Türkiye ve K. Kürdistan’da yaşanan eylemselliklerde, ayaklanmalarda ve devrimlerde devrimci gençliğin yarattığı bu etkilere hepimiz şahit olduk. Bunun yakın tarihte yaşanan belli başlı bazı örneklerine bakalım.

2010’da Tunus’ta bir seyyar satıcının kendisini yakmasıyla başlayan, ardından Mısır gibi ülkelere yayılan ve içerisinde gençlik hareketlerinin, gençliğin de etkin olduğu “Arap Baharı”.

2011’de ABD’de çağrısı sosyal medya üzerinden “Occupy (İşgal Et)” diye yapılan ve çoğunluğunu gençliğin oluşturduğu “Occupy Wall Street” hareketi.

Yine 2011'de ODTÜ' deki öğrenci gençliğin planladığı eşit, bilimsel, parasız, anadilde eğitim için yapılan “Başkaldırıyoruz” eylemi.

2012 yılında yanı başımızda gerçekleşen, gençlerin en ön cephelerde savaştığı bir devrim: Rojava Devrimi.

2013' te çoğumuzun katıldığı Gezi Ayaklanması. Bu ayaklanmayı sosyal medya üzerinden bütün ülkeye hatta bütün dünyaya yayan ve günlerce yılmadan, yorulmadan polisle çatışan gençlikti.

2014'te Kobane’de yaşanan saldırıya karşı, silahlı bir ayaklanma olan 6-8 Ekim Serhıldanı'nda Türkiye ve Kürdistan’dan Kobane’ye geçiş yapıp bu ayaklanmayı büyütenlerin de çoğunu gençler oluşturuyordu.

Ve son olarak bu senenin başında gerçekleşen İran halk ayaklanmasında gözaltılara, tutuklamalara, saldırılara ve ölümlere rağmen yine en ön cephede gençler çatışıyordu.

Bütün bu örnekler gençliğin dinamizmini ve devrimdeki rolünü bize gösteriyor. Bununla birlikte gençliğin sokaklarda, içerisinde zoru da barındıran bu coşkulu mücadelesi özellikle son süreçte tekelci sermaye sınıfında büyük bir korku yaratıyor. Ve günden güne korkusu büyüyen tekelci sermaye sınıfı gençliğin bu hareketini bölmek, içeriğini boşaltmak için büyük bir çaba harcıyor. Sermaye sınıfı;

Yıllar öncesinden kalan “Nietzsche – Bakunin” gibi felsefecilerin tezlerini yeniden gün yüzüne çıkararak gençlerin düşüncelerini bulandırmaya çalışıyor.

Anarşizm, Feminizm, Troçkizm gibi reformist – oportünist akımları Marksizm – Leninizm’in yerine koymaya çalışıyor.

Sosyalizmi karalamak amacıyla sosyalist ülkeler üzerinden yalan, iftira vb. kara propaganda ile sosyalizmi tahrif ediyor.

Bu sırada kendilerine devrimci diyen Troçkistler, anarşistler vb. de durmuyor, hemen atlıyor. Marksizm temel yapıtaşlarından biri olan proletarya diktatörlüğü başta olmak üzere Marksizm ve Leninizm’i hedef alıp Marksizm – Leninizme saldırıyorlar.

İşte burjuvazi, sermayeye hizmet eden bu sağ ve sol sapma akımları bu şekilde gençliğin içine sızdırmaya çalışıyor. Geleceksizlik gibi ciddi bir sorunla karşı karşıya olan ve bu yüzden emperyalist kapitalist sistemin değişimini en fazla arzulayan, arayış içinde olan gençlik ise sermaye sınıfının bu saldırılarına karşı savunmasız, açık bir hedef durumunda. Bu sapma akımlar özellikle işçi gençliğe göre daha rahat ve daha özgür bir konumda olan üniversiteli gençlik içerisinde çok daha yaygın.

Ancak burjuvaziye karşı savaşta önemli bir güç olan gençlik bu mücadele de tutarlı ve bilimsel bir bakış açısıyla ilerlemelidir. Gençlik, burjuvazinin kendisine dayattığı bu sağ ve sol sapma akımları iyi bilmeli ve bu sapmalara karşı her alanda mücadele etmelidir.

Gençlik içerisindeki en yaygın sağ ve sol sapma akımlar genel olarak sosyal reformizm, anarşizm, troçkizm, feminizm'dir. Bu sapmaları Marksist – Leninist bir bakış açısıyla, sosyalizm ışığında inceleyerek açıklayalım;

Anarşizm toplumsal otoriteyi, erki, hiyerarşiyi kabul etmeyen bir akımdır. Devletin derhal ortadan kaldırılması gerektiğini ve hiçbir otorite olmadan kaldırılabileceğini düşünürler. Bir hedef olarak devletin ortadan kaldırılması sorununda anarşistlerden kesinlikle ayrılmıyoruz. Ancak devletin derhal ortadan kaldırılması konusunda ise anarşistler bilimsellikten ve devrimden tamamen uzaklaşıyorlar. Aynı zamanda devrimin zor yoluyla, otoriteyle bağlantılı olma durumunu da kabul etmiyorlar. Devlet sınıflı toplumlarla birlikte ortaya çıkan ve ezilen sınıfı baskı altında tutabilmek için ezen sınıf tarafından oluşturulmuş bir baskı aracıdır. Köleci toplumdan bu yana var olan devlet çok köklüdür ve bundan kaynaklı olarak da hiçbir otorite ve zor olmaksızın ortadan kaldırılması bir hayalden başka bir şey değildir. Kökleri çok derinlere kadar uzanan devleti ortadan kaldırabilmek isteniyorsa devletin araç ve yöntemlerinden geçici olarak yararlanarak devleti parçalamak ve yıkmak zorunludur. Lenin devletin sosyalizmdeki yerini “Devlet ve Devrim” kitabında şu soruyu sorarak özetliyor;

İşçiler kapitalist boyunduruğu attıklarında silahları bırakmalı mıdır? Yoksa kapitalistlerin direnişini kırmak için silahları onlara karşı mı kullanmalıdır?

Bu soruya anarşistler “silah bırakılmalıdır.” Cevabını verirken komünistlerse “emeğin iktidarının kalıcı olabilmesi için silahlar kapitalistlere karşı kullanılmalıdır.” Cevabını verir. Çünkü bir devrimde asıl önemli nokta iktidardaki sınıfın değişiminden sonraki toplumsal devrim sürecidir.

Devam edecek...

Adana / DÖB